Eren Güvendik / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos
Önemli bir göç güzergahında bulunan Türkiye, göçmen hakları konusunda çeşitli yasal düzenlemeler yaptı. Türkiye’de göçmen haklarıyla ilgili şu 2 temel düzenleme var:
1- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (2013): Türkiye’deki yabancıların ve uluslararası koruma başvurusunda bulunanların haklarını düzenler.
2- Geçici Koruma Yönetmeliği (2014): Özellikle Suriye’den gelen mültecilerin haklarını düzenler.
Türkiye’de göçmen hakları konusunun belirlenmesinin sağlam bir zeminde, ortak bir terminoloji ile mümkün olduğunu belirten Çorabatır, hak tartışmalarına değindi.
“Hak tartışması bir hukuki zeminde olmalı. Göçmen çok geniş bir kavram. Ve göçmenlerin genelde haklarını bazı ikili anlaşmalar veyahut da sözleşmeler belirliyor. Daha çok devletler arasında yapılan anlaşmalarla veya ülke grupları arasında yapılan anlaşmalarla bu haklar sabitleniyor. Temel insan hakları bir başka ülkede de olsa kendi ülkesinde de yaşasa herkes için aynıdır. Gittiği ülke tarafından korunması gerekiyor. Bu genel göçmen hakkı”
Mültecilerin durumuna da değinen Çorabatır, mülteci haklarının göçmenliğe göre daha net belirlendiğini belirtti.
“Mültecilerin hakları daha farklı bir hukuk tarafından belirlenmiş, daha net olarak ve uluslararası bir sözleşmeyle belirlenmiştir. İkili anlaşmalarla değil de 1951 tarihinde imzalanan Birleşmiş Milletler Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşme ve onu takip eden 67 protokolü ve daha bazı başka tamamlayıcı sözleşmeler… 1951 tarihli Mülteci Sözleşmesi’nin temelinde 1948 tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var. Bu beyannameye göre ırkı, dini, dili, cinsiyeti, yaşı, rengine bakılmaksızın herkes insan olarak doğduğu için temel bir takım haklara sahiptir ve 1951 Cenevre Sözleşmesi de bu temele dayanıyor. Dolayısıyla İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde insanların sahip olması gereken temel hakların mülteciler için de söz konusu olması lazım”
Zorla geri gönderilme konusuna da değinen Çorabatır, hiçbir mültecinin zorla gönderimemesi gerektiğinin de altını çizdi:
“Cenevre Sözleşmesi’nin 33. Maddesi; sığınan kişinin, zulüm göreceği veya hayati tehlikesi bulunan ülkeye zorla geri gönderilemeyeceğini söylüyor. Mülteciyi barındıran ülkenin mülteciyi zorla hayatı veya özgürlüğü tehdit altında olacağı ülkeye geri göndermemesi temel mülteci hakkı ihlali. Seçimlerde siyasi malzeme olarak kullanılıyor ve muhalefet partileri Suriyeli mültecileri geri göndereceklerini söylüyorlar. Ancak bu Türkiye’nin de bağlı olduğu uluslararası sözleşmelere ve hukuka aykırı bir durum ve sadece siyasi bir araç olarak kullanılıyor. Bu söylemi kullanan bir parti bile iktidara gelmiş olsa bunu yapamaz. Yaparsa Türkiye’yi çok zor durumda bırakır”
Zorla geri göndermelerin şu an zaman zaman yaşandığını belirten Metin Çorabatır, özellikle Suriye’de Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelere mültecilerin yerleştirildiğini söyledi.
“Geri göndermeler artık oluyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolü altındaki, askeri operasyonlarla kontrol altında alınan Suriye toprakları var. Oralarda Türkiye kendi ücretiyle yerleşim bölgeleri yapıyor. Oralara bu insanları yerleştirmek istiyor. Oralar temelde bir Suriye toprağı, problemli bir alan. Bir kısmı gerçekten gönüllü olarak gidiyor, bir kısmı da zorlamayla gidiyor. Zıorlamayla gönderiliyorlar ama gönüllü olduklarına dair bir form imzalatılıyor bu insanlara. Bu durum da Türkiye’nin mülteci hukukuna saygı konusunda bazı tartışmalara yol açabiliyor. Bir kişi sınırlarınızdan içeriye gerekli belgelerle girmemişse, düzenli olarak girmediyse, yasal olarak girmediyse ama haklı bir sığınma talebi varsa, onun geri gönderilmemesi öngörülüyor. Çünkü mültecilik durumunda bazen apar topar kaçmak zorundasın. Kimliğini pasaportunu, vizeni alma imkanın olmayabiliyor.”
Çorabatır, zorla geri göndermelerinin yarattığı psikolojik baskıya da değindi:
“Bugünkü mülteci nüfusuna baktığımız zaman yüzde 98’i Avrupa dışından gelenler. Türkiye onlara mülteci hakkı tanımıyor. Bu hakları yok sayıyor. Onlar mülteci değil diyor. Onun için geçici koruma altında deniliyor. Değişik sıfatlarla tanımlama yaparak uluslararası sözleşmelerdeki haklara erişmesini çok sınırlı tutuyor. En temel sorun bu. Korkusuz yaşamak en temel insan hakkımız. Şimdi Türkiye’de böyle bir statü boşluğunda siyasi bir parti çıkıp ‘Otobüs şirketi kurdum, ben bunları yollayacağım’ diyebiliyor. Bu şaka değil, insanlara sürekli bir korku yaşatılıyor. Bu korkuyu yaşatmamamız lazım.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.