Haber: Barış Dönmez – Van
Türkiye “müslüman ülke” diye tanımlansa da, yüzyıllardır farklı inançlara mensup çok sayıda “dini azınlıkları” da barındırıyor. Acaba inanç azınlıkları açısından durum nasıl? Van Kurtuluş Kilisesi Ruhani Önderi Vahit Yıldız ile 9. Köy adına Van’daki durumu konuştuk. Vahit Yıldız, bölgede bir Hıristiyanın inancını yaşamasının zor olduğunu söyleyerek, insanlarda Hıristiyanlık inancına karşı büyük bir önyargının olduğunu belirtti. Okullarda verilen eğitimden başlayarak tüm topluma yayılan yanlış öğretiler yüzünden Hıristiyanlığın sanki bir din değil de, adeta öcü gibi görüldüğünden yakınan Yıldız, bölgede Hıristiyanların bir mezarlığı bile olmadığını bildirdi. Özelikle inanç azınlıklarına üvey evlat muamelesi yapıldığını söyleyen Yıldız, devletin tüm inançlara eşit davranmasını beklediklerini vurguladı.
Van’daki Kurtuluş Kilisesi’nde uzun yıllardır görev yapan Yıldız, bölgedeki yaygın ön yargıları şöyle anlattı:
“Burada doğdum büyüdüm, yaşamaktayım. 2006 yılından bu yana kilisede görev yapıyorum. Bu ülkede Hıristiyan olarak yaşamak zor. O kadar çok ön yargı var ki bizlere karşı… İnancımızla ilgili yanlış öğretiler yüzünden insanların bize karşı ön yargısı çok fazla. İnsanlar bizi tanımadıkları için bizleri farklı biliyorlar, hatta kimileri bazen bizlere –Allah’a inanıyor musunuz?- diye soru bile soruyor. Hıristiyanlığın kadim bir din olduğunu, kutsal kitabı bulunduğunu, peygamberine inanıldığını bilmiyorlar ne yazık ki. Topluma Hıristiyanlar adeta öcü olarak gösterildi. Bundan dolayı insanlar Hıristiyanlığı –tanrısız- bir din olarak görüyor, hatta bazen bizleri ateist olarak bile yorumluyor. O kadar ki, satanizm ile karıştıran bile oluyor. Toplumda ne yazık ki böyle yanlış bilgiler var.”
Özellikle Hıristiyanlığa yönelik yalan yanlış bilgilerin sosyal medya aracılığı ile topluma yayıldığını belirten Yıldız, “söz konusu Hıristiyan inancı olduğu zaman asıl muhatapları değil de, onlar yerine ilahiyatçılar konuşturuluyor” diyerek şunları söyledi:
“Gerek sosyal medyada gerek ise televizyonlarda bizimle ilgi bir konu olduğu zaman orada bir rahip göremezsiniz. Kendileri konuşuyor, kendileri yorumluyor. Oraya bir rahip çıkarıp, -nedir derdiniz? görüşünüz nedir? Neye inanırsınız?- Diye soran olmuyor. Genelde bizim adımıza yorum yapan ya ilahiyatçılar ya da imamlar oluyor. Fakat doğru da yorumlamıyorlar. İncil’i bize sormaları gerekirken ne yazık ki onlara soruyorlar. Bu yüzden biz Hıristiyanlar bu sıkıntılı durumu yaşıyoruz.”
Devletin tüm inançlara eşit yaklaşması gerektiğini söyleyen Yıldız, azınlıkların göz ardı edilmemesini istedi;
“Devlet, baba olmak zorunda, eğer devlet yönetiminde azınlıklar varsa, babalığını onlara da göstermeli, hepsine inanç konusunda eşit davranmalıdır. Baba çocuklarını eşit gözetir. Birini kayırıp diğerini öteleyemez. Bizler bu devlete vergi ödüyoruz. Ama hiçbir şeyden faydalanamıyoruz. Bu, kul hakkına girmektir. Bu haksızlık değil mi? Müstakil bir binamız yok, mezarlığımız bile yok. Yani ölümüzü gömecek mezarlığımız dahi yok. Müslüman mezarlığına gömüyoruz ölülerimizi. Ben devletin kapısına gidip mezarlık için yer isteyebilir miyim? Devletin bunu kendiliğinden yapması lazım. Hıristiyanlar için bir kolaylık sağlanmıyor. Maalesef devlet, babalığını yapmıyor. Biz bundan şikayetçiyiz. Bir Sünniye nasıl davranılıyorsa, bize de aynı davranılması lazım, eşit şekilde davranılması lazım. Yasal çerçeve içinde laik bir devlette yaşıyoruz, devlet olarak diğerlerine nasıl olanak tanıyorsan bize de tanı.”
