Bu programların büyük bölümünün paralı olduğu da malum. Bir bakıyorsunuz, bir TV kanalında gündemde olmayan, adı sanı duyulmayan bir ilçe adayı ekranda, uzun uzun konuşturuluyor. İstanbul Büyükşehir için bağımsız aday olan üç beş oy alacağı belli olan aday bile haber kanalında programa konuk olabiliyor.
Ekranda “Sponsorlu program” yazmıyor ama medya ve siyaset camiası da biliyor ki, yüzbinlerce lira ödenerek bu programlara çıkılıyor. Muhalif medyada da böyle…
Gelelim Habertürk’teki Murat Kurum programına. M. Akif Ersoy’un sunduğu bu programın paralı olduğunu söyleyemem, bilmiyorum. Ama şurası açık, Orhan Gencebay ve Aslı Şafak’ın da konuk olduğu programda siyaset dışı söyleşiyle Murat Kurum’u parlatmak amaçlanmış.
Bir de üsluba dair örnek vereyim; Ersoy, çocuklukta yaramazlık yapıp yapmadığını sordu. Kurum, “Yaramazlık dersek eğer, ehliyet almamıştım ama araba sürmeyi biliyordum. Ankara’da, bir gün işte arabayı sür…” diyordu ki, Ersoy, “Yapmamışsınızdır” diye araya girdi; ehliyetsiz araç kullanmasını sorgulamadı. Siyasetçiyi uyarmak, hatalarını örtmek gazetecinin işi olamaz.
Habertürk’ün asıl yanlışı, Murat Kurum’u, çocukluğu, askerliği gibi siyaset dışı konuların konuşulduğu programda ağırlarken, onun rakibi Ekrem İmamoğlu ile siyaset ve belediyecilik konuşulmasıydı. İmamoğlu’nun sorgulanması doğruydu ama o sorularla didiklenirken Kurum’un güleryüzlü bir programla tanıtılması dengesiz, eşitsiz yayıncılıktı.
Ayrıca daha önce “PKK’yi terör örgütü olarak görmeyenleri programa çıkarmayacakları”nı belirterek ambargo uygulayan Habertürk’ün, DEM’in İstanbul adayı Meral Danış Beştaş’ı programa çıkarması da dikkat çekiciydi. Ambargoyu açıkladıkları gibi, ambargoyu kaldırmalarının nedenini de açıklamalıydılar. Ne oldu da ambargoyu kaldırma gereği duydular? Hem de bu soruya bu kez M. Akif Ersoy değil, kanal yönetimi yanıt vermeli…
İngiltere’de Kensington Sarayı’nın sosyal medya hesaplarından paylaşılan Prenses Kate Middleton ve üç çocuğunun olduğu bir fotoğrafın üzerinde “oynandığı” açığa çıkınca neler oldu?
Prenses Middleton, fotoğraf üzerinde kendisinin oynadığını belirterek, özür diledi. Bir de Associated Press, Agence France-Presse, Reuters ve Getty Images gibi haber ve fotoğraf servisleri ajansları manipüle edilmiş fotoğrafı yayından kaldırdı.
Aynı günlerde Türkiye’de de sanatçı Gülben Ergen’in üzerinde oynanarak medyaya servis edilen konser fotoğraflarının arasına düzeltilmemiş, orijinal iki fotoğraf da karıştı. Bu vaka, birkaç yerde “Gülben Ergen’in fotoşop vakası” diye haber oldu ama kimseler üzerinde durmadı bile, doğal kabul edildi.
Zira yıllardır, konserlerde, etkinliklerde ve hatta söyleşilerde bile sanatçıların fotoğraflarını çoğunlukla foto muhabirleri çekmiyor. Ya sanatçılar kendileri çektirip gönderiyor ya da bir stüdyoda fotoğraflar çekiliyor. Medyamız da fotoğraflar üzerinde bilgisayar programlarıyla oynandığının farkında ama ses çıkarmıyor; okur ve izleyicilerin kandırılmasına aracı oluyorlar.
Kate Middleton’un manipüle edilmiş fotoğrafları olayının Türkiye medyasına da örnek olması gerek. Orada nasıl uluslararası ajanslar o gerçeği değiştiren fotoğrafı yayından kaldırdıysa, bizim medyamız da sanatçıların üzerinde oynanmış fotoğraflarını kabul etmemeli…
Milli Savunma Bakanlığı, “konuşan kafa” programlarından rahatsızmış; askeri konuların televizyonlarda tartışılmasını engellemek için bir düzenleme hazırlığına girişmiş. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, akredite medyanın Ankara Temsilcileriyle sohbetinde şöyle açıkladı:
“TV’lerde operasyonlar başta olmak üzere askerî konuların halkımızın kafasını karıştıracak şekilde konuşulmasını, tartışılmasını doğru bulmuyoruz. Bir düzenleme konusunda çalışıyoruz.”
