DOLAR 38,5421 0.08%
EURO 44,1227 0.3%
ALTIN 4.108,280,08
Ankara
16°

KAPALI

Mutlu Güney: Tiyatronun yok edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar

Mutlu Güney: Tiyatronun yok edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar

"Cesur Yürek", "Saffet", "Aramızda Kalsın", "Arka Sokaklar" gibi birçok dizi ve filmde rol alan, aynı zamanda yönetmenlik yapıp 63 oyuna imza atan Mutlu Güney, 9. Köy’ün sorularını yanıtladı. Sinemanın duayen isimlerinden Salih Güney’in kardeşi de olan Mutlu Güney ile tiyatrodan sinemaya, genç şöhretlerin aldığı yüksek ücretlerden 3 saat süren dizilere kadar her şeyi konuştuk.

ABONE OL
8 Ekim 2024 13:20
Mutlu Güney: Tiyatronun yok edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hatice Ersan

Kariyerinde sinema/tiyatro oyunculuğu ve yönetmenlik bulunan, 63 oyuna imza atan Mutlu Güney, 9. Köy’ün sorularını yanıtladı. Güney, sinemanın ünlü ismi Salih Güney’in de kardeşi…

İşte kendi ağzından yaşamının ilk yılları ve sorularımıza verdiği samimi yanıtlar…

1954 Kayseri doğumluyum. Babam Sümerbank’ta devlet memuru olduğu için sürekli dolaşır, nerede bir fabrika kurulursa oraya giderdi. Ağabeyim Salih, Adana’da doğdu. 1972 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’na girdim. 1976’da drama bölümünden mezun oldum. Bursa Devlet Tiyatrosu’na stajyer sanatçı olarak girip 8 yıl görev yaptım. Daha sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu’na geçtim. 

5 yıl Adana Devlet Tiyatrosu’nda, 5 yıl İzmir Devlet Tiyatrosu’nda, sonra tekrar İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda çalıştım. Bu arada dizilerde, Almanya’da tiyatro oyunları oynadım. 2009’da emekli olunca Yalova’ya yerleştim.”

Mutlu Güney

Oyunculuğu seçmeye nasıl karar verdiniz?

6 yaşında ilkokul 1’e giderken ronta çıktım. Rontta Mickey Fare oynanıyor, çok hoşuma gitti. Bu kararı o gün kendi kendime de vermiş olabilirim. Tabii ailem sanatçı bir aile. Teyzemin oğlu Savaş Başar oyuncu, seslendirme sanatçısı, yönetmen; ağabeyi Yalçın Başar Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda viyolonsel sanatçısı. Ağabeyim Salih Güney benden önce konservatuarı kazanmış, mezun olmuştu. Yani ailede böyle bir akar var. Ben de bu akarda o suyun içine bir yere girdim.

Magazine hep mesafeliydiniz, neden?

Biz konservatuardan Harbiyeli bir teğmen gibi mezun olurduk. Disiplinli, işini çok seven ve işi yaşamaya çalışan bir ekolden geliyoruz. Tiyatro bizim için her şeydi. İnsanlara ulaşmanın en önemli yeri tiyatroydu o zamanlar. Bir kalitesi olması gerekiyordu. Mezun olan öğrenci bir elin parmağını geçmezdi. Şimdi her tarafta Milli Eğitim Bakanlığı kursları… Hemen gel oyuncu ol, diksiyon dersleri al, çık sahneye oyna...”

Şimdi nasıl konservatuarlar? 

Şimdiki konservatuarlarda bir ekol yok. Bazı üniversiteler ekoller üretmeye başladılar. Bunlar da daha çok öğrencilerin dizilerde oynamak için seçtiği bölümler. Severek o işle uğraşmak  için değil de para ve şöhret için… Bunlar için her şeyi yapmaya çalışan ve büyük yaralar alan çok insan tanıyorum. Sanat böyle bir şey değildir. Sanat o gün için popüler olan bir şey değildir. Mesela Tuncel Kurtiz. Güya tanınmayan bir adamdı, birdenbire tanındı! Halbuki o kadar değerli bir oyuncuydu ki, sizler tanımıyordunuz.”

Ağabeyiniz Salih Güney ile beraber rol almak ister miydiniz?

“Tabii istemez mi insan ağabeyiyle oynamayı… Ama hiç denk gelmedi.”

Sizi en çok etkileyen rolünüz hangisiydi?

Hepsinin bir etkisi var. Hepsi ayrı ayrı karakterler çünkü. Marat-Sade çok sevdiğim bir oyundu ve anlatıcı rolünü çok yakıştırmıştım kendime. (1808 yılında Marquis de Sade’ın kapatıldığı Charenton Akıl Hastanesi’nde geçen bu oyunun yazarı da  Marquis de Sade’dır.)

Peki en keyif alarak yönettiğiniz oyun?

Yönettiğim tüm oyunlardan zevk aldım. Ama en çok zevk aldığım oyun Zengin Mutfağı’ydı.

Sinema, dizi ve tiyatro… Sizin için hangisi birinci sırada?

