DOLAR 35,6878 0.13%
EURO 37,4911 0.7%
ALTIN 3.178,670,76
Ankara

KAPALI

Zeynep Tombuloğlu

Zeynep Tombuloğlu

24 Ocak 2025 Cuma

Ankara’da özel halk otobüsleri eyleme hazırlanıyor: Ücretsiz veya indirimli yolcu taşınmayacak

Ankara’da özel halk otobüsleri eyleme hazırlanıyor: Ücretsiz veya indirimli yolcu taşınmayacak
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İlke Çıtır / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos

Ankara’da özel halk otobüsleri, artan maliyetler ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden (ABB) alınan gelir desteğinin kesilmesi nedeniyle zor durumda. Özel halk otobüsü işletmecileri, ilgili bakanlıklardan ve ABB’den talep ettikleri isteklerinin kabul edilmemesi halinde şubat ayı itibariyle ücretsiz, abonman ve indirimli tarifelerden faydalanan yolcuları taşımama kararı aldı. Ücretsiz veya indirimden yararlanan yurttaşlar ise karar nedeniyle, mağdur olacakları için endişeli. 9. Köy’ün görüş almak istediği ABB yetkilileri ise konu henüz belediye meclisi gündemine gelmediği gerekçesiyle bu konuda bir açıklama yapmayacaklarını bildirdi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 16 Aralık 2024 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) olan prim borçları nedeniyle
Adana, Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve Şişli Belediyesi’ne haciz işlemi başlatmıştı. ABB’ye ait şirketlerin banka hesaplarına blokaj ve e-haciz uygulanması üzerine ABB Başkanı Mansur Yavaş ise, “Onlar, ‘Ankara Büyükşehir Belediyesi şirketlerinin hesaplarına bloke koyalım, emekliye destek olamazlar, et desteği veremezler, süt desteği veremezler, kreş yaptıramazlar’ diye düşünüyor olabilirler. Tüm bu müdahalelere rağmen desteklerimizi bir kuruş eksiltmeyeceğiz, aksine artırarak devam edeceğiz” ifadelerini kullanmıştı. Ancak Tüm Özel Halk Otobüsleri Kooperatifleri Birliği (TÖHOB) ve Ankara Şehiriçi Özel Halk Otobüsçüler Esnaf Odası ise 9 Ocak Perşembe günü yaptıkları basın açıklamasında ABB’den aldıkları gelir desteğinin ocak ayı itibariyle kesildiğini duyurdu.

9.Köy’e konuşan TÖHOB Genel Başkanı Kurtuluş Kara, Ankara’da şehir içi ulaşıma zam yapılmasını, ABB desteklerinin devam etmesini ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ücretsiz seyahat hakkı olan yolcular adına verilen aylık destek ödemesi 6 bin 210 liranın arttırılmasını talep etti. Kara, taleplerinin karşılanmaması durumunda şubat ayı itibariyle ücretsiz, abonman ve indirimli
tarifelerden faydalanan yolcuları taşımayacaklarını söyledi.

“Hem esnaf hem vatandaş mağdur”

Bir aracın aylık 300 bin lira yakıt gideri olduğunu belirten Kara, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ücretsiz seyahat hakkı olan
yolcular için aylık 6 bin 210 lira destek ödemesi yaptığını söyledi. Kara, ABB’den gelen destekler sayesinde gider ve gelirlerin örtüştüğünü söyledi. ABB’den ücretsiz yolcular için 7, abonmanlar için 5 lira 30 kuruş destek aldıklarını belirten Kara, “Bu ay itibariyle bu destek kesildi. Hem hükümet hem de belediye esnafın zararını düşünmüyor. Esnafın evine ekmek götüremediği, vatandaşın mağdur olduğu düşünülmüyor” ifadeleriyle dile getirdi.

Şoför de dertli: Gelir 9 bin 200, gider 10 bin lira

Özel halk otobüsü şoförü olan Muhammet Özdemir, bir aracın günlük maliyetini şöyle açıkladı: “Bir araç günlük 150 litre mazot yakıyor. Bugün mazotun litresi 50 liraya dayandı. Günlük 7 bin 500 lira yakıt gideri, 2 bin lira civarında personel yevmiyesi, aracın amortismanını dahil etmeden zorunlu giderlerle beraber bir aracın gideri 10 bin lira yapıyor.”

