Haber: Delal Meltem Demir – İstanbul
14 Mayıs seçimlerine günler kala, engelli bireylerin durumu gündemde… Engelli bireylerin seçim sürecinde yaşayacakları ulaşım ve iletişim alanındaki zorlukları araştırdık, haklarını sorguladık.
Engelli Hakları Aktivisti İdil Seda Ak, bireylerin engellilik durumlarına göre oy kullanma koşullarının değiştiğini anlatırken, şu bilgileri verdi:
“Fiziksel engelliler, durumlarını Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) bildirdiğinde, kurul yetkilileri, engelli bireyi sandığa kolay erişebileceği bir noktaya taşımaya çalışıyor. Sandıkları da erişimin kolay olduğu yerlerde, giriş katlarında konumlandırıyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamasına göre, evinden çıkamayan (onların kullandığı tabirle,) -yatağa bağımlı olan engelli- kişiler için seyyar sandık uygulaması var ve o kişilerin evlerine seyyar sandık gidecek, oylarını evlerinde kullanabilecekler.
–Fiziksel engelliler için sandıklar erişilebilir bir kata konuluyor– diyoruz ama sorun şurada, seçimler okullarda yapılıyor ve okulların çoğu erişilebilir değil. Okula gittiğinizde giriş katına erişebilmeniz için çok fazla basamak çıkmanız gerekebiliyor. Dolayısıyla buralarda çok fazla sorun yaşanıyor, adeta taşıma suyla iş döndürülmeye çalışılıyor.”
Engelli bireylerin seçimlerde sandıkların bulunduğu noktaya ulaşımı sağlanırken tacize uğradıkları şeklinde şikayetlerle bile karşılaştıkların anlatan Ak,“ Engelli bireyler çok sıkıntılı süreçler yaşıyorlar. Engelli Kadın Derneği üyesiyim, geçen seçimlerde, kimi engelli bireylerin taşıma süreçlerinde tacize uğradıkları gibi şikayetlerle karşılaştım. Mesela beş tane erkek bir kadını tekerlekli sandalyeyle yukarı çıkarmaya çalışıyor. Dışarıdan baktığımızda bir iyilik hali ama kadının deneyimi açısından baktığımızda bu durum travmatik bir süreç. Bir çok seçimde gördük, hem bize ulaşan bilgiler üzerinden hem de çeşitli gazete haberlerine de bunlar konu oldu.” dedi.
Görme engellilerle ilgili gündeme getirdikleri sorunlar nedeniyle kimi zaman tepki aldıklarını belirten Ak, son gelişmeleri şöyle anlattı:
“Oysa bu sayede görme engelli bireyler için şablon uygulaması geldi. Şablon uygulamasını ilk geliştiren yer Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Merkezi (GETEM). Boğaziçi üniversitesi bu uygulamayı daha önceki seçimlerde geliştirmişti ve yüksek seçim kuruluna bu şablonu kullanmaları ve basımı için talepte bulunmuştu.Yüksek Seçim Kurulu şablonun kullanılmasına izin verdi ama basımını ve dağıtımını üstlenmedi. Kişiler şablonu kendileri temin etmek zorunda kaldılar. Bir önceki seçimlerde bu yakınmalar üzerine şablon kullanımı başlatıldı ama bu imkan çok sınırlı bir kitle tarafından kullanılabildi. Ancak GETEM’e ulaşıp, bu şablonlara erişebilen kişiler tarafından uygulanabildi. Geçen sene bir kanun getirildi ve şablonun basılabilmesi için bir alan açıldı. Dolayısıyla bu seçimde şablon basımını ve dağıtımını Yüksek Seçim Kurulu üstleniyor dolayısıyla görme engelli kişiler isterlerse bu şablonu kullanacaklar, isterlerse eski uygulamadaki gibi kendi tercih ettikleri bir kişiyle beraber kabinde oyunu kullanabilecekler.”
