Haber: Zeynep Kakı – İstanbul / Kapak Fotoğrafı: Pixabay
Globalleşen ve dijitalleşen dünya, insanların ifade özgürlüğü sınırlarını da genişletti. Sosyal medya platformları, ifade özgürlüğüne büyük katkılar sağlarken, yanlış ve kasıtlı bilgi üretimini de kolaylaştırdı. Geleneksel medyadan farklı olarak, sosyal medyada herhangi bir editöryal kontrol bulunmaması ve kullanıcı kimliklerinin gizlenebilmesi insanların sadece kendi etik anlayışlarına dayanarak içerik üretmelerini sağladı. Twitter, Instagram, Youtube ve Threads gibi mecralar sayesinde artık her yerden, her türlü fikir, doğru veya yanlış da olsa kolayca paylaşılabilir oldu.
“Acaba dezenformasyon çoğu kez toplumda korku, endişe ve öfke yaratırken, nefret söyleminin yayılmasına da aracı mı oluyor?” Bu soruya yanıt aradık ve şu anda Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı göç dalgası ile azınlıklara dönük dezenformasyon arasındaki ilişkiyi değerlendirmek istedik. Bu konularla ilgili çalışmalar yürüten iletişim bilimci ve gazeteci Safa Atmaca ile konuştuk.
Atmaca, enformasyon çağının beraberinde getirdiği bilgiye ulaşılabilirliğin, bilginin artık internet kullanıcısı olan herkes tarafından üretilmesine olanak verdiğini, böylece bilgi kirliliğinin de böyle oluştuğunu belirterek, “Bilgi kirliliği, bilginin çarpıtılmasına ve dezenformasyona sebep oluyor, yayılan dezenformasyon ise toplumda korku, endişe ve öfke yaratırken, nefret söylemini de yayıyor, o kadar ki, bu durum doğrudan göçe destek veren kurumların itibarını zedeleyecek seviyeye geliyor” dedi.
Bu yaygın dezenformasyon karşısında, azınlıkların toplumda yaşarken göğüsledikleri zorlukları ve haksızlıkları dile getirebilmeleri için bağımsız medya ve gazeteciliğin önemli bir araç olduğunu ifade eden Atmaca; “Bu gruplar, genellikle dezavantajlı durumda oldukları için seslerini sadece doğru ve dürüst gazetecilik veya sivil toplum kuruluşları aracılığıyla duyurabiliyorlar, oysa sosyal medyada o kadar yoğun bir nefret söylemi ve dezenformasyon var ki, hedef haline getirilen azınlıkların kendilerini savunması güç oluyor” dedi.
“Sosyal medyanın günümüzde sağladığı yararların yanı sıra birtakım zararları var” diyen Atmaca’ya göre, her yaştan ve her fikirden milyonlarca insanın bu platformlarda hiçbir kısıtlama olmaksızın yayınladığı içerikler, kimi zaman fayda yerine zarar sağlıyor. Sosyal medya yeni yeni popülerleşirken, sosyal medyanın faydalarından bahseden araştırmacılar, günümüzde artık sosyal medyanın zararlarından bahsediyor.
Sosyal medyanın henüz tam olarak denetlenememesinin, dezenformasyon ve nefret söylemini çok hızlı yayabildiğini değerlendiren Atmaca şunları söyledi:
“Örnek veriyorum; bugün bir Suriyeli’nin, bir Afgan’nın, bir Ermeni’nin karıştığı bir suç ya da işlediği varsayılan suç, çok hızlı bir biçimde sosyal medya yayılabiliyor. Bu bilginin doğruluğu teyid edilene, işin gerçeğine ulaşılana kadar bu bilgi kafalara yerleşiyor.
Tarih boyunca azınlıktaki gruplar, baskı ve ayrımcılık aracı olarak dezenformasyon ve nefret söylemine maruz kalmıştır. Sosyal medya dönemi öncesi bu durum gazetelerle, dergilerle, karikatürlerle ya da eylemlerle görünür olurken bugün bu nefret söylemlerini tek bir -tık- ile yapmak, bir –like– ile desteklemek mümkün. Ayrıca sadece nefret söylemi değil, ayrımcılık, hedef gösterme, kutuplaştırma ve komplo teorileri de sosyal medyada azınlıklara karşı işlenen suçlardan sadece birkaçı. Bu durumun bu kadar yaygınlaşması ve buna –dur- denememesinin sebepleri var. İnsanlar medyada spekülasyon okumayı seviyor. Bugün verilere baktığımızda şüphesiz en çok okunan haberler, gerçeğin eğlenceli biçimde verildiği ve içeriği yerine gösteri kısmına odaklanılan haberlerdir.”
