Berfin Şengil
“Depremden ölmedik, ama bizi bu santral ve taş ocaklarıyla öldürmeye niyetliler sanki. Camı açmaya korkuyoruz.” Bu sözler Hataylı bir yurttaşın tepkisi. Çünkü 6 Şubat depremlerinden etkilenen illerde beton santralleri denetimsiz büyüyor, hava kirliliği artıyor.
Deprem bölgesinde yoğunlaşan inşaat sektörü, yeni bir afetin, zehirli havanın kapısını araladı. Kent merkezlerine yakın kurulan ve çevre etkileri denetlenmeyen beton santralleri halk sağlığını tehdit ediyor.
Temmuz 2023-Ocak 2025 arasında Hatay’da 26, Adıyaman’da 11, Kahramanmaraş’ta 17 ve Malatya’da 4 hazır beton projesi için valilikler, “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararı verdi. Dört ilde toplam 58 beton santrali için verilen kararda bütüncül bir çevresel etki değerlendirmesinin yapılmadığı görüldü.
Temiz Hava Hakkı Platformu ve Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin yayınladığı raporda çevre izni zorunlu olmasına rağmen emisyon sınır değerlerinin belirlenmediği ifade edildi. Açıklamada, “Çimento, kum ve çakıl taşınırken ve karıştırılırken havaya büyük miktarda ince toz (PM2.5 ve PM10) yayılır. Bu partiküller akciğerlere girerek astım, bronşit, KOAH ve akciğer kanseri riskini artırır. Özellikle gece saatlerinde bile çalışabilen bu tesisler uyku düzensizliği, stres ve tansiyon problemleri yaratabilir” denildi. Ayrıca beton üretiminde kullanılan katkı maddeleri ve çimento atıklarının, yeraltı ve yüzey sularına karışıp içme suyunu kirletebildiği üzerinde duruldu.

Deniz Gümüşel
Deprem bölgesindeki beton santralleri için verilen “ÇED gerekli değil” kararını değerlendiren Temiz Hava Hakkı Platformu Proje Koordinatörü Deniz Gümüşel, santral sayısının çokluğuna dikkat çekti. Bir santrale izin vermekle, aynı kentte 28 beton santraline izin vermenin arasında çok büyük bir hava kirliliği farkı yarattığını söyledi. Gümüşel şu ifadeleri kullandı:
“Beton santralleri, ÇED Yönetmeliği’nin Ek 2’sinde yer alıyor. Bu projeler ÇED yapılacak mı yapılmayacak mı diye valilikler tarafından değerlendiriliyor. Orada bir usulsüzlük yok. Ancak yanlışlık şurada; bu santrallerin her biri teker teker projeler olarak değerlendiriliyor. Ama örneğin Hatay’da tek başına 28 tane proje var. Dolayısıyla hepsi birleştiğinde ortaya çıkan etki göz ardı ediliyor.”
Kararın özellikle hava kirliliği anlamında büyük bir çevresel etkisi olduğunu belirten Gümüşel, “Bizim önerimiz toplam kirliliğin ortaya koyulacağı, bütün projeleri birlikte değerlendiren stratejik bir ÇED sürecinin işletilmesi. Bu da usulen yapılabilir. İlgili bir yönetmelik de var” dedi. Bölgede inşaat sürecini hızlandırmaya yönelik yerel yönetimler ve merkezi hükümetin bir inisiyatifi olduğunu da söyleyen Deniz Gümüşel, “Çevre Bakanlığı’nın veri tabanından görebildiğimiz kadarıyla başvuruların hemen hepsi ÇED gerçekleştirilmeden, ‘ÇED gerekli değildir’ kararıyla onaylanıyor” diye ekledi.
Tabip odalarından gelen bilgilere göre çok fazla beton santrali olduğu için kentin hemen her yerine dağıldıklarını söyleyen Gümüşel, “Dolayısıyla insanların yaşadıkları, gündelik hayatlarını sürdürdükleri alanlar ile bu santraller iç içe geçmiş durumda” dedi. Hava ölçüm istasyonlarının ise özellikle Hatay’da çalışmadığını paylaşan Gümüşel, bu nedenle beton santrallerinin yol açtığı hava kirliliğine dair resmî verilerin ellerinde bulunmadığını aktardı.
