Berfin Şahin / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos
Doğurganlık hızı, bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı ile ölçülüyor. Bir ülkede nüfusun azalma eğilimine girme eşiği ise 2,1.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre doğurganlık hızı 2014 yılında 2,19 çocukken, 2023 yılında en düşük seviyeye gerileyerek 1,51 oldu. Türkiye, nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1’in altında kaldı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10,2’ye çıktı. Bu oranın yüzde 10’u aşması ise Türkiye’nin, “küresel yaşlanma” olarak adlandırılan “demografik dönüşüm” sürecine girdiğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 20 Mayıs’ta gerçekleştirilen kabine toplantısında, “Nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altındayız. Bu, açık söylüyorum Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir. Mevcut durum ülkemiz için tolere edilebilir olmaktan çıkmıştır” dedi. Bu açıklamanın ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, “çalışan annelere destek paketi” için düğmeye bastı.
Destek paketi, 4 ay olan ücretli doğum izninin 1 yıla çıkarılması, 2. ve 3. çocuğa göre iznin artırılması, kademeli olarak kreş veya kira desteği, 2. ve 3. çocuğa devlet desteği ve kadının özlük hakkı ile maaşında bazı düzenlemeler yapılması gibi düzenlemeleri içeriyor.
Bakan Mahinur Özdemir Göktaş 18 Temmuz’da yaptığı açıklamada, “Bakanlığımızla birlikte Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Sağlık ve Maliye bakanlıkları yetkililerinden oluşan bir çalışma grubu oluşturuyoruz” diye konuştu.
Kadın hakları savunucuları paketin, “kadınları desteklemek değil çalışma hayatından koparma” amacını taşıdığını söylüyor.
DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki, 9. Köy’e şu açıklamayı yaptı:
“AK Parti iktidarının aileci politikalarında erkek egemenliği açısından kadının ev dışında bir yaşamının olması makbul değil ama bir yandan da güvencesiz, esnek ve ucuz iş gücü ihtiyacı var. Burada da en temel şey kadın ve çocuk emeği. Bu yüzden kadın odaklı politikalarda ilk olarak şu soruyu sormak gerekiyor iktidar burada kadını eve kapatıp ‘makbul’ kadın pozisyonuna itiyor mu ve kadının hem hane içindeki hem de iş yaşamındaki emeğinden fayda sağlıyor mu? O yüzden biz feministler, kadınları odağına alan her yasaya çok ikircikli bakarız, bu yasaya da o şekilde yaklaşıyoruz.”
“Doğurganlığı teşvik meselesini de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yeni açıklanan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi’nden ayrı düşünmemek gerekir. 74 sayfalık belgede yalnızca 3 kere kadın adı geçiyor. O metinde aynı zamanda şu da vardı, ‘doğum oranları azalıyor’, bu da tamamen yanlış aktarıldı bize. Nüfusumuz artıyor bizim, telaşa gerek yok, sadece artış hızı azalıyor ve bu bütün dünyada böyle. Yine bu belgede doğum oranı azalan pilot iller belirleyip yeni politikalar önereceğiz deniyor. Hazırlığı yapılan 2. ve 3. çocuğa göre kademeli olarak 1 yıl izin, 2. ve 3. çocuğa devlet desteği meselesi de buradan çıkıyor ve devlet burada çifte çıkar sağlıyor. Anne iş yerinde çalışarak zaten bir emek harcıyor ama aynı zamanda bu izinleri arttırarak kadının hane içindeki emeğine de el konuluyor. Burada kadının kazancı ne yazık ki yok. Burada kazanan devlet ve işverenler çünkü her ikisinin de üzerindeki kreş yükümlülüğü ortadan kalkıyor.”
“İktidarın kazancı ise çok yönlü çünkü hem makbul aileyi pekiştirecek, bakım emeği konusunda kadınların yükümlülüğünü arttıracak hem de kadın ücretli, işinde daha az kazanç sağlayacak. Tabii ki kadınların 1 yıl annelik iznine sahip olması güzel ama bu hakka hangi koşullarda sahip olunacak ve bu kadınlar için neye mal olacak bizim derdimiz bu. Kadınların anneliklerini keyifle, sıkıntı çekmeden, acaba iş olanağım elimden alındı mı, geri döndüğümde pozisyonumu koruyabilecek miyim, bana mobbing uygulanacak mı diye düşünmeden kullanabilmesi gerekir. Ama bunlara ilişkin hiçbir çalışma yok. Ekonomik krizin ve gelir adaletsizliğinin bu kadar yüksek, çocuk bakımının bu kadar maliyetli, devlet okullarında okumanın bile bu kadar masraflı olduğu bir yerde biz doğum iznini arttırıyoruz demek kadını kıskaca almaktır.”