Günlük 250 ücretsiz seyahat hakkı olan yolcu taşındığını söyleyen Özdemir, bunun günlük maliyetinin 5 bin lira olduğunu, bakanlığın ise aylık 6 bin 210 lira destek verdiğine dikkat çekti. Geri kalan 29 günün maliyetinin ceplerinden çıktığını belirten Özdemir, “Günde bin yolcu taşıyorsam eğer, benim cebime günlük 9 bin 200 lira giriyor. Ancak benim günlük maliyetim 10 bin lira” dedi.

ABB’nin yeni yıl itibariyle özel halk otobüslerine verilen gelir desteği uygulamanın kalkmasıyla birlikte esnafın zarar edeceğini söyleyen Özdemir, “Bu mesleği sürdürülebilir şekilde yapmamız için ABB’nin desteğine ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

Sürdürülebilir kaliteli bir hizmet için bakanlığı verdiği aile desteğinin artırılmasını isteyen Özdemir, “Biz bu ödeme en az 25 bin lira olsun diyoruz. Bu da olmuyorsa ÖTV’yi kaldırın diyoruz” diye konuştu.

Emekli tepkili: “16 bin TL ile zaten geçinemiyorduk, şimdi bir de ulaşıma para vereceğiz”

Emekli Nazmiye Çağlar, emekli maaşının 16 bin TL olduğunu ve zaten geçinemiyorken bir de ücretsiz ulaşım hakkından
faydalanamayacak olunması durumunda sıkıntılarının büyüyeceğini söyledi. Çağlar, iktidar ile belediyeler arasındaki kavga nedeniyle yine vatandaşın mağdur olacağına dikkat çekti:

Biz emekli insanız, o kadar düşük bir maaşla nasıl gideceğiz. ABB’nin desteği büyük bir yardımdı. İktidar şu an ABB’yi silkeliyor. Bu nedenle ABB destek veremez hale geliyor. Ücretsiz gidebildiğimiz için çok rahat ediyorduk.

Bir başka emekli Cengiz Uslu ise, “65 yaşındaki kişi yürüyemez. Bu kadar emek vermişiz, emekli olmuşuz. Mecburen bineceğiz otobüse. Emekli maaşı kime yetiyor” diye konuştu.

“Ücretsiz ulaşım temel hakkımızdır”

Otobüslerden indirimli yararlanan üniversite öğrencisi Ekin Gözek de karara tepkili. Gözek, indirim ve abonman hakkının kaldırılması halinde, 3 bin liralık Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) bursunun yarısının ulaşıma gideceğini söyledi. “Ücretsiz ulaşım temel hakkımızdır” diyen Gözek, karar nedeniyle yaşayacağı mağduriyeti şöyle anlattı:

3 bin lira KYK bursu alırken 300 lira abonmana vermek bile biz öğrencileri zorluyordu. Öğrencilik ve yemek masraflarımızı dahil ettiğimizde zaten paramız yetmiyordu. Aktarma vasıtasıyla okullarımıza gidebiliyoruz. İndirimli basarak kendi maddi durumumuzu koruyabiliyorduk. Bunlar elimizden alınınca öğrencilerin ulaşım için alternatif hiçbir şeyi kalmamış oluyor.

Devamını Oku

Yeni asgari ücret ile ehliyet bile alınamıyor: B sınıfı sürücü belgesi 26 bin lira

Yeni asgari ücret ile ehliyet bile alınamıyor: B sınıfı sürücü belgesi 26 bin lira
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tolga Çifci

Yeni yıl zamlarla geldi. Ehliyet almanın maliyeti asgari ücreti geçti. Son iki yılda ehliyet ücretleri önemli bir artış gösterdi. 2023 yılında otomobil (B sınıfı) ehliyeti almak 10 bin 900 lirayken, 2025 yılında bu rakam 25 bin 788 liraya çıktı. Aynı şekilde motosiklet (A2 sınıfı) ehliyeti 2023’te 12 bin 225 lirayken, 2025’te bu ücret 20 bin 993 liraya yükseldi. Ağır vasıta (C sınıfı) ehliyeti ise 2023 yılında 13 bin 554 lirayken, 2025’te 36 bin 585 lira olarak belirlendi.

Kursların ve bu belge ücretlerinin artması, ehliyet almak isteyenler için büyük ekonomik yük haline geldi. Çalışma hayatına başlamadan sürücü belgesi sahibi olmak isteyen gençler, bu isteklerini ertelemek zorunda kaldı. Ehliyet alabilmek için kredi çekmeyi düşünenler ya da yakınlarından borç alanlar var.

