6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin üzerinden neredeyse 3 ay geçti. On binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Geride kalan depremzedeler ise hayata tutunmaya çalışıyor. Ben de Hatay’ın Antakya ilçesinde depremi yaşamış, molozların içinden çıkmış depremzedelerden birisiyim. Bu felaketi yaşayan insanların psikolojik olarak nasıl bir yükün altında olduğunun anlaşılması için depremin getirdiği psikolojik enkazla ilgili izlenimlerimi ve yaşadıklarımı derledim.
Biz depremzedeler, 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde gerçekleşen ve 11 ili etkisi altına alan yıkıcı depremlerin ardından ağır bir psikolojik sürecin içindeyiz. Bu süreçte yaşanılan panik atak nöbetlerine, depresif düşüncelere ve hayattan soyutlanmışlık hislerine karşı mücadele veriyoruz. Uzun bir sürece girdik. İnsanların hassas yaklaşmasına ihtiyacımız var. Gözlemlerime göre, ne yazık ki zaman geçtikçe bu hassasiyet azalıyor ve hatta kayboluyor.
Depremzede birisinin neler hissettiğini ve travma sonrası sürecin daha iyi anlaşılması adına, deprem gününden bu yana yaşadıklarımı ilk defa derleme cesareti gösterebildim.
6 Şubat 2023, Saat 04.17
Saatler gece yarsını çoktan geçmiş, sabah olmasına az bir süre vardı. Uyumakta zorlandığım bir geceydi. Şimdi ise şunu söylüyorum: ‘’İyi ki uyumamışım dediğim bir geceymiş.’’ Telefon elimde, gündemle alakalı haberleri takip ediyordum. Önce yerden gelen çıtırtı seslerini işittim. Devamında sallantı başladı. AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre yıkıcı etkisi 65 saniye sürmüş. Benim ise deprem anında zaman algım tamamen kaybolmuştu. Annem ve babamla birlikte evin koridorunda çaresizce beklemeye başladık. Devamında sallantı şiddetini arttırdı. Kıyametin koptuğunu düşünmeye başladım. Her şeyin bittiğini, hayatımın burada son bulacağına emindim. Elektrikler kesildi. Duvarların düştüğünü hissediyorduk. Neyse ki annem evin kapısını açmıştı. Çünkü sonradan öğrendiğime göre birçok insanın kapısı depremden kaynaklı olarak açılmayıp, içeride mahsur kalmışlar. Belli bir zaman sonra binadan çıkmak için harekete geçtik. Üçüncü katta ikamet ettiğimiz için yıkılmış merdivenler ve moloz yığınlarıyla karşı karşıya kaldık. Anne ve babamın elinden tutup birkaç defa düşe kalka binadan çıkabildik.
Antakya hiç bu kadar soğuk olmamıştı
Sokağa çıktığımızda gördüğüm manzara, evde yaşadıklarımdan daha ağırdı. Karşımızda bulunan 9 katlı binanın tamamen yerle bir olduğunu gördüm. Arabaların farlarından yansıyan ışıkla çevrede yıkılan diğer binaları da fark ettim. İnsanlar çığlık atıyordu. Ben ise şoka girmiştim. Düşünemiyor ve gerçeklik algımı kaybetmiştim. Bir yandan yolun ortasında, çevremde sallanan binalara bakıyorken, bir yandan da tüm bunların rüya olup olmadığını sorguluyordum. Antakya’da, ılıman bir iklimde yaşadığımız için uyumadan önce kalın giysiler tercih etmezdik. Aniden çıktığımız için bir tişört bir de şortla titriyordum. Ayrıca ayağımızda ne ayakkabımız ne de çorabımız vardı. Yağmur, sağanak bir şekilde yağıyordu. Birkaç saat sonra da kar yağmaya başladı. Antakya hiç bu kadar soğuk olmamıştı.
3 gün boyunca yaşam mücadelesi
Tüm bu şoku bir tarafa bırakıp, tonlarca betonun altından gelen yardım çağrılarına yardım etmek için bina enkazlarına koştum. Yardım edemiyordum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Soğuk hava vücuduma tesir etmeye başlamıştı. Annemi ve babamı güvenli bir alana götürmem gerekiyordu. Mahallenin yakınında bulunan TEDAŞ kurum binasının bahçesindeki çardağın altına koştuk. Çevreden bulduğum tahtaları yakıp, ailem ve diğer depremzede insanlarla birlikte ısınmaya çalıştık. O çardağın altında 3 gün boyunca yaşam mücadelesi verdik. Birçok yakınımız, komşumuz birinci ve ikinci gün hipotermi ve diğer sebeplerden dolayı hayatını kaybetti.
Annesinin cenazesi için “üşümüştür ateşe yaklaştıralım” dedi
6 Şubat sabahı Antakya Süleyman Şah Caddesi…
Hiç unutamadığım anlardan birisi de çardağın altında ısınmaya çalıştığımız ikinci gün bir kadın vefat etmişti. Bu kadın bir anneydi. Çocuğu, başka bir mahalleden gelip annesini sordu. Vefat ettiğini söylediğimde ise bana dönüp, ‘’Hayır, üşümüştür. Ateşe yaklaştıralım ısınır şimdi’’ demişti. Bunun üzerine hayır yanılıyorsun diyemedim. Beraber tutup ateşin yanına yaklaştırdık. Cansız bir bedeni, yaşıyormuşçasına bir yerden başka bir yere taşıdım. O çocuğun, annesinin ölümünü kabullenemeyişini iliklerime kadar hissettim.
Günler ilerliyor ama depremzede o günde kaldı
Depremden sonraki üçüncü gün, gönüllü bir otobüs vasıtasıyla memleketimizden çıkıp kendimizi Nevşehir’de bulduk. Hayırsever birisinin otelinde kaldık. Oradan da Ankara’ya, teyzem ve kuzenimin yanına geldik. Günler ilerlemeye başladı. Ama ben hep 6 Şubat’ta kaldım. İnsanların, soğuktan ve çaresizce öldüğüne şahit olduğum o günlerde kaldım. Bir oradayım o günde bir bugünde.
Depremden birkaç gün önce ‘’Eski Antakya Sokakları’’ olarak anılan bölgeden çekilen bir fotoğraf ve aynı alanın deprem sonrası durumu gibi.
Psikolojik yapıda boşluklar oluştu
Yaşadığım bu travmaların, psikolojik etkilerin yalnız kaldığım zamanlarda yoğun olarak hissediyorum. Bu yüzden psikolojik bir tedavi sürecinin olması gerektiğini düşünüyorum. Yaşanılan travmayı ve diğer hislerin paylaşılması gerektiği kanaatindeyim. Vücutta oluşan yaraların sarılmasından sonra sıra psikolojik yapıda oluşan boşluklara geliyor. Biz depremzedelerin içinde büyük boşluklar oluştu. Bunun bilincinde olmamız gerekiyor.
…………
Çok zor…