Elif Asar / Kapak Fotoğrafı: Davide Bonazzi
Türkiye’de son yıllarda artan siyasi kutuplaşma, ekonomik belirsizlik ve toplumsal baskılar, özellikle gençler arasında derin bir toplumdan yabancılaşma duygusunu beraberinde getiriyor. Kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemlerin yaygınlaşması, toplumsal eşitsizlikler ve kültürel çatışmalar genç bireyleri, yaşadıkları topluma ve hatta ülkeye karşı aidiyet duygusunu kaybetmeye itiyor.
Peki, bu yabancılaşma duygusu nasıl oluşuyor, bireyleri nasıl etkiliyor ve toplumun geleceği açısından ne gibi riskler barındırıyor? 9. Köy Haber Merkezi, gençlerin yaşadığı bu yabancılaşma hissini ve uzman çözüm önerilerini ele aldı.
“Kendimi tamamen toplumdan yabancılaşmış biri olarak tanımlayamam” diyen 23 yaşındaki üniversite öğrencisi T.K., bu hissin son birkaç yıldır giderek güçlendiğini belirtiyor. T.K., özellikle hak ve özgürlüklerin belirli ideolojiler uğruna kısıtlanması, toplumda oluşan sessizlik ve duyarsızlıkla birlikte bu duygunun daha yoğun hale geldiğini anlatıyor. Yabancılaşma hissini özellikle siyasi gelişmelerin tetiklediğini söyleyen T.K., mevcut yöneticilerin aldığı kararların, toplumu kutuplaştırdığını ve kadınlar özelinde yaşanan olumsuzlukların cezasız kalmasının bu hissi daha da derinleştirdiğini söylüyor.
“Toplumda yıllardır var olan cehalet ve gericilik, son dönemde cesaret buldu” diyen T.K., kadınlara yönelik cinsiyetçi şakaların ve baskıcı anlayışların artık daha fazla görünür hale gelmesinden şikayetçi. Yabancılaşma hissinin günlük yaşamını da etkilediğini söyleyen T.K., bu durumun onu daha temkinli biri haline gelmiş. “Konfor alanımdan çıkmak istemiyorum” diyen T.K., gelecek planlarında insanlarla daha az temas kuracağı bir iş hayal ettiğini de ifade ediyor.
T.K., “Fikirlerin özgürce ifade edilmediği, kalıplaşmış rollerin sorgulanmadığı yerlerde kendimi ait hissedemiyorum” diyor. Yabancılaşmanın temel nedenlerinden birinin kültürel çürüme olduğunu belirten T.K., özellikle toplumun bu gidişatının değişmeyeceğine inandığı zamanlarda büyük bir umutsuzluk yaşadığını söylüyor.
“Devlet, ayrımcı ve baskıcı söylemlere karşı gerekli yaptırımları uygulamalı” diyen T.K., bu bilincin okul sıralarından başlaması gerektiğini vurguluyor. Toplumsal kalıpları ve cinsiyet rollerini sorgulamayan bireylerle büyük bir uyumsuzluk yaşadığını belirten T.K., bu kişilerin çoğunlukta olduğu ortamlarda kendisini yabancı gibi hissettiğini söylüyor.
Geleceğe dair umutlarını da paylaşan T.K., “Belki iki hafta önce bu soruya olumsuz yanıt verirdim. Ancak son dönemde toplumda yaşanan olaylar, toplumsal bir dönüşümün mümkün olduğuna dair inancımı yeniden canlandırdı” diyor.
Kevser Şeyma Çetinkaya
9. Köy’ün sorularını yanıtlayan sosyolog Kevser Şeyma Çetinkaya, toplumsal yabancılaşmanın, bireyin kendini içinde yaşadığı toplumun bir parçası gibi hissedememesi ve sosyal yapıyla bağlarının zayıflaması olarak tanımlıyor. Ülkeye yabancılaşmanın ise bireyin, ait olduğu ülkenin değerleri ve kültürüyle uyum sağlayamaması olarak nitelendiriyor.
Çetinkaya, bu sürecin bireyde yalnızlık, dışlanmışlık ve aidiyet kaybına yol açtığını dikkat çekiyor. Son yıllarda topluma ve ülkeye yabancılaşma duygusunun belirgin şekilde arttığını söyleyen Çetinkaya, bu durumun başlıca sebepleri arasında ekonomik belirsizlikler, siyasi kutuplaşma, adalet ve fırsat eşitliği algısındaki bozulmalar olduğunu aktarıyor ve ekliyor:
“Özellikle gençler arasında gelecek kaygısının artması, işsizlik oranlarının yükselmesi ve eğitimde yaşanan eşitsizlikler bireylerin topluma duyduğu güveni zedeliyor. Bunun yanı sıra, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bireyler, kendi yaşamlarını başka ülkelerdeki insanlarla kıyaslayarak daha fazla tatminsizlik hissedebiliyor.”
Sosyal medya, toplumsal yabancılaşma konusunda hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olduğunu belirten Çetinkaya, “Bireylerin farklı toplumsal gruplar ve yaşam tarzları hakkında daha fazla bilgi edinmesini sağlarken, diğer yandan bu platformlar aracılığıyla yapılan kıyaslamalar tatminsizlik hissini artırabiliyor” diyor.
Sosyal medyada sıkça karşılaşılan nefret söylemi ve kutuplaştırıcı içerikler, toplum içindeki bölünmeleri derinleştirebileceğini ifade eden Çetinkaya, bu platformlar, aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etmeleri, benzer hisleri paylaşan insanlarla bağ kurmaları ve çözüm arayışlarına yönelmeleri için de bir alan sunduğunu da aktarıyor.
Geleneksel ile modern yaşam biçimleri arasındaki çatışmanın da bireylerin topluma aidiyet duygusunu etkilediğini vurgulayan Çetinkaya, şu görüşleri dile getiriyor: “Gençler, kendilerini hem geleneksel değerler hem de modern dünya arasında sıkışmış hissedebiliyor. Aile ve toplumdan gelen kültürel beklentiler ile bireysel tercihler arasındaki çelişkiler, kimlik karmaşasına ve bireyin toplumdan uzaklaşmasına neden olabiliyor. Bu durum, özellikle şehirleşmenin hızlandığı ve kuşak farklarının belirginleştiği toplumlarda daha da keskinleşiyor.”
Sosyalog Çetinkaya, toplumsal yabancılaşmanın ilerleyen aşamada ekonomki ve sosyal sorunlara çözüm üretme süreçlerini sekteye uğratabileceğine dikkat çekiyor.”Beyin göçü, toplumsal huzurluksuzluklar” gibi etkilerinin bir ülke için yıkıcı etkileri olabileceğini ifade ediyor.
Toplumsal yabancılaşmaya karşı önerilerde de bulunan Çetinkaya, gençelere yönelik istihdam projeleri, eğitimde fırsat eşitliği, sosyal dayanışma ve gönüllülük programlarının aidiyet duygusunu yeniden inşa edilmesi önerilerinde buluyor. Sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin de bu süreçte aktif rol alması gerektiğini vurgulayan Çetinkaya, yurtdışında bunun başarılı örnekleri olduğuna dikkat çekiyor: “İskandinav ülkelerinin sosyal devlet anlayışı ve Almanya’nın meslek eğitim programları aidiyet duygusunu güçlendiren modeller. Türkiye, bu modelleri kendi sosyokültürel yapısına uyarlayarak yabancılaşma sorununa yönelik etkili çözümler geliştirebilir.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.