Vergi uzmanı Abdullah Tolu, ehliyet alma maliyetinin üç bölümden oluştuğunu söyledi. Sürücü kurslarının giderlerinin arttığını belirten Tolu şu rakamları verdi:

Ehliyet almanın maliyeti 3 bölümden oluşuyor; sürücü kursu hizmet bedeli, ödenen harçlar ve 2 adet sınav ücreti. Ehliyet almanın şu anki maliyeti toplam, 25 bin 788 lira civarında. Bunun 16 bin lirası sürücü kursu hizmet bedeli, 2 bin 350 lirası sınav ücreti, kalan 7 bin 438 lirası ise devlete ödenen harçlar. Harçların toplam maliyet içindeki payı, yüzde 29. Ehliyet alma maliyetinin tek başına harçlardan kaynaklandığının iddia edilmesi son derece yanlış.”

Öğrenci Zeynep Ceren Özen, 2 sene önce ehliyet almaya heveslendiğini ancak ehliyet ücretlerinin sürekli arttığını söyledi. Özen, maddi imkansızlıklar nedeniyle ehliyet alma sürecini sürekli ertelediğini anlattı ve şöyle konuştu: “Bende bir zamanlar ehliyet almaya hevesleniyordum ama ehliyet pahalı olduğu için alamamıştım. 2 sene önce çalışırken elime geçen toplu parayla ehliyet alırım düşüncesine sahiptim ancak öyle olmadı. Çünkü ehliyet ücretleri o zaman da pahalıydı şimdi de pahalı. Nereden baksan bir ehliyet almak 20-25 bin lira arasında hatta 30 bine kadar dayandığı söyleniyor. Ehliyet almasına alayım ama zaten arabam yok kullanamayacağım. Bir araba benim için zaten hayal. Dolasıyla ehliyet almayı gençlerin benim gibi ötelediğini düşünüyorum. Zaten ekonomik krizin bu kadar derinleştiği bir yerde ehliyet gençler için ötelenebilir pozisyonda. Buna da zam geldikçe ehliyet almak da hayal haline geliyor.”

Elif Karagül, başvurduğu işlerin ehliyet şartı koştuğunu belirterek vatandaşların işe girmek için borçlanmak zorunda kaldığını dile getirdi. İşsiz biri için çok zor bir süreç olduğunu aktaran Karagül, aracı olmayan insanlar için ehliyet kurslarının sadece bir belgeden ibaret olduğunun altını çizdi. Karagül, “Fakiri fakirleştiren, zengini şımartan bir sisteme hizmet gibi” sözleriyle tepki gösterdi.

Sürücü kursları masrafların artışından yakınıyor

93. Yıl Cumhuriyet Sürücü Kursu kurucusu Gülser Ünal, daha önce 14 bin TL olan kurs ücretinin bugün 19 bin lira olduğunu söyledi. Ünal, “İnsanlar ömrü hayatında bir kere ehliyet almak zorundalar ve ehliyet her yerde sorulan bir şey. İş ve askerlik gibi yerlerde ehliyet şartı aranabiliyor.  O yüzden bu standart fiyata insanlar ayak uydurmak zorunda” diye konuştu.

Sürücü kursu işletmecisi Ünal, kira masraflarının, araba bakımlarının ve çalışan ücretlerinin olduğunu belirterek masrafların kurtarmadığını dile getirdi. 14 bin lira kayıt ücretini duyunca bile çekinen insanların olduğunu söyleyen Ünal, sözlerine şöyle devam etti:

Önceki fiyatı bile yüksek bulanlar oluyordu. Masraflardaki artış yüzde 80 civarında ama sürücü kurslarına yüzde 38,8 civarında bir zam geldi. Burada bir adaletsizlik var.”

Yakıt, enerji, ofis masraflarının çok yükselmesine rağmen kurs ücretlerinin düşük kaldığını belirten başka sürücü okulları da var. İsmini vermek istemeyen bir başka sürücü kursu sahibi de şunları söyledi:

Şu an kurs ücretleri aslında düşük kaldı. Yakıt giderleri, araba masrafları, hoca masrafları ve kiralar yerinde durmadı ki; bunların hepsi arttı. Kiralarda yüzde 60’lara varan artışlar oldu. Kursun fiyatından çok memnun kaldığımızı söyleyemeyiz. Devlet sürücü kurslarından, vergi üzerinden aslında daha çok para kazanıyor.”