Oy kullanmada belirli bir engellilik oran sınırlaması olmadığını sadece vesayet altındaki bireylerin oy kullanamadığını belirten Ak, “Oy kullanmada Türk Medeni Kanununda sınırlılık halleri bulunmakta. Sınırlılık hallerine göre de hükümlü olmak, çocuk olmak ve zihinsel engelli olup vasi /vesayet altında olmak, sınırlılık kabul ediliyor. Eğer siz zihinsel engelliyseniz ya da ruh sağlığı sorunu yaşıyorsanız, yani vesayet altındaysanız, Türkiye’deki yasalar gereği oy kullanamıyorsunuz ama zihinsel engelli yada ruh sağlığı sorunlarınız var ama vesayet altında değilseniz oy kullanma hakkınız devam ediyor ve oy kullanabiliyorsunuz.” dedi.
Ak, seçim süreçlerinde kimi zaman Down sendromlu bireylerin zihinsel engelli olduğu varsayımıyla oy haklarının gasp edildiğine de dikkati çekti:
“Down sendromlu kişiler çok kolay tespit edilebilen bir fiziksel görünüşe sahipler. Görevli, down sendromlu bir kişiyi gördüğünde –bu zihinsel engelli bu zaten oy kullanamaz- deyip oy kullanma hakkını elinden alırsa, gasp etmiş olur çünkü vasi ataması yapılmamış kişiler oy kullanma hakkına sahiptir. Dolayısıyla onun oy kullanmasını sınırlamak ne oradaki sandık görevlilerine ne de izleme yapan diğer temsilcilere düşer. Önceden bu da başımıza geliyordu ama son senelerde Yüksek Seçim Kurulunun konuyla alakalı yayınladığı genelge ile bu açık ve net bir şekilde belirtildi.”
Dünyada çeşitli uygulamaların olduğunu, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde zihinsel engelli olup vesayet altında olan kişilerinde oy kullanmasına olanak tanıyan bir oylama süreci yapıldığını söyleyen Ak, şu görüşlere yer verdi:
“Bizim de temel savunmamız onların da oy kullanabilmeleridir. Çünkü oy kullanmak kişinin katılım hakları bakımından çok değerli süreçlerden bir tanesidir. Kişinin vesayet altında oluşu ile oy kullanmasının sınırlanması arasında bir bağ olmaması gerektiğini düşünüyor ve savunuyoruz.
Tersten düşünmek gerekirse, –zihinsel engelli bireyin oy kullanmasını neden yanlış buluyoruz?– Çünkü oy veremeyeceğini düşünüyoruz, durumun öyle olduğu kanaatindeyiz. Dışarıdan bakıldığında ben zihinsel yetileri yerinde olan bir bireyim. Mesela kabine girdim beş yere mühür bastım. Bunu kim takip edebiliyor? Hiç kimse takip edemiyor. Dolayısıyla benim oradaki karar verme yetkim tamamen benimle alakalı bir şey. Sosyal medyada paylaşılanları görüyoruz, oy kullanmıyor, mühürü sadece koluna basıp çıkıyor. Farklı şekillerde mühürü basıp ihlal ediyor yani o kabine girdikten sonra ne yaptığınız sizi ilgilendiren bir şey. Zihinsel engelli yada ruh sağlığı sorunları yaşayan bir kişinin o kabinde oy kullanma sürecinde ne yaptığına dair bir kararın dışarıdan biri tarafından verilmesine karşıyım, istediğine oy verir. Bu seçim mevzusu bizim ülkemizde inanılmaz politize olan bir konu olduğu için bu konuyu tartışamıyoruz. Çünkü herkes savaşa gider gibi seçime gidiyor. Sürekli -bir oyun bile çok önemi var-denildiğini duyuyoruz ama kabinin içine girdikten sonra kimsenin nasıl oy kullandığını bilmiyoruz, eğer bir oyun bile önemi varsa down sendromlu bireyin ya da vesayet altındaki birinin oyunun da o zaman değeri var.”