Hıristiyan inancının İslam inancına göre farklı olduğunu ifade eden Yıldız, şöyle dedi:
“Diyanet kurumu aslında mevcut olmamalı. Eğer Diyanet mevcut ise içinde diğer inançlara da yer vermek zorunda. Sonuçta farklı inançlarda insanlar da var ve vergi veriyorlar. Bunlardan alınan vergiler sadece bir kesime harcanmamalı. Bir haksızlığı dile getiriyorum. -Kul hakkı- diyorsak, ben de vergi veriyorum öyle değil mi? Ama bazı programları izlerken üzülüyorum. Devlet neden bunları gayet iyi bildiği halde engellemiyor. Bir Müslümanın tebliğ hakkı varsa bir Hıristiyanın da tebliğ hakkı vardır. Bunu ifade etme özgürlüğümüz var. Kendi inancımızı rahat bir şekilde yaşamak bizim hakkımızdır. TRT’ye neden bir papaz ya da rahip çıkamasın? Bu insanların derdini ve sorunlarını neden dinletemesin? Benim inanım gereği ritüellerim var ve sen buna saygı göstermek zorundasın. Kutsal kitaba göre yaşayan inançlı bir insanım. Bu yüzden ölümüzü yıkarken, tabutlarken ya da gömerken her aşamada bizim bir ritüelimiz vardır, bizim bir kültürümüz var sonuçta. İki bin yıllık bir inanç geleneğimiz var. Bunu yok sayamazsınız. Kısacası azınlıklara karşı üvey evlat muamelesi yapılıyor. Özellikle inanç azınlıklarına.”
Zaman zaman misyonerlik ve ajan muamelesi ile karşılaştıklarını belirten Yıldız, inançlarını yaşamak ve yaymanın insani bir durum olduğunu, kendi ritüellerine sahip olduklarını, kutsal kitaplarda bile bunun bir gereklilik olarak dile getirildiğini anlattı:
“Her yıl insan haklarıyla ilgili rapor hazırlıyoruz. –Türkiye’deki kilise cemaati ne yaşadı?- diye. Amacımız devleti kötülemek değil ama sorunlarımız var. Bunları dile getirmek bizlerin insani hakkıdır. Başkaları gibi -devletten maaş alalım- demiyoruz. İstiyoruz ki, devlet bizleri de evladı gibi görsün. Baştaki yönetim bizleri görmezse yerel yönetim de görmez. Saygı ve hoşgörü nerede kaldı? Saygı ve hoş görü pratikte olur. Üniversite öğrencisi geliyor o kadar cahilce sorular soruyor ki. Bu şeyleri üniversite de nasıl öğretiyorlar? Hıristiyan olduğu için çocuğum büyük zorluklar yaşadı ama bu sadece çocukların sorunu değil ki. Bunu nerede öğrendikleri önemli. Devlet neden kendi sisteminde öğretemiyor? Din dersi adı altında neden benim inancım kötüleniyor? Benim inancım bana göre doğrudur; senin inancın da sana göre doğrudur. Hani dinde zorlama yoktu? Ama, kendinden başka kimsenin inancına izin vermiyorsun. Oysa bunu devletin sağlaması lazım. Koruması lazım. Hıristiyanlar ve kilise, bu ülkede düşman olarak görülüyor. Tebliğ ediyoruz, inancımızı yaşamaya çalışıyoruz ama sonunda misyonerlik ile suçlanıyoruz. Ajanlıkla suçlanıyoruz. Kilisenin görevi aynı zaman da inancını paylaşmaktır ve dünyanın her yerinde bu böyledir. Bir Müslüman nasıl dışarı da standlar kurabiliyorsa buna benim de hakkım var. Benim de inancımı yaşama ve paylaşma hakkım var.”
Van’da faal olarak 3 kilisenin mevcut olduğunu aktaran Yıldız, bazı kiliselerin define için yıkıldığını öne sürdü:
“Van’da 3 kilisemiz var ve sayımız 250 kişiyi geçmez. Van metropol bir şehirdir. Van’a çok insan gelip gidiyor. Ama 10 kişi bile olsak inancımızı yaşamak için taleplerimiz karşılanmak zorunda. İnsanların ruhsal arınmaya, ibadete ihtiyacı vardır. Bu yüzden bazen dedikodu çıkarıyorlar bazı çevreler. –Van’da bir sürü kilise var diye, hatta 50 kilise varmış- bile diyorlar. Bizim sayımız bellidir. Kilise bizim için bir topluluktur. Daha kapsamlı bir yere ihtiyacımız var tabi. Kilise bir ailedir. Gidip orada sadece ibadetimizi yapmıyoruz. Ailece gidilen bir yerdir kilise. O yüzden büyük bir yere ihtiyaç var. Burası 250 metre karelik bir daire. Ona rağmen burada ibadetimizi, ritüelimizi yapmaya çalışıyoruz. Van’da bulunan birçok kilise yıkılmış durumda. Ne yazık ki bunların onarımı yapılmıyor. Keşke onarımı yapılsa. Sonuçta bunlar birer tarihi değer. Ama ne yazık ki çoğu harap durumda. Bazı kişiler tarafından -içinde gömü var- lafları çıkarınca bu kiliselerin neredeyse her yeri kazılmış ve tahrip edilmiş. Aslında bu da bir politikadır. Kiliseler bilinçli bir şekilde tahrip ediliyor, bir tarih yok edilmek isteniliyor. Bu coğrafyada Hıristiyanlığın izleri silinmek isteniliyor. Orta Çağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında yer alan Akdamar Kilisesi’ne bakın oraya gitmek için uçuk bir ücret ödenek zorunda kalıyorsunuz. Kısacası bizim inancımıza üvey evlat gözüyle bakılıyor…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.