Vergi uzmanı Abdullah Tolu, ehliyet almanın maliyetinin düşmesi için sürücü kurslarının kârından vazgeçmesi gerektiğini belirtti. Tolu, “Sürücü kurslarının kendi karlarının bir kısmından vazgeçmesi, sınav ücretlerinin azaltılması ve harçların da bir kısmından feragat edilmesi durumunda, ehliyet almanın kişilere maliyeti azalacaktır.  Bu sadece harç tutarı azaltılarak yapılamaz” ifadelerini kullandı.

Devamını Oku

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin görünmeyen hali: Dijital şiddet

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin görünmeyen hali: Dijital şiddet
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Atiye Eren Çelik

Teknolojik araçların ve yapay zekanın gelişimiyle yeni bir şiddet aracı olarak ortaya çıkan dijital teknolojiler ve çevrimiçi ortamlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de derinleştiriyor. Teknolojinin baş döndürücü bir hızda evrilmekte olduğu günümüzde dijital teknolojiler ve çevrimiçi ortamlar kullanıcıları için gündelik hayatı kolaylaştıran birçok pratik özellik sunarken, bazı tuzakları da barındırıyor. Bu kapsamda bu ortamlar bireylerin ve grupların birbirlerine şiddet uyguladıkları sorunlu alanlar/araçlar olarak da
karşımıza çıkıyor.

Dijital şiddet terimi; bir bireyin veya grubun teknolojiyi kullanarak başka bir bireyi veya grubu hedef alması, tehdit etmesi, korkutması, manipüle etmesi vb. zarar verici davranışlardan oluşan şiddet olaylarını tanımlıyor. Bu yeni şiddet türü toplumsal
cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bir duruma da neden olabiliyor. 9.Köy uzmanlarıyla, dijital şiddetin en yaygın biçimlerini, bu tehlike karşısında bireylerin, devletlerin ve teknoloji şirketlerinin alabileceği önlemleri konuştu.

Gülcihan Temur

“Teknolojinin kolaylaştırdığı şiddet”

Toplumsal Cinsiyete Dayalı Dijital Şiddet Uzmanı Nurcihan Temur, dijital şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kadar zararlı olduğunu ve hatta daha tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor. Dijital şiddetin “toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin” dijital ortamda devam eden bir yansıması olduğunu aktaran Temur, dijital şiddeti şöyle anlatıyor:

Aslında çevrimdışı dünyada gördüğümüz baskılar, eşitsizlikler ve şiddet biçimlerinin dijital araçlar aracılığıyla daha hızlı, yaygın ve anonim bir şekilde uygulanmasıdır. Bu şiddetin bir diğer adı da ‘teknolojinin kolaylaştırdığı’ şiddettir.

Temur, bu korudaki dikkat çekici bir noktayı ise “Dijital şiddetin çevrimdışı şiddet kadar zararlı ama aynı zamanda daha tehlikeli bazı özelliklere sahip olması” olarak göstererek, şöyle konuştu:

Mesela dijital ortamda bir içerik hızla yayılabiliyor ve geniş bir kitleye ulaşabiliyor. Bu içeriklerin kontrolü neredeyse imkânsız hale gelebiliyor. Bu durum şiddete maruz bırakılanlar için tekrar tekrar travma yaşanmasına neden olabiliyor.

Şiddetin öteki yüzü “Deepfakeler”

Temur, yapay zekanın gelişimiyle birlikte dijital şiddetin boyutlarının hem arttığını hem de farklılaştığını, bu teknolojilerle kadınlara taciz vakalarının nasıl sıklaştığını şu örneklerle aktardı:

Yapay zekâ teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte şiddetin yeni boyutları ortaya çıktı. Deepfake adı verilen teknoloji bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Bu teknolojiyle bir kadının yüzü ya da vücudu manipüle edilerek cinsel içeriklerde kullanılabiliyor. Araştırmalar, internetteki deepfake videoların yüzde 90-95’inin kadınları cinsel içeriklerle hedef aldığını gösteriyor. Yani bu teknoloji neredeyse tamamen kadınlara zarar vermek için kullanılıyor. 3D animasyonlar ve avatar teknolojileri de benzer bir şekilde tehlike oluşturuyor. Özellikle metaverse gibi sanal ortamlarda kadınlar 3D avatarlar tarafından tacize uğruyor.

