DOLAR 36,6742 0.18%
EURO 39,9127 0.23%
ALTIN 3.539,360,62
Ankara
17°

PARÇALI BULUTLU

Karadeniz’de madencilik: Ekosistem ve halkın geleceği tehlikede
  • 9.Köy
  • Çevre
  • Karadeniz’de madencilik: Ekosistem ve halkın geleceği tehlikede

Karadeniz’de madencilik: Ekosistem ve halkın geleceği tehlikede

Karadeniz’in eşsiz doğası uzmanlara göre madencilik tehdidi altında. Bölgenin yüzde 80’i maden ruhsatlı; bu nedenle ormanlar kesiliyor, su kaynakları kirleniyor. Halk ise ekosistemi ve yaşam alanlarını korumak için mücadele ediyor.

ABONE OL
12 Mart 2025 11:32
Karadeniz’de madencilik: Ekosistem ve halkın geleceği tehlikede
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kadir Güney / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos

Karadeniz, doğası ve eşsiz ekosistemiyle bilinmesine rağmen uzmanlara göre son yıllarda hızla artan madencilik faaliyetleri bu zenginlikleri ve tüm bölgeyi tehdit ediyor. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) verilerine göre, Karadeniz’in yüzde 80’i
maden ruhsatlı. En fazla madencilik faaliyeti Gümüşhane’de görülürken, ilin yüzde 93’ü maden sahası olarak ruhsatlandırılmış durumda.

Benzer şekilde Giresun’un yüzde 85’i, Rize’nin yüzde 82’si, Trabzon’un yüzde 77’si ve Ordu’nun yüzde 74’ü maden alanlarıyla kaplanmış durumda.

Ertuğrul Gazi Gönül

“Halkın yaşam alanları tehdit altında”

Ordu Çevre Derneği Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, Karadeniz bölgesinde yoğunlaşan maden arama çalışmalarının ekosistem üzerindeki yıkıcı etkilerine dikkat çekerek, Türkiye’de uygulanan madencilik sisteminin sömürüye dayandığını ve bu sürecin doğa ile birlikte yerel halkın yaşam alanlarını da tehdit ettiğini belirtiyor. Gönül, “Sondaj işlemleri için orman alanları kesiliyor, yer altı su kaynakları tahrip ediliyor. Karadeniz’in denize paralel coğrafi yapısı nedeniyle heyelan riskleri artıyor, su kaynakları
kayboluyor” diye konuşuyor.

“Siyanürle kirlenen su kaynakları ve tarım alanları yok oluyor”

2015’de Fatsa’da başlayan altın madenciliğinin ÇED sürecinin sonlandığını ve verilen mücadele sonucunda durdurulduğunu söyleyen Gönül, sözlerini şöyle sürdürüyor:

Önceden ormanlık ve fındık bahçeleriyle kaplı alanlar kullanılamaz hale geldi. Siyanür kirliliğiyle su kaynakları zehirlendi. Elekçi Deresi aracılığıyla denize ulaşan zehirli sular Fatsa’daki arsenik oranını artırdı.

“Halk desteği olmadan madencilik durdurulamıyor”

Maden şirketlerinin mahkeme kararlarına rağmen faaliyetlerine devam ettiğini belirten Gönül, “Ancak güçlü bir halk direnişi varsa çalışmalar durdurulabiliyor. Mücadelemizle bazı alanları koruyabiliyoruz ancak genel tabloya bakıldığında ekosistem ve yaşam alanları geri dönüşü olmayan şekilde tahrip ediliyor” diyerek çevre mücadelesinin sürekliliğine vurgu yapıyor.

Levent Büyükbozkırlı

“Yaşam altından değerlidir”

Polen Ekoloji Kolektifi üyesi ve çevre aktivisti Levent Büyükbozkırlı da ekstraaktivizm ya da hafriyatçılık olarak tanımlanan dünya pazarında satmak için topraktan doğal kaynakları çıkarma sürecine karşı verdikleri mücadele ile altın madenciliğinin yıkıcı etkilerine dikkat çekiyor.

Büyükbozkırlı, Kasım 2024′ te başlattıkları “Yaşam Altından Değerlidir” kampanyasıyla Türkiye’de altın madenciliğinin yasaklanması için çalıştıklarını ifade ediyor. Doğada en çok zarara neden olan yöntemlerden birinin “açık ocak-yığın liç” altın madenciliği olduğunu söyleyen Büyükbozkırlı, bunun çevreye geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini belirterek, “Siyanür ve sülfürik asit gibi kimyasallar, toprak ve su kaynaklarında ciddi kirliliğe yol açıyor. Bu sadece bir çevre sorunu değil, bir ekokırım.” uyarısında bulunuyor.

“Politik direniş şart”

Karadeniz bölgesindeki son durumu aktaran Büyükbozkırlı, 2020’den bu yana 42 altın madeni projesinin ÇED sürecinde olduğunu, bunlardan 24’ünün olumlu rapor aldığını belirtiyor. Büyükbozkırlı şöyle konuşuyor:

Bu artışın sebepleri arasında uluslararası finans baskıları, madencilik lobileri ve hükümet politikaları var. 2018’de başkanlık sistemine geçişle birlikte çevre mevzuatları şirketlerin taleplerine göre şekillendi. Mücadele sadece bir projeye karşı olmamalı. Ekstraktivizmin demokrasiyi aşındıran ve yaşam alanlarını yok eden yapısına karşı politik bir direniş şart.

Mehmet Torun

“Şirketler, kâr hırsıyla çevresel yıkımı hiçe sayıyor”

Karadeniz’in jeolojik olarak polimetal kuşağında yer aldığını belirten maden mühendisi Mehmet Torun ise son yıllarda altın, gümüş, bakır, kurşun-çinko gibi değerli madenlereyönelik uluslararası şirketlerin yoğun ilgisi nedeniyle bölgenin büyük bir kısmının ruhsatlandırıldığını söylüyor. Torun, “Maden ruhsatları bölgenin tamamına yayılmış durumda. Şirketler, kâr hırsıyla çevresel yıkımı hiçe sayıyor. Yerel halkın görüşü alınmadan, göstermelik ÇED raporlarıyla büyük doğa tahribatları yaratılıyor” diyor.

Siyasi iktidara yakın şirketler ÇED raporlarını formaliteye çevirerek doğayı tahrip ediyor. Sahiller, meralar, dereler geri dönülemez şekilde zarar görüyor” diyen Torun, madenciliğin çevresel etkilerinin hafife alınamayacağını ve ekolojik dengeyi koruyacak adımların atılmadığını vurguluyor.

“Yerel halkın rızası olmadan başarı mümkün değil”

Madencilik sektörünün büyük bir çevresel yıkım yaratmadan faaliyet göstermesinin ancak şeffaf ve katılımcı politikalarla mümkün olduğunu da belirten Torun, plansız üretim anlayışının doğayı ve toplumu tehdit ettiğini söylüyor. Torun, “Kapitalizmin tüketim çılgınlığına bağlı şişirilen üretim anlayışını sorgulamak zorundayız” diyerek, ekolojik ve toplumsal dengeyi gözetmeyen politikaların Türkiye’yi büyük bir felakete sürükleyeceğini ifade ediyor.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.