İdil Seda Ak’ın bir yazısında da belirttiği yaşananlardan bir parça;2013’te Japonya’dan çok güzel bir örnek var. Takumi Nagoya, 52 yaşında, Down sendromu olan Japonyalı bir kadın. Vesayet altına alınıp babası vasisi olarak tayin edilene dek seçimlerde oy kullanabildi. Vesayet altına alınınca hukuki ehliyetini kaybettiği için, seçme hakkı da elinden alınmıştı. Nagoya bu haksızlığa karşı çıkıyor ve babasının desteğiyle Japonya hükümetine dava açıyor. Dava 2013’te, Tokyo’da sonlandı. Hakim Makoto Jozuka, vesayet altına alınmış bireylerin seçme hakkını kullanamayacağını söyleyen seçim yasasını ayrımcı buldu ve ilgili maddenin anayasaya aykırı olduğuna hükmetti. Bu gerekçeyle Nagoya’ya seçme hakkı teslim edildi. Japonyalı hakimin karar açıklanırken Nagoya’ya söylediği cümleler ise çok anlamlı: “Lütfen siyasi hakkınızı kullanınız ve toplumda yerinizi alınız. Gurur duyunuz ve güzel bir hayat sürünüz.”
|
Engelliler Konfederasyonu Başkanı Mustafa Özsaygı, seçim sürecinde engelli bireylerin karşılaştığı sorunları dile getirirken, görme engelli bireylerin eskiden refakatçılarla seçime gittiklerini, günümüzde ise tek başına seçime gidebileceklerini belirtti, “Günümüzde her sandık da şablon sistemi var. Braille alfabesini kullanıyorlar.” diyerek önümüzdeki seçimde yaşanacak kimi kolaylıkları hatırlattı.
İşitme engellilerin refakatçi ihtiyacını belirten Özsaygı, ortopedik engellilerin benzer zorluklarla karşılaştıklarını, nörotipik engellilerin ise Türkiye’de oy hakkının bulunmadığına değinerek, şunları söyledi:
“Nörotipik engellilerin Türkiye’de oy hakkı olmaması çok büyük bir insan hakları ihlalidir. Nörotipik engellilere kamu haklarından mahrumiyet anlamına gelen kısıtlılık kararı veriliyor. Kısıtlılık kararı verilen bireyler seçme ve seçilme haklarından uzak tutuluyorlar. Oysa,
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi, Türkiye’nin de imza attığı Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesinin uygulaması ile ilgili geri bildirim raporunda, Türkiye’deki en büyük aksaklıklardan biri olarak nörotipik engellilerin oy kullanamama durumunu tespit ediyor ve Türk hükümetine engellilerin, özellikle nörotipik engellilerin seçme ve seçilme haklarının önündeki engelleri kaldırması gerektiğini söylüyor.”
BM’nin ilgili komitesinin görüşlerinin dikkate alınmadığından yakınan Özsaygı şöyle dedi:
“Seçimlerde engellilerin hakları, özellikle de nörotipik engellilerin durumu uzun yıllardan beri ihlal edilen önemli bir insan hakkıdır. Ne yazık ki bu konuda bir ilerleme sağlanmış değiliz. Şu anda binlerce insan bu nedenle seçme ve seçilme hakkından mahrum edilmiş durumda ve bunun düzeltilmesi için hiçbir çalışma yapılmamış. Avrupa ülkelerine bakmak gerekirse bu sıkıntılar çok daha az yaşanıyor.
Engelli haklarını savunan en önemli kurumlardan olan Engelli Hakları Komitesinin görüşlerine uyulmuyor, Oysa bu komite BM Engelli Hakları Sözleşmesinin ülkelerde uygulanıp uygulanmadığı, ne derece uygulandığını takip etmek, izlemekle görevli olan yüksek komite. Türkiye’yi bu konuda eksik ve yetersiz bulan, sürekli bu konularda geri bildirimde, uyarıda bulunan komitenin görüşleri dikkate alınmıyor.”
Nörotipik engelli kimlere denir?Standart veya tipik olarak kabul edilen beyin işlevlerini, davranış ve sosyal işaretleri değerlendirme becerilerini yerine getirmede, sıra dışı kabul edilen bireyler. Otizm, Down Sendromu, Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite, Konuşma Engeli, Hiperleksi vb. türler bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Stephen Hawking, 21 yaşında bir motor nöron hastalığı türü olan amyotrofik lateral skleroz (ALS) teşhisi konuldu. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm etti.
|
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Haber güzel ama birçok yazım hatası var. Kimse dikkatli bir şekilde okumadı mı bu haberi özellikle de editörler?