“Bizim gibi toplumlarda kadının evde olması sadece kendisinin evde olması anlamına da gelmiyor, müdahaleye çok açık hale geliyor. Aynı zamanda kadının kamusal alanda anneliğini keyifle yaşayabilmesine ilişkin de hiçbir düzenleme yok. Burada ‘babalık izni’ meselesi de başlı başına bir sorun. Çocuk sadece annenin çocuğu değil. Türkiye’de babalık izni 5 gün ve çoğu da evdeki sorumluluktan kaçmak için bu izni kullanmıyor. Kadınların hala iş görüşmelerinde ‘Evli misin, çocuk düşünüyor musun?’ gibi sorulara maruz kaldığı erkek egemen bir toplumda diğer tedbirleri almadan böyle bir izin verilmesi kadın istihdamının önüne engel koymaktır. Eğer iyi niyetli bir düzenleme hazırlanmak isteniyorsa işverene birtakım yükümlülükler getirilir, kreş sayısı arttırılır, işe geri döndüğünde kadının pozisyonunda herhangi bir düşüş olmayacağı garanti altına alınır, kariyerinde ilerlemesinin önü açılır. Ancak bunların hiçbiri yok. Bu iş ve aile yaşamını uyumlaştırma politikları kapsamında sunulan bu gibi çalışmalardan biz feministler şunu anlıyoruz hem evin ve ailenin bütün yükünü taşı hem de benim ucuz iş gücümü karşıla!”
Kadının İnsan Hakları Derneği Savunuculuk Sorumlusu Ezel Buse Sönmezocak paketi şu sözlerle eleştirdi:
“Kadın istihdamı açısından özellikle özel sektörde kadınların evlenme ve gebe kalma ihtimali daha işe girmeden, mülakat aşamasında soruluyorsa kadınların daha bu aşamada engellendiğini, istihdam hakkının önüne geçildiğini biliyoruz. Eğer konuşulan bu paket yasalaşırsa kadınlar istihdama hiç giremeyecek ya da girseler bile güvencesiz yani sözleşmesiz, sigortasız çalışmalarının önü açılacak. Bazı destekler ile bunu güvence altına alsalar bile hayatın olağan akışında bu süre sonunda işe dönmek oldukça zor olacaktır. AK Parti’nin doğum politikaları kadınları sadece ev ve aile içinde anne olarak var edebilen ve gören bir politik anlayış. Bunun altında yatan şey şu kadınlar istihdamda hiç var olmasın, onlar sürekli çocuk yapsın ve evde çocuk baksın, bakış açısı bu. Kamuoyuna yansıyan bu paket hakkında AK Partili kurmaylar, 18-24 aya kadar çocuğun anneye ihtiyacı var, kadın çalıştığında çocuklar kreşe gitmek zorunda kalıyor ve bu bağ sağlıklı kurulamıyor’ diye açıklama yapıyorlar. Bu bakış açısı aslında AK Parti’nin politik ajandasını ortaya koyuyor. Buradaki bütün dert kadının kamusal alandan ve istihdamdan koparılması ve sadece annelik rolüne indirgenmesi.”
“Eğer mevzu aile üzerindeki bakım yükünü biraz daha rahatlatarak doğumu teşvik etmekse bu neden sadece kadının görevi oluyor. Şu anda yasada, özel sektörde de kamuda da kadına verilen izin 16 hafta ama bu izin babalar için 5-10 gün gibi çok kısa bir süre ve bunun her iki kanunda geçtiği isme de dikkat çekmek gerekir, babalar için bu izin ‘mazeret izni’ olarak ifade ediliyor. Bunun ismi bile bakış açısını gösteriyor. Kadınlara ve erkeklere verilen izinler bazında ülke karşılaştırmalarına baktığımızda karşımıza şöyle bir ters orantı çıkıyor, kadınlara yüksek haftalarda annelik izni veren ülkelerin toplumsal eşitlik endeksi düşüktür, eşitlik endeksinin yüksek olduğu ülkelerde ise daha az olduğunu görürsünüz. Aynı şey babalık izni için de geçerli, toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirmiş ülkelerde verilen babalık izni daha yüksektir. Bu iki karşılaştırma da bize çok fazla şey söylüyor eğer mesele bir çocuğun bakım yükünün karşılanmasıysa burada ebeveynin eşit sorumluluğu var.”