Platformlarının yaptığı ölçümden yola çıktıklarında ise Hatay halkının ulusal yönetmelikteki sınır değerlerin 1,5 katını aşan kirliliğe maruz kaldığını belirtti. 2 yılda toz kirliliğinin kronik hale geldiğini rahatlıkla söyleyebileceklerini de ekledi. Gümüşel, hava kalitesi ölçüm istasyonları verilerinin, kamuoyuna açık şekilde yayınlanması gerektiğini vurguladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “havaizleme.gov.tr” bağlantılı sitesinden hava kalitesi verilerinin öğrenildiğini de söylerken, şeffaf veri paylaşımının eksik olduğunu ifade etti.

Dr. Ali Kanatlı
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi olan ve Hatay’da aile hekimliği yapan Dr. Ali Kanatlı, 6 Şubat depremlerinin ardından enkazlardan çıkan moloz tozlarına yaklaşık 12-18 ay maruz kaldıklarını belirtti. Kanatlı, “O yıkıntılardan çıkan molozlarda cıva, kurşun gibi ağır metallerle beraber kansorejen, asbest ve tozun esas yapısı olan silika bulunuyordu” dedi.
TTB, Hatay Tabip Odası ve Temiz Hava Hakkı Platformu olarak aralıklarla iki ayrı hava ölçümü yaptıklarını söyleyen Kanatlı, “Bu ölçümler sonucunda kanser yapan asbest maddesine rastladık. Asbest, sert incelikli yapılardan oluşmuş olup insan akciğerine yerleşir. 10-15 yıl ya da 20 yıl sonra kansere neden olur” diye konuştu. Ayrıca asbest olmayan tozların da kanserojen olduğunun altını çizen Dr. Kanatlı, havadaki tozun yüzde 90’dan fazlasının silikadan oluştuğunu ve tozun kendisinin de uzun yıllar içinde kanser yapabileceğini aktardı.
Kanatlı, Hatay için verilen “ÇED gerekli değildir” raporuyla beraber beton santralleri ve taş ocaklarının tarım arazileri, zeytinlikler, tarihi yapılar ve sit alanlarının yakınına yaygın şekilde kurulmaya başladığını söyledi. Şehir merkezlerinde kurulan santrallerin, şehrin havasının ağır toz altında kalmasına neden olduğunu vurgulayan Kanatlı, “Beton santrallerinden sonra yaptırdığımız ölçümlerde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün izin verdiği üst sınırların en az 3-4 katı partikül yoğunluğuna rastladık. Bu da insan sağlığı üzerinde ciddi bir tehlike oluşturmakta” dedi. Bu tehlikenin de alerjik hastalık, konjonktivit, alerjik astım, KOAH, bronşit ve kalp hastalıkları vakalarının artışı olduğunu aktardı.
“Akciğerle, üst solunum yoluyla ilgili tanımlayamadığımız sorunlarla karşılaşıyoruz. Bunun toza bağlı olduğunu düşünüyoruz” diyen Kanatlı, tozlu havanın varlığı ve buna yetkililerin duyarsız oluşunun psikolojik olarak da insanları çökerttiğini paylaştı. Toza maruz kalan sebze, meyve gibi tarım ürünlerinin ise sağlığa zararı olduğunu düşünmediklerini söylerken şu notu düştü:
“Dolayısıyla burada üretilen ürünler, yurt genelinde rahatça tüketilebilir. Genel bir sağlık sorunundan bahsedemeyiz. Ancak tozun kendisinin bitkilerin yaprakları üzerinde birikerek fotosentezini engellemesi, sağlıklı şekilde ürün vermesini engellemekte. Bu yüzden sebze meyve üretimi düşüyor.”
Beton santralleri ve taş ocaklarının tarım alanları ve meralar üzerinde kurulmasının da bu meraları etkilediğini hatta yok ettiğini belirten Kanatlı, “Bu da ciddi şekilde hayvancılığı etkiliyor. Hayvanların sağlıklı beslenmesi ve yeterli süt üretimine zarar veriyor. Taş ocakları ve beton santrallerinin olduğu birçok köyde tarım ve hayvancılık bitme noktasına geldi” diye konuştu.

