Haber: Yusuf Özgür Bülbül – Muş
Siirt’te gazetecilik yapan Ne Haber Ajansı’nın yöneticisi Yusuf Elik, her kesimi kapsayan bir habercilik anlayışı benimsediklerini belirterek, Siirt’te bulunan binlerce “koçer aile” üzerinden örnekler verdi.
“Bu ailelerin büyük bir kısmı 80’li yıllardan itibaren yerleşik hayata geçti ama 2000’li yılların başına kadar yayla hayatını şehir merkezine taşıyan ve hayvan beslemeye devam eden koçerlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı” diyen Elik, şehir hayatına geç katılan koçerlerin yaşadığı sorunları dile getirdi:
“Sosyal uyum zor olduğu için şehrin yerlileri tarafından dışlayıcı bir tavırla karşı karşıya kalanlar oldu. Koçerler, 80’li yıllardan itibaren yaklaşık 30-40 yıl boyunca şehrin kenar mahallelerini mesken tutuyordu. Daha önce de Ne Haber Ajansı olarak yaptığımız birçok haberde bu konuyu işledik. ‘Yayladan Şehre Koçerler’ başlıklı haberimizde Hasan Şenyüz isimli koçer, bu durumu şöyle anlatmıştı:
-Eskiden hayvanlarımız şehir merkezindeydi. Biz de şehir merkezinde hayvan besliyorduk. Daha sonra hayvancılık maliyetli bir şey oldu. Birçok aile daha merkezi yerlere taşındı. Bazısı memur oldu, bazısı ticaret yaptı. Biz de hayvancılığı bıraktık. Ben yayla hayatını yaşadım ama çocuklarım yaşamadı.- Öte yandan sayıları her geçen gün azalmasına rağmen hala bazı koçer aileler şehir merkezi ile yayla arasında dönüşümlü bir hayat yaşıyor, yayla hayatını şehir merkezinde de sürdürüyor. Siirt’teki koçer aileler havaların ısınmasıyla genellikle Van ilinde bulunan yaylalara göç ediyor.”
Aşiret yapısının koçerlerin birlikte hareket etmesine neden olduğunu söyleyen Elik, medyanın bu konuda ön yargılı olduğuna dikkat çekti:
“Siirt’te haber yapan birçok kuruluş bulunmakla birlikte, Siirt nüfusunun ciddi bir kısmını oluşturan koçerlere dair bu kuruluşların yaptıkları haber ve içerikler bir elin parmaklarını geçmez. Oysa bizler tarafından -dezavantajlı grupları da görünür kılma- felsefesi ile kurulan Ne Haber Ajansında, koçerler dahil, tüm azınlıklar, sığınmacılar ve dezavantajlı gruplara ilişkin haberler ve belgeseller sıkça yer alır. Hatta kendi bünyemizde şimdilerde iki koçer arkadaşımıza da yer verdik.”
Ağrı’da Taşlıçay Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı ve gazetecilik görevi yürüten Hüseyin Arslan, Ağrı’nın farklı kültürleri ve inanışları bir arada barındıran bir şehir olduğuna vurgu yaparak, şunları söyledi:
“Kozmopolit bir yer olan Ağrı ve ilçeleri farklı milletleri ve farklı dilleri bir arada, dayanışma içinde barındırıyor. Bizler bu gerçekten yola çıkarak farklı kültürlerin medyaya yansımasını sağlıyor veya başka bir anlatımla, kendilerini temsil eden yerel basın temsilcileri olmaya çalışıyoruz. Bölge halkı her ne kadar müslümanlıkla anılsa da burada farklı mezhepler üzerinden yürüyen inançlar da var. Her yıl düzenlenen farklı inanç törenlerinde, farklı geleneksel düğün törenlerinde ve kültürel etkinliklerde yerel medya farklılıkların sesi olur ama bu özel törenler dışında farklı inançlara mensup azınlıklara ana akım medya çok az yer verir.”
Yerel yayıncılar olarak farklılara yer verdikleri için ana akımdaki boşluğu da giderebildiklerini kaydeden Arslan, “Ancak ne yazık ki, yerel kuruluşların temsiliyet anlamında farklı toplumsal görevlerini yapması ülkemiz gündeminde yeteri kadar yer oluşturamıyor.” diyerek sözlerini tamamladı.
