Haber: Ece Deniz – İstanbul
Basın üzerindeki kontrol ve baskıyı artıran yasa ve yönetmeliklerle her geçen gün zorlaşan gazetecilik, doğu ve güneydoğu Anadolu’da daha güç koşullarda sürdürülüyor. Bu bölgelerde çalışan gazetecilerle çalışma koşulları üzerinde konuştuk. Tutuklamalar ve gözaltı sürecinin son yıllarda bu bölgelerde ya da Kürt medyasında çalışan gazeteciler açısından daha da ağırlaştığı ortaya çıktı. Sadece son bir yıl içerisinde 35’e yakın Kürt gazetecinin operasyonlarla gözaltına alındığı, tutuklandığı, onlarca kamera, fotoğraf makinası, bilgisayar, mikrofona el konulduğu ifade ediliyor.
Kürt medya kuruluşlarında çalışan 15 gazetecinin 16 Haziran 2022’de tutuklanmasının ardından 29 Ekim 2022 tarihinde ise 11 gazeteci (sonrasında tutuklu gazetecilerden ikisi tutuksuz yargılandı) tutuklanmıştı. Ekim’de tutuklanan gazeteciler hakkında 16 Mayıs 2023’te tahliye kararı verilirken Haziran ayında tutuklanan 14 gazeteci için 13 ay sonra tahliye kararı verildi.
Mayıs 2023 genel seçimleri öncesinde ise Diyarbakır’da 4 gazeteci tutuklanmış, bu gazetecilerden Beritan Canözer 23 Haziran’da tahliye edilmişti. Şu an tutuklu olarak içeride bulunan Kürt gazeteciler arasında Kemal Kurkut’un ölüm anını belgeleyen fotoğrafları çeken Abdurrahman Gök, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, Mezopotamya Haber Ajansı (MA) editörü Sedat Yılmaz ve muhabirleri Fırat Can Arslan ile Mehmet Şah Oruç da bulunuyor.
Kürt gazetecilerin bu dönemde mesleklerini yaparken maruz kaldıkları baskıları 1 yıl tutuklu olarak yargılanmayı bekleyen ve 15 Haziran 2023’te tahliye edilen JINNEWS Haber Müdürü Safiye Alagaş şu sözlerle anlattı:
“Türkiye’de gazetecilik mesleğini icra eden Kürt gazeteciler her türlü baskı ve engellemeyle karşılaşıyor. 1990’lar öncesi Kürt gazeteciler genel olarak sürgüne gönderilirdi. Kendini güvende hissetmeyen Kürt gazeteciler ya Avrupa’ya sürgüne gitti ya da Ortadoğu’da sürgünde yaşadı. 1990’lı yıllara geldiğimizde Kürt gazeteciler daha örgütlü bir şekilde gazetecilik yapmaya başladı. Ve bu noktada baskılar daha çok arttı. Çıkarılan gazeteler çok sık kapatılmaya başlandı. Öyle ki, kimi Kürt gazeteciler faili meçhule kurban gitti, zaman zaman gazete binaları bombalandı, yayın kuruluşları basıldı. Katletmeler, tutuklamalar, sürgünler ve baskılar had safhaya çıktı. Baskılar daha görünür olmaya başlandı. Bugün de baskılar devam ediyor.”
Alagaş, baskı ve kaygıların bir noktada kendilerine güç verdiğini de belirtti:
“Gazeteciler üzerindeki yargısal ve siyasi baskılar gazetecileri hem olumlu hem de olumsuz etkiliyor. Yargısal ve siyasi baskı nedeniyle mesleğimizi tam olarak yapamıyoruz. Çünkü sürekli bir kıskaç altındayız. Her an tutuklama ve yargılanma ya da siyasi hedef haline gelme kaygısı yaşıyoruz. Diğer taraftan ise bu baskılar ve yargı kıskacı bize mesleğimize daha çok sarılma ve mesleğimizi yapma gücü veriyor. Yaptığımız gazetecilik güçlü olanın hoşuna gitmiyorsa onu rahatsız ediyorsa demek ki ortaya çıkmasını istemediği bir nokta veya gerçek var. Bu nedenle gazeteciliğimizi daha iyi ortaya koymamız gerektiğini düşünüp buna göre adım atıyoruz.
Alagaş, devletin Kürt gazetecilere bakışını ise şu sözlerle aktardı:
“Türkiye’de Kürt sorunu gerçeği var. Ne biz, ne devlet, ne Türk toplumu, ne Kürt toplumu bu gerçekten kaçamaz. Kürt sorunu sürekli kendini gösteren ve varlığını hissettiren bir sorun. Doğal olarak Kürt gazeteciler, bu sorunu ilgilendiren haberlere imza atıyor. Kürt kimliğimizle gazetecilik yaptığımız için devlet bize gazeteci gözüyle bakmıyor. Gazetecilik kimliğimizden önce bize Kürt olarak bakıyor. Ve tabi Kürt sorunuyla ilgili haberlere imza attığımız için bizi mimliyor. Yani biz devlet için gazeteci değil, her şeyden önce Kürdüz. Aslında yaşadığımız bütün baskıların nedeni devletin bize olan bakış açısıdır.”