Toplumda azınlıkların her zaman kendi kültürlerini ve geleneklerini sürdürmeye çalıştıklarını belirten Atmaca; “İnsanlar diyelim ki bir noktada korku, endişe ve nefret sebebiyle abartılı söylemler kullandı ve bunu sosyal medyaya aktardı, gerçeğin çarpıtıldığı bu dezenformasyon sosyal medya ağları üzerinden o kadar hızlı yayılıyor ki o azınlığın itibarı bir anda yok edilebiliyor, dezenformasyonun yol açtığı bu itibar kaybının ve açtığı yaraların yeniden toparlanması bir o kadar zor oluyor.” Diyerek, şunları söyledi:
Türkiye’de yıllardır süren azınlık nefretine, sosyal medyada yayınlanan yazılar, kasten çekilen videolar kışkırtıcı içerikler katkıda bulunarak bu nefreti normalleştiriyor ve yayıyor. Azınlıklara yönelik dezenformasyon ve nefret söylemiyle mücadele için her şeyde olduğu gibi burada da eğitim önemini anlıyoruz. Farklılıklara, çeşitliliğe saygı duyan, kapsayıcı ve hoşgörülü bir toplumun temellerini güçlendirmek, nefret söylemleriyle, ayrımcılıkla ve kutuplaşmalarla savaşmanın en önemli adımıdır. Peki, bu türden içeriklerin yayılmasını nasıl engelleyebiliriz?
“Medya kuruluşları, politikalarında hak odaklı haberciliğe ve insan odaklı habercilik anlayışına uygun hareket etmeliler, çünkü etik her zaman estetikten daha önemlidir. Fakat günümüzde haber kanalları dezenformatif içerikleri paylaşırken genellikle hep clickbait (tık tuzağı) dediğimiz içeriklere göre yöneliyorlar. Yani bu şu anlama geliyor, kişiler kendi üretmiş oldukları içeriklerin daha fazla tıklanması için nefret söylemini veya ilgi çekici haber başlıklarını daha fazla ön plana çıkartıyorlar. Peki, ne yapılması gerekiyor? Haber sürecinde karşıdakini dikkate alan bir empati gerçekleştirilmelidir. Habercilerin her şeyden önce kapsayıcı bir dil eğitimi almaları gereği var. Gazeteciler nefret söyleminin ve eleştirinin arasındaki ince çizginin farkına vararak, vicdani sorumluluklarını unutmadan, sosyal sorumluluğa odaklı, kamu yararına uygun haber içerikleri üretmeliler.”
Sosyal medyada herkesin düşüncelerini dışa vurduğunu, böylece diğer insanların da düşünmesini istediğini ya da kasıtlı olarak insanları yanıltmak korkutmak amacıyla çok farklı içerikler üretebildiğini ifade eden Atmaca; “Bunun için temel olan şey kesinlikle bir medya okuryazarlığıdır. Günümüzde sosyal medya çok kirli bir mecra haline gelmiş vaziyette. Bu yüzden sık sık yanılarak pek çok şeye inanabiliriz. O yüzden medya okuryazarlık bilinci temel kural. Ne yapılması gerekiyor? Çok basit. İnsanlar medyayı nasıl okumaları gerektiğini öğrenmeli. Medyada görmüş oldukları her içeriğe inanmamalı, içeriği önce teyit etmeli, teyit ettikten sonra görüşlerini veya fikirlerini belirtmeliler. Ancak bunları yaparken nefret söylemlerinden uzak durmalı, herhangi bir kesime karşı, bir azınlığa karşı bir nefret söyleminde bulunmamalılar. Tüm bunları yaparlarsa eğer sadece haber okuma değil medyayı kullanma açısında da medya okur-yazarlığının çok büyük faydalarını da göreceklerdir” görüşüne yer verdi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.