Pınar İlkiz

“Dijital şiddete en çok kadınlar ve kız çocukları maruz bırakılıyor”

Uzmanlar dijital şiddete en çok maruz bırakılanların kadınlar ve kız çocukları olduğu noktasında birleşiyor. Pikan Ajans Kurucu Ortağı Pınar İlkiz, herkesin dijital şiddete maruz bırakılabileceğini ama buna en çok maruz kalanların kadınlar ve kız çocukları olduğunu söyleyerek, şu bilgileri verdi:

Dijital şiddetin kadınlara, sadece kadın olmalarından ötürü bilerek ve isteyerek, cinselliği de kapsayacak şekilde zarar veren halinden bahsediyoruz. Bir uygulamada profil fotoğrafınızı kadın görüntüsü ile değiştirdiğinizde alabileceğiniz mesajlar bunun en basit örneği. Daha vahim ve yaygın olanı ise görsel-odaklı cinsel taciz. Yapay zeka burada devreye giriyor. Bu görüntüler var mı yok mu bilmiyorsunuz, yapay zeka ile her şey kolaylaşırken, sizin görüntünüzün size ait olmayan bir sahnenin içinde yer alması da bir o kadar kolaylaştı. Buna en çok kadın siyasetçiler kampanya dönemlerinde maruz bırakıldı mesela. O zaman hangisi gerçek hangisi değil diye düşünürken mevcut dijital medya okuryazarlığımızın bile bize yetmeyeceği şeylerle karşılaşabiliyoruz.”

Ahmet Sabancı

Dijital şiddet katlanarak artıyor

Alternatif Bilişim Derneği üyesi ve Dijital Medya Araştırmaları Derneği’nin (DMAD) kurucu üyelerinden Ahmet Sabancı, günümüzde teknolojinin ve yapay zekanın yaşadığı değişimle birlikte dijital şiddet faillerinin saldırılarını artık “daha hızlı ve yoğun bir şekilde” gerçekleştirdiğini kaydetti. “Dijital şiddet maalesef her geçen gün katlanarak artan ve insanların hem internette hem de normal hayatlarında zarar görmesine neden olan bir fenomen hâline geldi” diyen Sabancı, teknolojinin geçirdiği evrim ve platformların yaşadığı değişimlerin de dijital şiddet faillerinin işlerini kolaylaştırdığına işaret ediyor. Sabancı, üretken yapay zekâ modellerinin saniyeler içerisinde istediğiniz metni ve görseli üretebilmesi ya da bunların bir sosyal medya hesabına bağlanabilmesinin dijital şiddet faillerinin daha hızlı ve yoğun bir şekilde saldırılarını gerçekleştirmesini sağladığını belirterek, şunları söyledi:

Meta ve X/Twitter gibi şirketlerin içerik moderasyonu ve kullanıcı güvenliği konusunu tamamen politik motivasyonlarla gevşetmiş olması da faillerin hedeflerine saldırabileceği alanların artmasına neden oldu.”

Dijital şiddetten korunmak nasıl mümkün?

Uzmanlar, dijital şiddetin yalnızca çevrimiçi bir sorun değil aynı zamanda çevrimdışı şiddetin bir uzantısı ve toplumsal eşitsizliklerin dijital dünyada bir yansıması olduğunu belirtiyor. Bu noktada ise bireylere, devletlere ve teknoloji şirketlerine büyük sorumluluklar düşüyor. 9. Köy olarak 3 uzmandan aldığımız görüşler neticesinde alınabilecek önlemleri şu şekilde derledik:

  • Dijital okur-yazarlığı arttırmak
  • Platformların, Trust & Safety (Güven ve Güvenlik) alanına daha fazla yatırım yapması
  • Failin kimliğini belirlemek için bilgi toplamak ve olayları belgelemek. Taciz edici davranış çevrimiçi olduğunda, tacizin gerçekleştiği uygulamaya rapor etmek
  • Devletlerin, dijital şiddeti tanımlayan ve cezalandıran yasalar çıkarmaları
  • Platformlarda çok daha katı kurallar değil çok daha iyi yapılandırılmış şikayet
Devamını Oku