Dicle Haber Ajansı’nda çalışırken yaptığı “Türk’ün gücünü göreceksiniz” haberi ile 6 yıl 7 ay hapse mahkûm edilen bianet editörü Nedim Türfent ise Kürt gazetecilerin her adımda yargı sopası altında haber ürettiklerini belirtiyor:
“Özellikle Kürt basın kuruluşlarında çalışan gazeteci arkadaşlarımız, bir asırdır süren Kürt sorununu ve bölgede yaşanan hak ihlallerini haberleştirdikleri için hemen her gün farklı tarz ve dozlardaki baskı, tehdit, taciz, saldırı, gözaltı ve tutuklama tehlikesiyle yüz yüze kalmaktalar. Hem Kürt oldukları için hem de eleştirel gazetecilik yaptıkları için çifte baskıyla yüz yüze kalıyorlar. Bunun daha da ötesi var: Kürt kadın gazeteciler. Onlar bu iki ‘günahın’ yanında bu ülkede bir de kadın oldukları için ayrı bir gadri yaşamaktalar. Bugün hapishanelerde halen Ziya Ataman’dan Abdurrahman Gök ve Dicle Müftüoğlu’na kadar çok sayıda tutuklu Kürt gazeteci bulunuyor.”
Türfent, Kürt gazeteciler için baskının boyutunu şu benzetmeyle ifade ediyor: “Eleştirel gazetecilik ve özgür basın için günümüzde yaşanan temel sorun ve tehlike, yargının sopası, bu her birimizin malumu. Çoğumuz için belki ‘eskimiş bir haber’. Bu yargı sopası, gazetecilerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Söz konusu Kürt gazeteciler olduğunda ise Demokles’in kılıcı tepede falan durmuyor. Her haber takibinde, her söylemde Demokles’in kılıcı oramıza buramıza saplanıyor.”
Alagaş bölgede gazetecilik yapan Kürt gazetecilerin dezenformasyonla mücadelesinin oldukça hayati olduğunu söylüyor:
“Biz Kürt gazeteciler olarak gerçeğin ortaya çıkarılması için büyük bir mücadele verdik. Bölgede doğru ve gerçek bilgiye ulaşmak hiç de kolay olmuyor. Resmi olarak paylaşılan yalan bir bilginin doğrusuna ulaşmak takdir edersiniz ki epey zor. Gazeteciler kimi zaman yaşamını ortaya koyarak bilgiye ulaşıyor. Ancak en doğru bilgi bizim için yerel kaynaklar. Yerel kaynakların verdiği bilgiler ve bu bilgileri teyit ederek doğru bilgiye ulaşmaya çalışıyoruz. Bazen doğru bir bilgiye ulaşmak günler hatta haftalar sürüyor. Bu tür süreçler bizim için yıpratıcı süreçler oluyor. Bilgiye ulaşıp kamuoyuyla paylaştıktan sonra Kürt gazeteciler için farklı bir süreç başlıyor. Bu kez de yargı kıskacıyla karşı karşıya kalıyoruz. Yakın tarihimizde birçok örnek haberler var. Örneğin Roboski Katliamı, devlet tarafından tam bir dezenformasyondu. Doğru habere ulaşıp paylaşmak saatleri hatta günlerimizi aldı.”
Sahadan onlarca haber yapan ve en son seçimler öncesinde 27 Nisan’da gözaltına alınıp 23 Haziran’da hakkında tahliye kararı verilen JINNEWS Muhabiri Beritan Canözer ise gazetecilik deneyimini şu sözlerle özetliyor:
“İktidarın baskısına rağmen yurttaşlar bölgede yaşanan ihlalleri, baskıları direkt olarak bize bildiriyor. Bizler de yaşananları haber yapıyoruz, gidip yerinde yurttaşlarla görüşüp en teyitli bilgiyi birincil ağızdan dinliyoruz. Orman yangınları mesela… Sokağa çıkma yasaklarıyla bölgeye giriş çıkışlar engelleniyor, bu nedenle biz kendi imkanlarımızla bölgeden bilgi edinemezsek de bölgede bulunan yurttaşlar bir şekilde bize bilgi ulaştırıyorlar. Bazen görüntü çekerek bazen ses kayıtlarıyla olan biteni basınla paylaşıp yayılmasını istiyorlar. Bu bizim için bir avantaj tabii ki. Ancak bunun yanında bir de her koldan bilgiye ulaşmamızın engellendiği durumlar da oluyor. Batman’ın Gercüş ilçesinde özel harekât polisleri ve korucuların isminin geçtiği bir tecavüz olayında elimizdeki ses kayıtlarını kanıt olarak gösterip iddia üzerinden haberi yapmamızın ardından haber büyük ses getirmişti ancak hemen aynı gün önce haberimize erişim engeli getirildi sonra da haberi bize ulaştıran, bilgi veren herkes bir şekilde susturuldu. Ve biz neredeyse uzun bir süre Gercüş ilçesine gidemedik çünkü ilçeye giren herkes izleniyordu. Haberi yapan arkadaşımızın kendisi bile tehdit edildi ve ilçede olduğu gün takibe alındı. Ve biz haberimizin devamını maalesef getiremedik. Buna benzer de birçok olay yaşadık. Sahada haber takip ederken ana akım istediği yerden istediği gibi görüntü alabiliyorken biz kalkanlarla engelleniyoruz, eylem alanından uzaklaştırılıyoruz. Sırf haber yapmak için bulunduğumuz alanda, haber yapmamızı engellemek için keyfi bir şekilde gözaltına alınan arkadaşlarımız oluyor.”