Muş ve yöresinde serbest gazetecilik yapan Azat Özkahraman, Muş’ta dezenformasyon endişesiyle, gazetecilerin daha çok resmi açıklamalara bağlı kaldığını dile getirdi. Muş’ta birçok etnik kimliğin bir arada yaşadığını aktaran Özkahraman, kültürler ve inançlar noktasında yerel medyaya çok iş düştüğünü anlattı:
“Muş, diğer birçok şehrimiz gibi heterojen bir şehir, içerisinde Kürtler, Türkler, Araplar, Zazalar, Aleviler gibi çok sayıda etnik kökeni barındırıyor. Muş’ta çalışan bir gazeteci olarak, her ne kadar hepsine yer vermeye çalışsanız da Türkçe dışında kendi anadillerinde yayın yapan gazete, dergi gibi yayın organları olmadığı için aslında bu gruplara tam manasıyla hitap edilememekte ve iletişim eksik kalmaktadır. Haber için gittiğimiz pek çok yerde bu sıkıntıyı dile getiriyorlar, yerel ve ulusal basının sadece belli konulara odaklandığını bu nedenle kendi yaşamlarını kültürlerini, kendi dilleriyle dile getiren, dünyaya duyuran gazete ve dergilerin eksikliğini duyduklarını ifade ediyorlar. Açıkçası bu konuda, büyük ölçüde basın mensuplarına iş düştüğünü düşünüyorum, yani orada yaşayan farklı kökendeki vatandaşların hayatlarına da odaklanabilir, bunu daha fazla dile getirebilirler ama belki iş kaygısı ya da oluşabilecek dezenformasyondan çekindikleri için bunu yeterince yapamadıklarını düşünüyorum.”
Muş’ta farklı dillerde yayım yapan portallar olması gerektiğini dile getiren Özkahraman, “Kürtçe, Zazaca, Arapça yayımlar yapan gazete ve dergilerin de olması gerekir. Bu şekilde nüfus olarak azınlıkta da olsalar bu grupların da medya girişimleri olmalı. Bu yönde tabii ki teşvikler sağlanmalı, yatırımlar da desteklenmelidir.” şeklinde konuştu.
Sivil toplum alanında yaptığı çalışmalarla bilinen Derya Kap, “Covid-19 Pandemisinden Çıkış Sürecinde Türkiye’de Romanlar” başlıklı rapor üzerinde 9. Köy’e açıklama yaparken özellikle Romanların pandemide dışlandığını ifade ederek şunları söyledi:
“Türkiye’de bazı gruplar Covid-19 salgınını çok daha ağır yaşadı ve etkileri hala sürüyor. Bu grupların başında Romanlar geliyor! Neden Romanlar? Çünkü Roman Hafıza Çalışmaları Derneği’nin (Romani Godi) Avrupa Birliği desteğiyle hazırladığı -Covid-19 Pandemisinden Çıkış Sürecinde Türkiye’de Romanlar- raporuna göre, kapatma-karantina koşullarında işsiz kalan Romanlar daha da yoksullaştı, temel ihtiyaçlarını bile gideremez oldu. Toplumdan dışlandılar, ayrımcılığa uğradılar. Sosyal yardımlardan ve sağlık hizmetlerinden daha az yararlandılar. Roman çocuklar yoksulluk nedeniyle, bilgisayarları bile olmadığından uzaktan eğitime katılamadılar, okulu terk edenlerin sayısı arttı. Tüm bu nedenlerle, pandemide ağırlaşan çocuk yoksulluğu ve derin yoksulluğun gelecek nesilleri ipotek altına almaması için kamusal önlemler alınmalı. Türkiye’de 3 ile 6 milyon arası tahmin edilen Roman nüfus, salgına karşı en kırılgan gruplardandı fakat onlara yönelik koruyucu önlem ve planlama oluşturulmadı. Pandeminin Romanlar üzerinde yarattığı çok yönlü hasarın etkileri, Romani Godi Derneği’nin hazırladığı raporda, Ayrımcılık, İstihdam, Sağlık, Sosyal Hizmet ve Yardım, Eğitim, Barınma ve Hak İhlalleri çok detaylı dile getiriliyor.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.