Can Atalay’ın milletvekilliğinin TBMM’de düşürülmesinden önce yazılanları, aktarılanları şöyle bir hatırlayalım. Ocak ayının ilk günlerinde Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi kararını -Anayasa’ya aykırı olarak- uygulamaması sonrasında izlenecek yol merak ediliyordu.
Tam da o günlerde Türkiye gazetesinde “Can Atalay’a Meclis yolu, böyle vekil olacak!” haberi çıktı. Haber, “AK Parti ve Adalet Bakanlığı orta yol formülü arıyor” diye başlıyor; Atalay’ın vekilliğinin TBMM’de düşürülmesinden sonra AYM’nin bu kararı kaldırabileceği, TBMM’nin de AYM kararına dayanarak Atalay’ın milletvekilliğini iade edebileceği belirtiliyordu. “Bu formül, AK Parti kulislerinde ve Adalet Bakanlığı tarafından dillendiriliyor. Parti kurmayları ve bakanlık hukukçuları ‘Bu yol izlenirse, her iki yüksek yargı organı arasındaki kriz de son bulur’ görüşünü dile getiriyor’ deniyordu.
Bu haber, 12 Ocak’ta Gazete Duvar’da “AK Parti’de Can Atalay iddiası”, Yeniçağ’da “Can Atalay’a Meclis yolunu açacak formül”; Evrensel’de “Can Atalay’da orta yol iddiası” başlıklarıyla alıntılandı; haber kanalları da benzer haberler yayımladılar.
Aynı gün Gazete Pencere’de yayımlanan “Krizi Meclis mi çözecek?” başlıklı haberde ise Türkiye’deki gibi, AKP ve Adalet Bakanlığı’nın bir formülü olarak değil, “AKP’den bazı isimlerin kulisi” olarak aktarılıyor; muhalefetin bu formüle inanmadığı da vurgulanıyordu.
Beklendiği gibi, Can Atalay’ın milletvekilliği 30 Ocak’ta TBMM’de düşürüldü. Ondan sonra Türkiye gazetesi, önceki haberini 16 Şubat’ta “TİP’li eski vekil için süreç sil baştan başlayabilir” başlığıyla yineledi.
Ama gelişmeler, bu haberlerdeki öngörülere uygun ilerlemedi. Anayasa Mahkemesi, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemini yok saymak yerine, “başvuru hakkında karar verilmesine yer olmadığı”na karar verdi! Böylece düşürme kararı kesinleşmiş oldu.
Oysa o kulis haberlerinde böyle bir olasılık neredeyse hiç yokmuş gibi “Formül bulundu”, “Böyle vekil olacak”, “Eski formül çözecek”, “Yargı krizi de son bulacak” algısı yaratılıyordu. Üstelik de o formül “AKP kurmayları ve bakanlık hukukçuları”na dayandırılıyordu.
Kimdi o kurmaylar ve hukukçular? İsimlerini bilmiyoruz. Ama AYM, Meclis kararını geri gönderse bile uygulanma olasılığı son derece düşük olan bir formülü çözüm olacakmış gibi sunarak yanlış bilgi verilmiş, gerçek dışı beklenti yaratılmış oldu.
Daha önce de yazmıştım; gizli kaynaklı haberlerde özenli davranmak gerekir. Bilgi yerine görüş belirten kaynağın ismi gizlenmez. Can Atalay için “formül bulunduğunu” söyleyen kişilerin isimleri yazılmış olsa okurlar, o sözleri kişilerin konumuna göre değerlendirme olanağına kavuşurdu. Ayrıca bugün sözleri yanlış çıkınca dönüp hesap sorulabilirdi kendilerine.
En azından bu haberler yazılırken Can Atalay’ın avukatları ya da muhalefet partilerinin hukukçuları ile görüşerek haberde denge sağlanabilirdi. Bu haberin akıbeti, kulis habercilerinin her söyleneni aktarmak yerine kuşkucu davranmasında yarar olduğunu anımsatıyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Mamak ziyaretinde kendisini eleştiren bir seçmeni “Vermeyin kardeşim bize oy, gidin CHP’yi destekleyin, seçtirin. DEM’e teşekkür ediyorsunuz, bize küfrediyorsunuz. Hadi be” diye azarladı.
Bu konuşma muhalif medyada ayrıntılı olarak yayımlanırken, bazıları bu azarlama bölümünü ayıkladı. Karar’daki haber “Vatandaştan Akşener’e ‘İmamoğlu’nu niye bıraktın?’ sitemi” başlığını taşıyordu. Habere göre, Akşener’in o vatandaşla konuşması, “Hadi be” gibi bir azarla değil, “Tamamdır” diye sonlanmıştı. Hürriyet’in “CHP için kurulmadık” haberinde de Akşener’in tartışmadaki son sözü “Biz CHP’yi var etmek için mi kurulduk?” olarak aktarılıyordu.
Sözcü’nün “İmamoğlu ile yürüyün” haberinde de Akşener’in vatandaşla tartışmasından hiç söz edilmiyor; tam tersine fotoğraf üzerinde “Akşener, Ankaralı kadın vatandaşın yakınmalarını dikkatle dinledi” bilgisi veriliyordu. Sözcü’nün, bu haberdeki eksiği ertesi gün “Akşener, İmamoğlu ve Yavaş sorusuna kızdı” haberiyle gidermesi de dikkat çekiciydi.