Beritan Canözer’e göre bu engellemelerin nedenini Kürt kimliğine sahip olmaları. Bunu şu şekilde ifade ediyor:
“Mağdur olan Kürt ise, haberi yapan da bir Kürt gazeteciyse her türlü engellemeye ve yargılamaya açık hale geliyorsunuz. En yakın örneği; Nisan ayında tutuklandım ve hakkımda hazırlanan iddianamede pandemi ile ilgili DTK Sağlık Komisyonu’ndan almış olduğum bir röportaj suç delili olarak eklenmiş. Ya da Halise Aksoy’un oğlu Agit İpek’in cenazesinin kargoyla ailesine gönderilmesine ilişkin yapmış olduğum haber suç delili olarak dosyamda yer alıyor. Bunun gibi daha onlarca haber. Baktığımızda bu konuları işleyen, haberleştiren birden çok haber ajansı, televizyon oldu ancak Kürt basınına yönelik baskı politikaları burada kendini açık bir şekilde önümüze koyuyor.”
Bu koşullar altında çalışan Kürt gazetecilerin beklentisi ortak; baskıların son bulması ve mesleklerini özgürce yapabilmek.
Gazeteci Türfent “Gazetecilere görece çalışılabilir bir ortam için tüm gazetecilerin ve gazetecilik örgütlerinin hiç değilse mesleğin geleceğini kurtarmak adına bir arada durması gerekiyor. Halen yazmaktan vazgeçmeyen, gerekirse haberleri uğruna hapishanelerin kalın duvarlarını göze alabilen nice gazeteci var. Bize düşen ayrı gayrı davranmadan her gazetecinin haber yapma hakkını savunmaktır. İnanıyorum ki bu tuzak çekinceleri atlatmayı başarırsak, malum odaklar bu kadar kolay bir şekilde gazetecileri ve gazeteciliği baskılayamazlar” dedi.
Alagaş ise ülkenin demokratikleşmesi gerektiğini vurguladı. “Daha özgür bir şartlarda gazetecilik yapabilmemiz için Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekiyor. İnsan hakları alanında sözde değil pratikte adımlar atması gerekiyor. Herkesin doğru bilgiye ulaşma hakkının olduğu sürekli hatırlanmalı ve bu noktada adımlar atılmalıdır. Ancak şu anda Türkiye koşullarında bunun olabilmesi çok zor gibi görünüyor.”
Son olarak Canözer “Bu kadar baskı ve engellemelerin olduğu bir ortamda, son çıkarılan sansür yasasıyla birlikte bu kadar tahakküm altına alınmaya çalışılırken daha güçlü ve örgütlü bir mücadele şart ancak maalesef eksik kalıyor. Sadece son bir yıl içerisinde 35’e yakın Kürt gazeteci keyfi operasyonlarla gözaltına alındı ve tutuklandı. Onlarca kamera, fotoğraf makinası, bilgisayar, mikrofona el konuldu. Gazeteciyi işlevsiz hale getirmek ve maddi manevi zarar vermek için her şey yapılıyor. Biz elbette bu politikalara karşı haber yapmaktan vazgeçmiyoruz ve her koşulda işimizin başında oluyoruz. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki her süreç ancak güçlü bir dayanışmayla aşılır. Dayanışma yoktu demiyorum, elbette vardı. Ancak yeterlilik boyutunu her zaman tartışmak ve eleştirmek gerekir. Daha fazla dayanışma her zaman için en önemli moral ve güç kaynağıdır” dedi.
Ve sözlerine şu cümleleri ekleyerek tamamladı:
“Gazetecilerin yeri cezaevleri değil, sahalardır. Biz mesleğimizin suç olmadığını, haber yapmanın suç olmadığını çok iyi biliyoruz. Mesleki gereklilikler ve etik anlayışlarımız çerçevesinde haberlerimizi yapmaya da devam ediyoruz.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.