Meryem Ana Süryani Kilisesi yeniden ibadete açıldı

Meryem Ana Süryani Kilisesi yeniden ibadete açıldı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Marta Sömek

Süryani halkının anadillerinde Mardin ve çevre illere bağlı Zaz (İzbırak) Mahallesi’ndeki, yaklaşık bin 500 yıllık tarihi olduğu bilinen Meryem Ana Süryani Kilisesi yeniden ibadete açıldı. 1960’larda onarılan kilise, 80’lerdeki zorunlu göç politikaları ile köy tamamen boşaltıldığında yeniden zarar görerek kullanılamaz hale gelmişti. Süryani papazı Şemun Kurt, “Topraklarımızda yeniden yaşamın kurulması için daha önemli adımlar atmaya devam edeceğiz” dedi.

Son yıllarda Süryani halkının topraklarına yaptığı geri dönüşler ile Meryem Ana Süryani Kilisesi, halkın imkanlarıyla yeniden onarılarak kullanıma hazır hale getirildi. Kısa süre içerisinde ise Zaz’da yaklaşık 20 yeni ev inşa edildi. Restorasyon çalışmalarının yaklaşık iki yıl sürdüğü kilise, Süryani cemaatinde yeniden bir umut ve sevinç doğurdu. İstanbul Süryani Ortodoks Kilisesi’nde görevli 68 yaşındaki Horiepiskopos Hanna Aykurt’un 19 Temmuz günü sabah saatlerinde İstanbul’dan dönerek yerleştiği memleketi Zaz’da, evinin damını onardığı esnada düşerek yaşamını yitirmesi ise hüzün yarattı.

Süryani kilisesinin 22 Eylül’de yeniden ibadete açılış törenine, dünyanın farklı ülkelerinden Süryaniler katıldı. Süryani sivil toplum kuruluşları ve siyasetçiler de katılımcılar arasında yer aldı.

Bölgedeki tüm ruhaniler ayine katıldı

Kilise ayinini Turabdin (Mardin) ve Mor Gabriel Manastırı Metropoliti Mor Timotheos Samuel Aktaş yönetti. Yine ayine Avrupa ülkelerinden Zazlı üç abuna (papaz) geldi; bölgede bulunan tüm abunalar da ayine katıldı.

Almanya’dan ayine gelen Zazlı Şemun Kurt, 9. Köy’e konuştu.

1999 yılında ruhani rütbeliğini aldığını ve 30 yıldan fazladır abuna olduğunu paylaşan Kurt, “Yaz aylarında vakit ve imkanım oldukça topraklarımız Turabdin’e geliyorum. Ancak abuna olarak sorumluluklarım olduğu için çok kısa kalıp dönüyorum. Bu yolculuklarımda çocuklarımı da mutlaka Turabdin’e götürüyorum” dedi.

Kilisenin onarımından memnuniyet duyduklarını belirten Kurt, Zaz’daki Mor Dimet Kilisesi’nin de 2021’den itibaren ibadete açıldığını anımsattı. Kurt, kilise restorasyonları için ise destek istedi:

Biz Süryaniler kendi imkanlarımızla bayağı para döktük oralara. Fakat bir kiliseyi onarmak, inşa etmekten daha masraflı ve külfetli. Bu kolay bir şey değil. Keşke köylerde yaşam için de bir değişim yaratılabilse. Öncelikle topraklarımızda yaşam kurulmalı. Elektrik santrali gibi mesela.

Mardin bölgesindeki Süryani sayısının azaldığını kaydeden Kurt, “Bizler Türk vatandaşı olarak haklarımıza sahip çıkacağız. İnşallah kilisemiz gibi nicelerinin de devamı gelecek. Gereken adımlar atılacak. Topraklarımızda yeniden yaşamın kurulması için daha önemli adımlar atmaya devam edeceğiz” görüşünü dile getirdi.

