Haber: Cevat Baran Çaydaş – İstanbul / Kapak Fotoğrafı: vikipedi
Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit, Patrik IV ile birlikte, Heybeliada’da din adamı yetiştirecek Rum Ortodoks Ruhban Okulunun açılmasına 1844 yılında karar vermişti. 1 Ekim günü yapılan açılıştan 127 yıl sonra, dönemin Anayasa Mahkemesi (AYM) “tüm özel yükseköğretim kurumlarının devlet üniversiteleri bünyesinde faaliyet göstermesi” kararına varınca, Aya Triada Manastırına bağlı Ruhban Okulu kapılarını eğitime kapattı. AYM’nin 1971 yılındaki kararına direnen Ruhban Okulu halen kapalı bulunuyor.
127 yıl boyunca “özerk” olarak faaliyet gösteren okulun, AYM kararından sonra da aynı yaklaşımla eğitime devam etmesi talebi karşılık bulmadı. AK Parti hükümeti 2004 ve 2005 yılında Ruhban Okulunun Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir yüksekokul olarak faaliyet göstermesi çerçevesinde bazı ara çözümler sundu ama, tarihi okul yıllardır kapalı ve sınıflarındaki sıralar halen boş.
Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Okulu, kapandığı günden bugüne, Türk dış politikasının odağında yer aldı. Eski ABD Başkanı Bill Clinton’dan Yunan Başbakanlarına kadar çok sayıda yabancı devlet adamı okulun açılması için Türkiye’den talep bulundu, ancak Fener Rum Patrikhanesi ile Türk hükümetleri arasında 52 yıldır görüşmelerde ele alınsa da, Lozan Barış Antlaşmasına göre “azınlık” statüsüne sahip olanRumların bu talebi karşılık bulmadı.
Ruhban Okulunu görmek, bilgi edinmek için bir sabah Heybeliada’ya gitmek üzere vapurla yol koyuldum. Okulun kapısına geldiğimde kapıdaki görevli beni karşılarken, önce sırt çantamı kontrol etti. Gazeteciler Cemiyetinin 9.Köy Dergisi adına burada olduğumu, yetkililerle görüşmek ve okulun fotoğraflarını çekmek istediğimi, önceden (20 Temmuz 2023 günü) yazılı olarak başvurmuş olduğumu dile getirdim. Kapıdaki görevli, okulda o anda görüşebileceğim bir yetkili bulunmadığını, fotoğraf makinesi ile çekim yapmamın yasak olduğunu ve telefonla okulun bahçesini görüntüleyebileceğimi söyledi.
Bahçeyi ve okulu gezerken, dış ve iç mimarisi ile etkileyen görkemli binanın tarihi dokusunu kaybetmediğini gözlemledim. Okulun giriş kapısıyla, bahçesindeki Patrik I. Bartholomeos’un (gerçek adı Dimitris Arhondonis) büstünü objektifime yansıttıktan sonra hole geçtim. Duvarda yer alan İsa Peygamber ve Meryem Ana’yı simgeleyen tarihi ikonaları aydınlatan mumlar, loş ortamın dini atmosferini hissettirirken, dışardaki sıcağa rağmen içerdeki serinlik rahatlatıyordu.
Görevlilerden edindiğim bilgiye göre; 1971’e kadar bu okuldan mezun olanlar arasında yalnızca din adamı yok, farklı meslek dallarından mezunlar da var. Okulun iç avlusunda da birkaç resim çekmek istiyordum, o sırada kapıdaki görevli yanıma gelerek, beni durdurup uyardı, holde çektiğim fotoğrafları silmemi istedi. Çektiğim fotoğrafları sildim, görevli eşliğinde Ruhban Okulundan ayrılmak zorunda kaldım. Gazeteciler Cemiyetinin “Türkiye’deki azınlıkların sorun ve beklentileri” başlıklı projesine katkı sağlama çabam ne yazık ki karşılık bulmadı.