Oradaki bir gazeteci de Yaşar Güler’e nasıl bir düzenleme yapılacağını sormamış anlaşılan. Hangi programın “kafa karıştırdığı”na kim karar verecek ya da askeri programlara Bakanlık, konuşmacı mı atayacak diye de sormamışlar.
“Konuşan kafa” programlarında güvenlik uzmanı olmayanların bile askeri konularda konuşturulduğu, ilgisiz kişilere operasyonlarla ilgili değerlendirmeler yaptırıldığı doğru. Ama bu sorun bütün konularda geçerli. Güvenlik uzmanının dış politika, spor yorumcusunun siyaset konusunda beylik laflar ettiğine de tanık oluyoruz. Tam curcuna var o programlarda.
Fakat bu karmaşayı engellemenin yolu yasal düzenlemelere, sınırlamaya, sansürlemeye heveslenmek değil. İzleyici baskısı yaratarak, ifade özgürlüğüne de halel getirmeden TV yöneticileriyle konuşarak, görüşerek, tartışarak değiştirilebilir “Konuşan kafa” programları…
Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, “Muhalif medyada güzelleme” başlığı altında “Geçen seçimlerde Erdoğan’ı desteklediği için muhalif medya Yeniden Refah Partisi’ne karşıydı. Bu seçimlerde AK Parti’ye kaybettirme partisine dönüştüğü için YRP’yi yağa yatırıp, bala batırıyorlar” diye yazmış. Bu kesinlikle doğru bir tespit.
Muhalif medya geçen seçimde eleştirdiği, yer yer suçladığı YRP’yi bu seçimde haberlerde, programlarda göklere çıkarıyor. Elbette YRP’ye yaklaşımda AKP’ye karşı tutumu belirleyici olmamalıydı. Yapılan gazetecilik yanlışıydı.
Ancak şimdi de iktidar medyası tersini yapıyor; geçen seçimde AKP’yi destekleyen YRP’yi ve Fatih Erbakan’ı övgülere boğuyorlardı. Büyük siyasetçi olduğunu yazıp duruyorlardı. AKP’yi destekten vazgeçince “FETÖCÜ” de ilan ettiler, şantajcı ve hatta “Zübük siyasetçi” de dediler.
Örneğin Yeni Şafak, manşetten ve tam sayfa “Partiye FETÖ’YÜ aldılar” diye yazdı. Sabah, YRP adayları aleyhine haberler yaptı. İktidar yanlısı yazarlar, Fatih Erbakan ve YRP’yi suçlamak için sıraya girdiler. Hatta YRP’nin seçim aracı İstanbul Arnavutköy’de kurşunlandı. Bu saldırı iktidar medyasında ve tabii Hürriyet’te haber bile olmadı.
Şimdi Selvi, kendi gazetesini bile görmezden gelip, muhalif medyayı suçluyor! Birini eleştirirken, sizin de aynı hatayı yapmıyor olmanız şart…
Sabah’ın, “Kirli ittifakta son perde” başlıklı haberinde “DEM’in Eş Sözcüsü Ahmet Asen’in, CHP’nin Mersin’in Toroslar ilçesi belediye başkan adayı Abdurrahman Yıldız için destek istediği” yazıyordu. Aynı ifade Aydınlık gazetesinin “CHP’nin DEM’li adayından skandal paylaşım” haberinde de yer alıyordu. Her iki gazetede de bu ifade, CHP’nin DEM Parti ile ittifak yaptığının kanıtlarından biri olarak sunuluyordu.
Bu haberlerdeki ilk yanlış, Ahmet Asena’nın soyadının her iki haberde de “Asen” yazılması. İkinci yanlış da Ahmet Asena’nın, DEM’in değil, Yeşil Sol Parti’nin Eş Sözcüsü olması.
Sabah ve Aydınlık bilmiyor olabilir ama Asena’nın Eş Sözcüsü olduğu Yeşil Sol Parti, kısaltılmış adını “DEM” olarak değiştiren “Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi” ile aynı parti değil. O parti, 15 Ekim 2003’deki kongrede adını HEDEP olarak değiştirdi, sonra DEM oldu.
Yeşil Sol parti ise 16 Kasım 2023 tarihinde kuruldu. Partinin eş sözcüleri ise Didem Betül Göçer ve Ahmet Asena. Partinin kısa adı da YSP. Sabah ve Aydınlık’ın haberlerine ilişkin açıklamalar da yapmışlar ama bir türlü düzeltilmemiş. Ben de uyarmış olayım…
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.