Tabii ki tiyatro! Her zaman birinci sırada benim için.

Neden tiyatro okulu açmadınız?

Tiyatro okulu açma olayını sevmiyorum. Konservatuara öğrenci yetiştirme olabilir belki ama onu da para ile yapmam. Gittiğim her yerde bir konservatuar kurmaya çalıştım. Adana Devlet Tiyatrosu’na tayin olduğumda belediye ile ilişki kurarak Adana Belediyesi’nin var olan konservatuarını hayata geçirdik. Oradan muhteşem oyuncular çıktı. Bursa Devlet Tiyatrosu’nda Feraizcizade Mehmet Şakir Efendi kursu vardı. Buradan yetenekli çocukları alıp tiyatroyu sevdirip hem figüran hem de oyuncu olarak kullanmak adına açılmış bir kurstu. Bu kurstan çıkan Zafer Algöz, Fatih Ürek, Erkan Can, Mustafa Uğurlu, Ahmet Uğurlu aklıma gelen isimler...”

Oyuncu olmak için konservatuar okumak şart mı?

Çok iyi alaylı ağabeylerim vardı. Bunlar kendilerini eğiterek bir yerlere gelmiş kişilerdir. İsteyen, kendini geliştirerek başarabilir.

Yolun başındaki gençlere tavsiyeleriniz neler?

İlk başta yapacağım bu sanatın altyapısında ne var diye düşünsünler. Altyapısında güzel sanatlar var. Güzel sanatların anabilim dalları neler? Müzik, edebiyat, heykel, mimari, resim. Altıncısı ne? Tiyatro… Yedinci sanat ise sinema… Hepsini araştırman, bilmen gerekiyor. Mesela müzik, oyunculuk için çok önemli. Bunların hepsini kavrayabilme yeteneğine sahip olmak gerekiyor. Bunun için de okumak gerekiyor. Bunun içinde sanat tarihi var, psikoloji var, anatomi var. Oynadığın karakter topal mı? Niçin o psikolojide? Bunları bilip o karakter olmak önemli. Bunu başarmak her babayiğidin harcı değil ama başaran da başarıyor.”

Kendinize kimi rol model aldınız?

Rol model yasak bizde. Bazı hocalar kendilerini rol model olarak ortaya koyarlar. Öğrenciler de ona kanar, onun gibi olmak ister. Bu çok tehlikeli bir şeydir, taklide yönlendirir.”

Günümüz skeçleri sanat mı?

Sanat olarak değil tiyatronun bir kolu olarak değerlendirilebilir. Onlar karakter değil tiplemeler ile olan tiyatrodur. Zanaatkâr ile sanatkâr arasındaki bir olgu gibi. Muhteşem oyuncular da var, eğitim almış kişiler…

Yerli dizilerin yersiz uzun olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tamamen kapitalizm, başka bir şey değil. Bizler de köle. Üç saat süren dizi… 90 dakikanın geri kalanı reklam. Ticari kaygı güdülüyor. Bu da neye hizmet eder? Halk neyi görmek isterse ona hizmet eder. Sanat öyle değildir. Sanat toplumu önüne katar. Halkın istediği değildir sanat. Sanat estetiğin, felsefenin istediği noktada yola çıkan bir olgudur.

Şöhretli genç oyuncular ile tecrübeli oyuncular arasında asimetrik ücret farkı var mı?

Var tabii. Bu da tamamen kapitalizmin ortaya çıkardığı kanun gibi bir şey. Bir şey de diyemiyorsun. Çocuk geliyor, sabah saat 07:00’de başlıyor oynamaya, gece saat 00:00’a kadar sette. O çocuk başrol oyuncusu, her karede var. Şimdi böyle bir oyuncuya ne para vereceksin? Ondan para kazanıyorsun. Popülaritesi yüksek, milyonlarca takipçisi var diye bulunan insanlar çoğu. Tabii çok parayı bunlara verecekler ama öbür tarafta sanat, yan kadro… Yandı gülüm keten helva! Onlar da başrol oyuncusunun yüzünden para kazanıyorlar. Böyle bir köle sistemi var.

Ülkemizde dizi-film sektörü gelişim düzeyi nasıl?

Anormal gelişmiş durumda. Türkiye, diziden çok  güzel para kazanıyor. Parayı Türkiye’de değil dışarıda kazanıyorlar. Türk dizilerinin dışarıda çok güzel popülaritesi var. Güney Amerika’da çok seviliyor. Türkmenistan, Moğolistan, Arabistan, İran, bütün Afrika Türk dizilerini çok izliyor. Kaçak izleyen ülkeler bile var. Sinemada da çok iyiyiz, sürekli ödüller alıyoruz dışarıda. Dünya sinemasının nereye geldiğinin farkına varan rejisörlerimiz var.

Ülkemizde tiyatroya gereken önem veriliyor mu?

Yok edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.”

Siz tiyatroya devam ediyorsunuz…

Evet oynuyorum. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda Tolstoy’un “Savaş ve Barış” oyununu oynuyorum. Buraya gelmeden Macaristan ve Sırbistan’da da oynadık, bayağı sevildi.”

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.