Hatay’da yaşayan 34 yaşındaki Cennet Y. ise iki çocuğuyla beraber toz bulutunun altındaki şehirlerinde yaşamlarını sürdürdüklerini aktardı. Saksıda yetiştirdikleri bir çiçeğin dahi balkonda birkaç saat içinde toz altında kaldığını söyleyen Cennet Y., beton santrallerine tepkisini şöyle dile getirdi: “Depremden ölmedik, ama bizi bu santral ve taş ocaklarıyla öldürmeye niyetliler sanki. Camı açmaya korkuyoruz. Bu inşaat şantiyelerinin, beton santrallerinin şehir dışına çıkarılmasını istiyoruz. Bıraksınlar, şehir dışında işlemlerini yapsınlar.”
Cennet Y., yetkililerin bu beton santrallerine dur demesini isteyerek, “Tozdan nefes alamıyoruz, duyun bizi! Lütfen bizi büyükşehir ve bakanlık yetkilileri duysun artık. Çevremizdeki astım ve nefes darlığı sorunları giderek artıyor. Kim bu hastalıkları yok sayabilir” diye konuştu.

Temiz Hava Hakkı Platformu ve TTB’nin 7-25 Ocak 2025 tarihlerinde yaptığı hava kalitesi izleme çalışmasında şu ifadeler yer aldı:
“Hatay Antakya’da 19 günlük PM2,5 ölçüm ortalaması 41,5 μg/m3’tür. Antakya’da ölçülen 24 saatlik ortalama, DSÖ kılavuz değerinin 2,8 katıdır. 19 günün tamamında 24 saatlik DSÖ kılavuz değeri aşılmıştır. DSÖ’nün tavsiyesi, insan sağlığının korunması için bu değerin yıl boyu 3-4 kereden fazla aşılmaması gerektiğidir.”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı veri tabanından edinilen raporlara göre; depremin üzerinden iki yıl geçse de bölgede sağlıklı bir hava kalitesi izleme süreci görülmüyor. Çalışmada Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya gibi depremden etkilenen illerde çok sayıda ölçüm istasyonunun devre dışı olduğu da belirtiliyor. İnce partikül madde (PM2,5) kirliliği hemen hiçbir istasyonda izlenmiyor. Bu da kronikleşmiş bir hava kirliliğinin varlığını gösteriyor.
Çalışmada çözüm önerisi olarak beton santrallerinden kaynaklı kirletici emisyonlar için hava kalitesi mevzuatında limit değerlerin tanımlanması istendi. Bu santrallerin çevresel etkilerinin bütüncül olarak ele alınması, çevre ve sağlığa etkisi değerlendirme yaklaşımının geliştirilmesi gerektiği belirtildi. Santrallerin çevre mevzuatına uyumunun sıkı denetimde olmasının önemi vurgulanırken, yerleşim alanlarından uzakta kurulmalarının zorunluluğu aktarıldı. Çalışan sağlığı ve güvenliği denetimlerinin de sıkılaştırılması talep edilip, özellikle bu sektörde çalışanlar için; işe giriş ve periyodik muayeneleri, sağlık güvenlik eğitimleri, güvenli çalışma ortamları, kişisel koruyucu donanım temini ve kullanımı konularına dikkat çekildi. Ayrıca akademi ile işbirliği içinde epidemiyolojik araştırmaların yapılmasının desteklenmesi istendi.
1
Azerbaycan akraba evliliklerini yasakladı
6198 kez okundu
2
Halfeti’nin çiçeği ‘Karagül’ü dünya tanıyor
5974 kez okundu
3
Azerbaycan’da taksi sorunu: Taksi çok, fiyatı ucuz, trafiğe yük!
5959 kez okundu
4
Kadın motokuryeler sorunlarla karşı karşıya
4800 kez okundu
5
Türkiye’de mülteciler ve geri göndermeler
4442 kez okundu
6
Diyarbakır Cezaevi’ne iş makinaları girdi: İşkencenin izleri mi siliniyor?
4385 kez okundu
7
Kadının soyadı düzenlemesi ve online satılan dini nikah cüzdanı
4359 kez okundu
1
Karaman’ın altın değerindeki hazinesi: Domalan mantarı
12265 kez okundu
2
Kuşadası’nda deprem fay hattı imara açıldı!
8306 kez okundu
3
Defalarca Yıkılan Hatay’da Binalar Alarm Veriyor
7900 kez okundu
4
Balık ağları müsilaj çekiyor: Marmara’nın balıkçıları zorda
6035 kez okundu
5
Yeraltından gelen kükürt kokusu tehlike saçıyor
4430 kez okundu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.