Ece Deniz
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Meclisleri ve Eşitlik İçin Kadın Platformu İstanbul’da 5 oturumdan oluşan “Medeni Kanun İçin Mücadele Çalıştayı” düzenledi. 4-5 Ocak’ta Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenen “Türkiye Yüzyılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı”na davet edilmediklerinden şikayetçi olan kadın dernekleri, buna karşı olarak “tamamen kadın örgütlerinin ve kadınların katılacağı” bir çalıştay ihtiyacının altını çizdi.
Kadın dernekleri temsilcilerinin yanı sıra, siyasi partilerden kadın siyasetçilerin de katıldığı çalıştayda; Medeni Kanun’un önemi, aile hukukunda arabuluculuk tehlikesi, boşanmaların hızlandırılması, nafaka hakkı ve kadına karşı şiddeti önlemede 6284 sayılı kanunun önemi tartışıldı.
Oturumlardan önce açılış konuşmalarını gerçekleştiren KCDP Kadın Meclisleri Genel Sekreteri Fidan Ataselim ve EŞİK’ten Avukat Hülya Gülbahar, laikliğin önemine vurgu yaptı.
Fidan Ataselim konuşmasında Medeni Kanun’a el uzatmanın, “laikliğe savaş açmak” anlamına geldiğini belirterek, “Laikliğe savaş açacaklarsa kadınların nice bedel ödeyerek kazandıkları haklarına savaş açacaklarsa varsın açsınlar, karşılarında bu kadınların cephesini görecekler” dedi.
Ataselim konuşmasını, kadınlara yönelik olarak; “Korkma, Medeni Kanun’a dokunamayacaklar, korkma eşit olmadığımız hiçbir masaya bizi zorla oturtamayacaklar” çağrısıyla tamamladı.
Avukat Hülya Gülbahar ise Medeni Kanun’un laiklikle birlikte toplumun direği olduğunu ifade etti. Adalet Bakanlığı’nın öne sürdüğü hızlı boşanmanın, kadın ve çocuklara bir kuruş nafaka ödenmeden aile konutundan bir hafta içinde atılmalarıyla sonuçlanması tehlikesine dikkat çeken Gülbahar, şöyle konuştu;
“Tek taraflı beyan kesin delil sayılsın; Bunu anlatan erkek avukatı Aile Çalıştayı’nda kulaklarımızla duyduk, gözümüzle gördük. ‘Kadının beyanı esas alınsın’ dediğimiz anda ortaya dökülenler erkeğin tek taraflı boşanma beyanının kesin delil olmasını ve o anda boşanılması gerektiğini anlatıyorlar. Niçin? Avrupa Hukuku oraya geçti deniyor. Bu çok ciddi bir tuzak.” Gülbahar, getirilmek istenen sistemin dilekçeyle “hemen ve kusursuz” boşanmayı getireceğini ama nafaka, tazminat, velayet konularını ve kusuru incelemek üzere erteleyeceğini vurguladı.
Medeni Kanun’un özünü oluşturan 3 unsuru “Laiklik, hukuk birliği getirmesi ve devrim kanunu olması” olarak sıralayan İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Avukat Nazan Moroğlu ise Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi sonrasında azınlıkların bile kendi uygulamalarını bir kenara bırakıp bu kanuna tabi olmak istediklerini hatırlattı. Moroğlu şimdi ise Medeni Kanun’un budanmaması ve korunması için mücadele edilmesinin yarattığı çelişkiye dikkati çekti.
Moroğlu’nun ardından söz alan KCDP Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, anayasa değişikliğinin tartışıldığı bugünlerde, “Anayasayı bu hâle getirenler anayasa yapamazlar” ifadesini kullandı. Çocukların esenliği ve kadınların çalışma hayatı için laikliğin şart olduğunu söyleyen Kav; laiklik olmadan, eşitlikten de söz edilemeyeceğini vurguladı. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz şartlarında yoksulluk nafakasına göz dikilmesine de tepki gösteren Kav, aile hukukunda arabuluculuk uygulamasının “kadını celladıyla karşı karşıya getirmek” olduğunu da sözlerine ekledi.
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Sözcüsü Avukat Birsen Baş Topaloğlu yakın gelecekte yapılmak istenen değişikliklerle aile hukukuna arabuluculuk getirilmek istendiğini, nafaka düzenlemelerinin ise büyük olasılıkla seçimden sonraya bırakılacağına söyledi. Topaloğlu, hukukun her alanında zorunlu hale getirilmek istenen arabuluculuk sistemiyle parlamenter sistemin yargı bölümünün baypas edildiğini belirtti:
“Aile hukukunda neden arabuluculuk olmaz, en büyük nedeni şiddettir. Biz hâlâ kadına yönelik şiddetle mücadele ediyor ve kadın ölümlerini önleyemiyoruz. Dava açılacak, hâkim inceleyip şiddet yok derse davayı arabuluculuğa sevk edecek. Aile hukuku o kadar mayınlı bir alan ki şiddet yokken birden karşınıza şiddet çıkabiliyor. Siz kadına yönelik şiddet sorununu çözmeden ‘şiddet yok, ben arabuluculuğa gönderiyorum’ diyemezsiniz. Şiddet yoksa bile olma potansiyeli yüzünden aile hukuku arabuluculuğa uygun değil.”
Avukatların, kadının avukatı olduğu için öldürüldüğünü ve hatta kadınların adliyede koruması yanındayken öldürüldüğünü ifade eden Topaloğlu, asıl en önemli tehlike arabuluculuk görüşmelerinin gizli yapılması olduğunu da vurguladı. Topaloğlu, “Bu görüşmelerde gerek dini referanslara gerek toplumsal örf ve adetlerden kaynaklanan yaygın uygulamalara dayanılarak kadına ulusal mevzuatta tanınan o haklar elinden alınabilir. Biz bu arabuluculuğu kabul edersek medeni yasa değişmese bile uygulama değişecek. Şer’î olan bu hükümler arabuluculuk görüşmelerinde uygulanır hale gelecek” dedi. Topaloğlu kadınların arabuluculuk görüşmelerini ifşa edemeyeceğini çünkü bunun bir ceza nedeni olduğunun da altını çizdi.
EŞİK’ten gazeteci yazar Berrin Sönmez ise “İstanbul Sözleşmesi, şiddet varsa aile arabuluculuğu olmaz diyordu, ama bizim bir sözleşmemiz daha var. ‘Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Beyannamesi’ 35 sayılı tavsiye kararında şiddet yoksa bile aile hukukunda arabuluculuk olmaz diyor. Bu sözleşmeden daha çıkmadık, bunu kullanmalıyız” uyarısında bulundu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.