Devamını Oku

Türkiye’nin en büyük ölüm sahası: Adıyaman İndere

Türkiye’nin en büyük ölüm sahası: Adıyaman İndere
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ahmetcan Uzlaşık

5 milyon metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük şantiyesi durumundaki Adıyaman İndere’de 2024 yılında inşaatlarda hayatını kaybeden işçiler oransal olarak göze çarpıyor. Tüm Türkiye’yi yasa boğan 6 Şubat depremlerinden Adıyaman’ın da dahil olduğu toplam 11 şehir etkilenmişti. Devlet depremden etkilenen vatandaşların konut sorununu çözmek için yeni inşaatlara hız vermişti. Bu süreçte binlerce işçinin emeğiyle 130 binden fazla konut ve iş yerinin inşaatı tamamlandı. 11 şehirde 160 bin personel, bin 900’e yakın şantiye alanında çalışırken depremden çok zarar gören Adıyaman İndere’de 9 bine yakın işçi 7/24 esasıyla 16 bin 467 konut ve işyerinin inşaatında çalışıyor. Öte yandan, deprem bölgelerindeki inşaat faaliyetlerinde 2024 yılında en az 106 işçi “iş
cinayetine” kurban giderken inşaat ve yol iş kollarında da toplam 482 işçi yaşamını yitirdiğine dikkat çekiliyor.

Yasalarda, iş kazası ve meslek hastalığı kavramları kullanılmasına rağmen birçok sendika, meslek örgütü ve sivil toplum örgütü önlenebilir olan ancak önlenmeyen işyerindeki ölümler için “iş cinayeti” söylemini kullanıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un “Türkiye’nin en büyük şantiyesi” olarak nitelendirdiği Adıyaman İndere’de şu ana kadar 7 bini aşkın konut ve iş yerinin inşaatı tamamlanmış durumda. Bu inşaatların medyaya fazla yansımayan bir yüzü ise yaşanan iş cinayetleri. 2024’te 9 işçi sadece İndere’de iş cinayetine kurban gitti.

“İnşaat iş kolu iş cinayetlerinin yüzde 25’ini oluşturuyor”

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) 13 Ocak 2025’te yayınladığı rapora göre, 2024 yılında en az bin 897 işçi hayatını kaybetti. 2024 verileri temel alındığında ölen işçilerin yüzde 25’i, yani 482’si inşaat ve yol iş kollarında çalışırken hayatını kaybetti. Bu diğer işkollarının hepsinden daha yüksek bir oran anlamına geliyor. İSİG, 2024 yılı itibarıyla 11 deprem şehrinde inşaat faaliyetlerinin hız kazandığını belirtirken, bu bölgelerde en az 106 inşaat işçisinin hayatını kaybettiğini duyurdu. İşçi ölümlerinin belirli bölgelerde yoğunlaştığına dikkat çeken İSİG, örnek olarak Adıyaman Merkez İndere’de TOKİ deprem konutlarının inşaatında en az dokuz işçinin yaşamını yitirmesini gösterdi. Deprem bölgesindeki şantiyelerde pek çok işçinin ağır şekilde yaralandığını ve bu yaralanmalar
sonucu sakat kalarak çalışamaz hale geldiğini de belirten İSİG, işçilerin son derece kötü yaşam koşullarıyla karşı karşıya durumda olduklarını aktardı. Onlarca işçinin aynı konteynerde kaldığını, yemek, mutfak, tuvalet ve hijyen sorunları yaşadığını vurgulayan İSİG, elektriksiz konteyner koğuşlarda duş alma ve ısınma imkanlarının da bulunmadığını kaydetti.

İndere’de yaşanan iş cinayetleri

Adıyaman İndere’de 2024’te yaşanan iş cinayetleri inşaat işkolunda iş güvenliği sağlanmadığı durumlarda yaşanabilecek cinayetleri gözler önüne seriyor. 2024 yılında 18 Kasım’da işçi Mehmet Em, kafasına beton pompası hortumunu devrilmesi sonucu, 11 Ekim’de 26 yaşındaki işçi Fırat Polat elektrik akımına kapılarak, 19 Ağustos’ta ise 43 yaşındaki Ramazan Uyar yine elektrik akımına kapılarak İndere’de hayatını kaybetti.

13 Ağustos’ta 16 yaşındaki çocuk işçi Ömer Ç.,  İndere’deki deprem konutu inşaatında 2. kattan düşüp yaralanırken, 8 Ağustos’ta iskele üzerinde çalışan 27 yaşındaki Cafer Özgül ve 60 yaşındaki Ahmet Kars düşerek yaşamını yitirdi.

1 Mayıs’ta Cezayirli 24 yaşındaki Abdelkarım Boudjemah çalıştığı esnada üzerine inşaat kalıbı düşmesiyle hayatını kaybederken, 6 Nisan’da işçi Ahmet Coşkun’a şantiye alanında iş makinası çarpmış, Coşkun kaldırıldığı hastanede öldü.