Yeni Şafak’ın web sitesinde Akşener’in sözleri eksiksiz verilmişti ama basılı gazetede haber hiç yoktu. Sabah’ta ise Akşener’in vatandaşla tartışmasına ilişkin haber hiç kullanılmadı.
Habercilikte siyasi kaygıların öne çıkması, gelişmelere taraftar gözlüğüyle bakılması maalesef çarpık haberler üretilmesine yol açıyor. Akşener’in “Hadi be”sini yazamayan Hürriyet ve Karar, okurlarını eksik bilgiyle yanıltmış oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, akredite gazetecilerin sorularını genellikle cami çıkışında yanıtlıyordu. O da çoğunlukla İstanbul’da oluyordu. 70. doğum gününde değişiklik yaptı, Ankara’daki AKP genel merkezi önünde konuştu gazetecilerle. Sohbet, bir gazetecinin “Efendim İstanbul’u hep kıskanıyoruz” sözleriyle başladı.
İlk soru doğum günüyle ilgiliydi, ikincisi de YRP. Erdoğan’ın, YRP hakkındaki yanıtının ardından A Haber muhabiri Rüya Akkuş, “Kürsüde ‘sirk cambazı’ ifadesini kullandınız” diye başladı sorusuna. Erdoğan sözünü keserek “Ben onların adını anmadım. Rüya… kendine gel” diye çıkıştı. Şaşırmış olacak ki, muhabirden ses çıkmadı. TV 24 muhabiri, Ukrayna-Rusya savaşına geçerek konuyu değiştirdi.
Aslında Erdoğan isim vermese de “sirk cambazı” ile YRP’yi kastettiği açıktı. Ama Erdoğan, gazetecilerin kendisinin belirlediği çizginin dışına çıkmalarına alışık değil. Azarlaması o yüzden.
Muhalif ve eleştirel medyadan gazeteci azarlamasının listesi hayli uzun… Bu vakada tek yenilik, Erdoğan’ın gazeteci azarlama listesine iktidar medyasından birinin girmiş olması. Rüya Akkuş o gün kendine gelmeyip sorusunu tekrarlamaya kalksa ne olurdu acaba?
İHA’nın, “20 Şubat 2024’te bir kez daha öldü” haberini siteler çok sevdi. “Tam 2 kere öldü! 3 yıl sonra dirildi aynı tarihte bir daha öldü” benzeri başlıklarla Milliyet, Haber Global, Gerçek Gündem, Yeni Akit, Yeni Şafak, Yeniçağ’ın da aralarında olduğu onlarca sitede yayımlandı.
Habere göre, Balıkesir’in Adalı köyü yakınlarındaki ormanlık alanda 20 Şubat 1979’de bir ceset bulunmuş. Köy korucusu ve ormancılar, cesedin köyde yalnız yaşayan Mustafa Yılmaz’a ait olduğunu teşhis etmişler. O gün toprağa verilen Mustafa Yılmaz, 3 yıl kadar sonra köye geri gelmiş ve 44 yıl daha yaşadıktan sonra 20 Şubat 2024’te ölmüş!
Anlaşılan burada iki kez ölme, ölüp de yeniden dirilme gibi bir vaka yok. Muhtemelen o gün yanlış teşhis edilmiş, başka biri Mustafa Yılmaz sanılarak gömülmüş! Ama haber, köylüler arasındaki “yeniden dirilme” gibi akıl dışı söylenceyi aktarmakla kalmıyor, bu kişiye köyde kimilerinin “meczup”, kimilerinin de “Ulu çınar” ve “ermiş” dediğini kayda geçiriyor.
Eski görüntülerden anlaşıldığına göre, Mustafa Yılmaz, güçlükle konuşan, meramını anlatamayan, kendi başına yaşamını idame ettiremeyen, dervişlikle ilgisi olmayan bir kişi. Köyde söylenenleri araştırmadan habere dönüştürülmesi haberciliğin düzeyini gösteriyor.
Hem de bu kişinin öyküsü daha önce birçok yerde haber olmuş. İHA’nın 2017’de servise koyduğu “Yaşayan ölü: Mustafa Yılmaz” haberinde aynı öykü anlatılıyor; bu kişiye kimlik kartı çıkarıldığı belirtiliyor. Ama en ilginci haberdeki “Konuşmada zorluk çeken Mustafa Yılmaz ise ‘Mezardan nasıl çıktınız’ sorusuna ‘Oruç tuttum’ diye cevap verdi” cümlesi. Anlaşılan muhabir dirilen ölü öyküsü yazmaya kararlıymış; gömüldükten sonra mezardan nasıl çıktığını sorabilmiş!
Bir gazetecinin böyle bir soru sorabilmesi, bunu da haber diye yazabilmesi, bunun yayımlanabilmesi Türkiye’de gazeteciliğin düzeyi hakkında fazla söze gerek bırakmıyor.
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.