“Doğum oranları konusunda gözden kaçırılan şey ise yoksulluk meselesi. Siz istediğiniz kadar izinleri arttırın, insanların çocuk sahibi olma isteğindeki düşüşün en önemli nedeni ekonomik ve çocuğun geleceğine yönelik kaygılardır. Bunu ortadan kaldırmadığınız, eğitim sistemini düzeltmediğiniz, o çocuğun geleceği için güvenli bir Türkiye yaratmadığınız sürece bu oran daha da düşecek.”
“Türkiye’de son 20 yıldır doğum kontrol yöntemleri, aile planlamaları devlet tarafından ücretsiz şekilde sağlanmadığı gibi ücretli şekilde erişmek de oldukça zorlaştı. Aynı zamanda kürtaj da yasak ve iki sene önceki verilere göre İstanbul’da sadece bir devlet hastanesinde, Türkiye’de ise 195 hastaneden sadece 7’sinde kürtaj yapılabiliyordu. Sonuç olarak AK Parti’nin tüm bu ‘3 çocuk, kutsal aile’ vb. politikalarına rağmen doğum oranları düşüyor.”
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü Özgül Kaplan da pakete ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ben baba olsam çocuğumla annesi kadar vakit geçirmek isterim. Bu en başta cinsiyet rolleri açısından erkeklere de haksızlık. Öncelikle ebeveyn izninin eşit sorumluluk alınabilecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Birçok Batı ülkesinde bu şekilde ancak Türkiye’de işin bu boyutu konuşulmuyor. AK Parti’nin aile politikaları ve kadın istihdamı politikaları düşünüldüğünde oldukça korkutucu bir adım. İstihdama katılım oranları özellikle pandemiden sonra yüzde 30’un altına düşmüş durumda. Bu da gösteriyor ki her 10 kadından 7’si istihdamda değil. İstihdamda olan 4 kadından 1’i doğum yaptıktan sonra istihdamı bırakıyor.”
“İş yerinde kreş açmak için gerekli olan kadın sayısı 150 ve işverenler sırf bu yükümlülükten kaçmak için kadın çalışan sayısını 149’da bırakıyor. Bunun yerine ödeme yapması gerekiyor o da cüzi rakamlarla geçiştiriliyor. Devlet kreş sayısını arttırmaya yönelik hiçbir şey yapmadığı gibi mesele tamamen özel sektöre bırakılmış durumda, özel kreş fiyatları ise çalışan kadınların karşılayamayacağı düzeylerde.
Evet 1 yıl doğum izni, kadınlar açısından olmasını isteyeceğimiz iyi bir süre ancak bu izin ebeveyn izni olarak hem anneye hem de babaya yönelik düzenlenmeli ve kadınların izin sonrası işe dönüşünün yasal garantisi olmalıdır. Aksi halde kadın istihdamı doğrudan azalacaktır ki şu anda sahip olunan 4 aylık doğum izni bile kadınların istihdamına engel olarak görülüyor.”
“Doğum izninin ve diğer desteklerin ikinci ve üçüncü çocuğa göre kademeli olarak belirlenmesi de hükümetin niyetini ele veriyor. ‘Nüfusumuz azalıyor, doğum oranlarını arttırmalıyız’ politikası ve dayandırıldığı temeller yanlış; ayrıca samimi de değil. Bunu nüfusumuz azalıyor deyip genç nüfusun beyin göçü yapmasına engel olmamalarından anlayabiliriz. Bu çalışmanın bir amacı da ucuz iş gücünün yetiştirilmesi ve büyütülmesi görevini bedavaya getirmektir. ‘Kutsal anneler’e 3-5 kuruş destek vererek kadınların emeğini sömürmek ve bu işi bedava yaptırmak istiyorlar. Ayrıca kadınların çoğu aynı zamanda bir yaşlının da bakımını üstleniyor ve tüm bu emeği görmezden geliniyor.”
“Tüm bunları konuşurken Aile Vizyon Belgesi’ni de atlamamak gerekiyor çünkü hepsi bir arada. Önümüze tek tek geliyor ama hiçbiri birbirinden bağımsız değil. Vizyon belgesindeki söylemler bize şöyle bir resim çiziyor; zaten içi boşaltılmış ve eşitlikten fersah fersah uzaklaşmış olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Diyanet İşleri’nin uygulama bürosu haline getirilmeye çalışılıyor.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.