“İmalatı takip eden değil, belirleyen bir İSİG modeline geçilmelidir”

İş Güvenliği Uzmanı Deniz İpek ve İktisatçı İlhan Döğüş, İndere’de yaşanan iş cinayetleri hakkında 9.Köy’e konuştu. İnşaat sektöründeki iş kazalarının artmasının nedenlerini değerlendiren İpek, sektördeki dinamik yapıya rağmen etkin bir iş sağlığı ve güvenliği yönetim sisteminin oluşturulamadığını ancak bunun zor olmadığını belirtti:

Yasal kriterlere uygun dokümantasyon ve raporlamalar ne yazık ki sadece yasak savma anlayışıyla yapılıyor. Oysa inşaatlardaki kazaların önlenebilmesi için İSİG’in imalatı takip eden bir modelden imalatı belirleyen bir modele dönüşmesi gerekiyor.” 

İpek, “Yangından mal kaçırırcasına” inşaat yapma anlayışının hâkim olduğunu söyleyerek, sıkıntılı alanları TOKİ ve kamu ihalelerinde sıkça görülen 7/24 çalışma düzeni, işçilerin yoğun ve uzun süreli çalıştırılması, sektördeki örgütsüzlük ve göstermelik teftişler, alınmayan önlemler olarak sıralıyor.

“Deprem konutları inşaatları işçilerin canı ve kanı üzerinden yükseliyor”

Deprem bölgelerindeki 7/24 çalışma düzeninin etkilerinden bahseden İpek, inşaat sektöründeki hızlı büyümenin bedelini işçilerin ödediğini söyledi:

2023 yılında inşaat sektörü yüzde 7,8 büyüdü. Bu büyüme deprem bölgesinde en az 106 işçinin hayatını kaybetmesiyle gerçekleşti. Adıyaman Merkez İndere’deki TOKİ deprem konutlarında dahi en az 9 işçi yaşamını yitirdi.

Deprem bölgesindeki şantiyelerde yaşanan ağır hijyen sorunlarına da dikkat çeken İpek, işçilerin elektrik olmayan konteynerlerde konakladığını, yetersiz beslenme ve kötü koşullar altında çalıştığını ifade etti. İpek, “İnşaat sektörü, suyun altında çalışmadan dondurucu soğuklara kadar fabrikalardan çok farklı ve zorlu çalışma koşulları barındırıyor. Bu zorluklar kazaları ve işçi ölümlerini artırıyor” diye konuşuyor.

“AKP’nin inşaat politikaları iş güvenliği için tehlikeli”

İpek, AKP iktidarı döneminde artan işçi ölümlerine dair çarpıcı verileri sundu:

İSİG meclisine göre, AKP döneminde en az 34 bin işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Bunun 11 bini inşaat işçisiydi. Ölen her üç işçiden biri, sakatlanan her dört işçiden biri inşaat
sektöründen.”

Taşeron sisteminin yaygın oluşunun bu ölümlerde önemli bir rol oynadığını belirten İpek, bu sistemin işçileri kaotik ve güvencesiz bir ortamda çalışmaya zorladığını ifade ederek, şöyle konuştu:

Taşeron düzeni, patronların kârlarından başka bir şey düşünmediği ve kanunların kâğıt üzerinde kaldığı bir sistem. Örgütlülük düzeyinin düşük olması da bu tabloyu daha da karanlık hale getiriyor. Patronlara adeta dikensiz bir gül bahçesi sunulmuş durumda. Bu rant ve talan düzenine karşı koyabilecek tek güç, işçilerin örgütlü mücadelesidir.

“Bu Türkiye’nin kapitalist rejiminin bir parçası”

İktisatçı İlhan Döğüş de emeğin baskılanmasının ve göçmen işçilerin ırkçılıkla disipline edilmesinin Türkiye’de iş cinayeti tablosunda önemli bir husus olduğuna dikkat çekiyor. Döğüş şöyle konuştu:

Suriyeli, Afgan göçmen işçi kayıt dışı çalışmayı kabul edince Türkiye’deki işçi de kabul etmek durumunda kalıyor. Bu da bir norm haline geliyor. Kimse de bu konuda bir talep bildirecek bir örgütlülüğe sahip olmayınca bunun karşısında durulamıyor. Burada önemli olan sendikaların ve toplumun müdahil olması.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.