Sinem Nazlı Demir
Verilere göre, çalışan çocukların büyük bir kısmını erkek çocukları oluşturuyor. Çocuk işçiliğinin en yaygın görüldüğü sektörler; tarım ve sanayi.
Çocuk işçiliğinin nedenleri arasında yoksulluk, ailelerin geçim sıkıntısı, eğitim olanaklarının yetersizliği ve geleneksel değerler yer alıyor.
İstanbul, İzmir, ve Şanlıurfa gibi büyük şehirler, yüksek çocuk işçi oranlarına sahip. Ayrıca, Suriyeli göçmenler arasında da çocuk işçiliği yaygın bir sorun olarak öne çıkıyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2013-2023 ‘Çocuk İşçi Ölümleri’ raporunu açıkladı.
Rapora göre son 10 yılda en az 671 çocuk işçi öldü.
İSİG raporuna göre çocuk işçi ölümleri yüzde 56 oranla en çok tarım sektöründe yaşandı. Bu sektörü yüzde 11 ile inşaat ve yüzde 7 ile metal ve konaklama sektörü izledi. Ölüm nedenlerinde, yüzde 28 trafik-servis kazası, yüzde 17 zehirlenme-boğulma, yüzde 14 ezilme-göçük, yüzde 9 yüksekten düşme ve yüzde 8 şiddet öne çıktı.
Rapora göre son 10 yılda çocuk işçi ölümlerinin en fazla yaşandığı şehir Urfa oldu. 10 yılda 49 çocuk işçinin yaşamını yitirdiği Urfa’yı 40 çocuk işçi ölümüyle Antep izledi. Adana ve İstanbul da 33’er çocuk işçi hayatını kaybetti. Raporda, ‘diğer şehirlerde ölen mevsimlik çocuk işçilerde de memleket olarak ilk sırada Urfalıların olduğu’ vurgulandı.
Çocukların en fazla istihdam edildiği sektörlerin başında hizmet sektörü, ardından tarım ve sanayi sektörleri geliyor.
Özellikle kayıt dışı ekonominin büyük olması ve sosyal koruma sistemlerindeki eksiklikler, çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasına neden oluyor. Ayrıca Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) de çocuk işçiliğini meşrulaştırılarak yaygınlaşmasına zemin yarattığı savunuluyor.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki MESEM Projesi, gençlerin mesleki eğitim alarak iş dünyasına katılması hedefiyle açıklandı. Proje kapsamında öğrenciler haftanın bir günü teorik eğitim alıyor, diğer günlerde işletmelerde “uygulamalı eğitim” görüyor.
Projeye yasal zemin olarak; 9 Aralık 2016 tarihinde, 6764 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda değişiklik yapıldı ve çıraklık eğitim, örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alındı. Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM), Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlandı.
Resmi açıklamalar ve ilk “çırak öğrenciler” projeye dahil edildikten sonra MESEM’e yönelik eleştiriler artmaya başladı ve çocuk hakları aktivistleri bu projeyi çocuk işçiliğini yasallaştırma aracı olarak gördüklerini belirtti.
Bu alanda çalışan Avukat Nilda Baltalı, Türkiye’de çocuk işçiliği sorununun tam anlamıyla çözülememesinin nedeninin, kanun ve sözleşmelerin doğru uygulanmaması olduğunu belirtti.
Çocuklar okuldan uzaklaştıkça, çocuğa ulaşmanın giderek zorlaştığına dikkati çeken Baltalı, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türkiye’nin Birleşmiş Milletler(BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde dünyadaki ilk imzacılarından biri olduğunun altını çizmek gerekir. Türkiye’nin imzacısı ve tarafı olduğu her sözleşme bizim hukukumuzda doğrudan uygulanabilir hükümlerdir. Fakat uygulama noktasında sıkıntılar yaşanmaktadır. Yaşadığımız sistem çocukları koruyamıyor. Türkiye’de 900 bin çocuk işçi olduğu belirtilmektedir.Neredeyse her gün çocukların haklarının ihlal edildiği olaylar yaşıyoruz.
Hükümetin 16 yaş altındaki çocukları çocuk işçiliğine yönlendirmesi bu pandemi döneminde bilinçli bir tercihtir diyebilirim. Bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir durum değil aslına bakarsanız. UNICEF koronavirüs nedeniyle 150 milyon çocuğun daha yoksulluğa sürüklendiğini, eğitim, sağlık, barınma, beslenme, temizlik ve su hizmetlerine erişimi olmayan, çok boyutlu yoksulluk içindeki çocuk sayısı salgının başından bu yana yüzde 15 arttığını bildirmişti. Okul devreden çıktığı anda, daha geniş anlamıyla devletin bir çocuğa ulaşmadığı bir durumda çocuk ihmalleri artıyor.”
Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde hayata geçirilen MESEM projesine de değinen Baltalı, proje nedeniyle bazı çocukların okuldan giderek uzaklaştığını belirterek, şöyle konuştu:
“MEB eliyle kurulan MESEM’lerdeki öğrenci sayılarını arttırmak için canhıraş bir mücadele verilmektedir. MESEM öğrencilerine, 9., 10. ve 11. Sınıflarda asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12. Sınıfta ise asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar ücret ödenmesi ve öğrencilerin, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık sigortası kapsamında sigortalanmaları gelmektedir. 4+4+4 sistemi cumhuriyetin temel kazanımlarından laik eğitimi ortadan kaldırmış, kız ve erkek çocukların eğitimden uzaklaşmasına neden olmuştur. Son yıllarda yaşanan, ağır ekonomik kriz, hayat pahalılığı, normal örgün öğretim kurumlarındaki okul masraflarının yüksekliği, toplumun geneline hızla yayılan yoksullaşma ve işsizlik nedeniyle asgari ücretin yüzde 30’una bile muhtaç durumda olan toplumun en yoksul kesimlerinin çocukları için MESEM’ler adeta aileler için zorunlu bir seçenek haline getirilmiştir. Çocuklar giderek harçlık kazanma amaçlı çalışma tarzından tam zamanlı çalışmaya geçtiler.”
Çocukların çalıştırılmasının kanunlara göre belirli oranlarda cezası bulunduğunu ve çalışan çocukların tehlikeli işlerde yer almasının sakıncalı olduğunu vurgulayan Baltalı, “İş Kanunu’nda çocuk işçi 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi iken; genç işçi 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişidir. Yasal düzenlemelere göre çocuk ve genç işçilerin yalnızca hafif işlerde çalıştırılabilecekleri düzenlenmişse de, çocuk ve genç işçiler orta ve ağır düzeyli işlerde de çalıştırılmaktadır” dedi.
Devletin çocuklar üzerindeki sorumluluklarına vurgu yapan ve her bir yurttaşa sorumluluk düştüğünü belirten Baltalı, “Önce çocuklarımızın okula devam etmelerini sağlamalıyız. Devlet eliyle eğitim ve sosyal hayatın dışına itilen bu çocukların çoğu ‘meslek öğrenmesi’ gibi gerekçelerle ‘çıraklık’ adı altında merdiven altı atölyelerde çalıştırılıyor. Önce bu çocukların her şeyden önce gelişme haklarının tam olarak sağlanması için devletin yükümlülüklerini hatırlatmalıyız” diye konuştu.
13 yaşındaki A., İstanbul’da meyve sebze halinde çalışmak zorunda kalan çocuklardan sadece biri.
Ailesinin borcunu ödemesine yardım etmek ve harçlığını çıkarmak isteyen A., neredeyse haftanın her günü sabah saatlerinde Ataşehir’deki hale geliyor ve geceyarısı “çekçekçilik” işi bitene kadar çalışıyor.
Gün bitmek üzereyken halden ayrılan ve ev yolunda otobüste uyumaya başlayan A., ertesi gün aynı döngüyle hayata devam ediyor.
Çalışma koşullarıyla ilgili sorularımızı yanıtlayan A., halin çocuklar için tehlikeli bir yer olduğunu ifade ederek, özetle şunları söyledi:
“13 yaşındayım. Saat 7’de geliyorum. Beni en çok yoran ağır eşyaları arabaların üzerine koymak. Bazen elim kesiliyor. Yaralandığım oldu. Bu gece iş bitecek, sabah kalkıp geri geleceğim. Hava sıcak olduğu için açık giyinmeye çalışıyorum. Hal çok karışık bir yer. Sürekli bir hareket var. En yoğun saatleri gece 11’den sonra başlıyor çünkü tırlar o saatlerde geliyorlar, biz de onlardan malları alıp arabalara yüklüyoruz.”
Her çalıştığı saha başa 50 lira kazandığını söyleyen A. Cumartesi günleri parasını aldığını ve iş günleri genelde gece 2’de evde olduğunu söylüyor.
“Geldiğim gibi arabamı alıyorum, geziyorum. Tır gelmiş mi diye bakıyorum. Tır gelince alıyorum malları 5-6 sefer yapıp arabama atıyorum. Cumartesi günleri paramı alıyorum. Her saha başı 50 lira alıyorum, az bir para. Ame ne yapalım bize de okul harçlığı. İş bitince otobüs bekliyorum, Sultanbeyli’ye evime gidiyorum. Gece 2 gibi evde oluyorum.”
Ailesinin ev borcu nedeniyle çalıştığını belirten 13 yaşındaki A. evlerinin borcu bitince de babasına araba konusunda destek olmak istediğini anlatıyor:
“Bizim evimizin borcu var, o borcu ödemek için çalışıyorum ailem için, hem de okul harçlığım için. Burada 2-3 tane kuzenim var, ara ara onlarla da çalışıyorum. Ama tanımadığım bir sürü çocuk var burada. Benim işim malları tırdan almak ve kasaların içine atmak. Evimizin borcu bitince yine çalışmak ve bir araba almak için babama destek olmak istiyorum.”
Bu haber, Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Haberin içeriği tamamıyla Sinem Nazlı Demir’in sorumluluğu altındadır ve hiçbir durumda Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.