Ertesi gün, İstanbul’un köklü gazetelerinden Apoyevmatini’nin, imtiyaz sahibi ve genel yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis’e ulaştım, Ruhban Okulu üzerindeki sorularımı yanıtladı:
Vasiliadis, Ruhban okulunun YÖK’e bağlı olmaması nedeniyle faaliyetine izin verilmemesini doğru bulmadığını şu sözlerle dile getirdi:
“Ruhban Okulunun YÖK’e bağlı olmadığı bahanesiyle faaliyetine izin verilmiyor ama Harp Okulu da YÖK’e veya herhangi bir yükseköğretim kurumuna kayıtlı olmadan, özerk bir biçimde faaliyet gösteriyordu. Bu tabii ki, Harp Okulu’nun devlet içinde devlet gibi bir kurum olmasından kaynaklı değildir. Haklı olarak YÖK’e kayıtlı değil. Çünkü bir askeri öğrenci, asker olmaya karar verdiğinde hayatı boyunca, emekli olana kadar o üniformayı üzerinde taşır. Her zaman askerdir yani. Bu nedenle bir askeri öğrencinin okuduğu okul evidir, sınıf arkadaşları da ailesi olur. Aynı şekilde Ruhban Okulu’nda öğrenim gören bir ruhban için de geçerlidir bu. Zira bir papaz 7 gün, 24 saat papazdır. ‘Ben bugün papazlık yapmıyorum’ demek gibi bir lüksü yoktur. Bu yüzden Ruhban Okulu, talebeleri için hem okul, hem manastır, hem ailedir, hatta oradaki sınıf arkadaşları da onun biraderleridir.”
Ruhban Okulu’nda öğrenim görenlerin yalnızca Türkiyeden katılmadığına dikkat çeken Vasiliadis, Ekümenik Partrikhane makamına bağlı dünyanın her yanında kiliselerin olduğunu hatırlatarak, onların eğitim ihtiyaçlarının da buradan karşılandığı bilgisini paylaştı.
Mihail Vasiliadis, Ruhban Okulu’nun özerk olarak ‘Ortodoks İnancı’ konusunda eğitim vermesinin, Türkiye’deki bazı köktendinci yapıların ‘-Biz de kendi okulumuzu açalım demesine neden olacağı ve bunun da laik Türkiye Cumhuriyetini tehdit edeceği’ yönündeki değerlendirmeleri sormamız üzerine şu yanıtı verdi:
“Madem öyle, yani neden buysa ‘Bu gibi ilahiyat fakültelerini başkaları da ister. Bu yüzden izni vermiyoruz’ desinler. Bunu ben mi düşüneceğim? ‘Onlar olmasın’ diye? “Biz de izin vermeyelim’ mantığıyla bakıyorlarsa eğer, Türkiye’de din adamının eksikliği yok ki zaten. Diyanet İşleri Başkanlığı bugün bunları hallediyor. Laik bir ülkede, özel imkanlarla kurulmuş dini bir okulun faaliyet göstermesine izin verilir. Eğer laiklikten bahsediyorsak bu böyledir. Laiklik iki türlüdür; biri dini devletten korumak, öbürü de devleti dinden korumaktır. Laiklik Türkiye Anayasası’nın değişmez maddelerinden biridir. Ama buna rağmen ihlal edildiği oluyor.”
Vasiliadis, “O zamanlar (1971’e kadar) bu okulda görev yapanlar, Türkiye’de yetişen, Türkiye’yi bilen, bu ülkeye sevgi, sempati ve aidiyet duyan kimselerdi. Şimdilerde ise başka ülkelerdeki Ruhban Okullarından buraya tayinler yapılıyor, o okullardan buraya gelenlerin milliyetçilik yapması da herhalde kendisini gösteriyor” dedi.
“Yani Türkiye bir anlamda hataya mı düşüyor?” sorumuz üzerine de “Evet, öyledir” diye yanıt verdi. Vasiliadis, Ruhban Okulunun 1971 yılına kadar, bir asırdan fazla nasıl faaliyet gösterdiyse aynı prosedürle tekrar faaliyetine izin verilmesi gerektiğini belirtirken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçmişte başbakanlık yaptığı dönemde “Bu iş iki dakikada biter, açılır” dediğini de hatırlatarak, sözlerini tamamladı.
Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Heybeliada Ruhban okulunda öğrenim gören öğrenciler, derslerde teorik olarak öğrendiklerini, manastırın kilisesinde pratik olarak uygulayarak, zengin kütüphanesinin katkısıyla görgü ve bilgilerini arttırarak, birkaç dil öğrenerek buradan mezun oluyordu, okul bu nedenle dünya çapında ün yaptı ve ilgili çevrelerde saygıyla anılan bir eğitim yuvası oldu. Faaliyet gösterdiği süreçte Ruhban Okulu, 1000’e yakın mezun verdi. Bu mezunlardan 12’si İstanbul Rum Patrikliği makamına kadar yükseldi, 2 kişi İskenderiye Patriği, 3 kişi Antakya Patriği, 4 kişi Otosefal Atina Başpiskoposu, 1 kişi Otosefal Arnavutluk Başpiskoposluğu görevine seçildi.
Diğer 343’ü üst düzey din adamı (Piskopos), 318′ i ruhani ve geriye kalanlar da teolog olarak dünyanın çeşitli yerlerinde hizmet verdi ve halen de vermeye de devam ediyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Guzel olmuş