DOLAR 32,4426 -0.07%
EURO 34,8080 0.19%
ALTIN 2.474,820,52
Ankara
21°

AÇIK

İstanbul’da 3 bin 500 tarihi yapı, “rüzgarda bile” yıkılabilir
  • 9.Köy
  • Gündem
  • İstanbul’da 3 bin 500 tarihi yapı, “rüzgarda bile” yıkılabilir

İstanbul’da 3 bin 500 tarihi yapı, “rüzgarda bile” yıkılabilir

Karaköy’de bulunan 100 yıllık Beyazıt Han’ın bakımsızlıktan çökmesi, tarihi eser niteliği taşıyan metruk binaların durumunu akıllara getirdi. İstanbul’da bulunan 35 bin tescilli yapının yaklaşık 3 bin 500’ü ise kaderine terk edilen Beyazıt Han gibi her an yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.

ABONE OL
17 Nisan 2023 13:30
İstanbul’da 3 bin 500 tarihi yapı, “rüzgarda bile” yıkılabilir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Haber: Ahmet Çağatay Bayraktar

1900’lü yılların başında 6 katlı olarak inşa edilen Beyazıt Han, Karaköy Kemeraltı Caddesi’ndeki Roma Hamamı üzerinde yıllarca terzi atölyelerine, bürolara ev sahipliği yaptı. 1999 yılında Koruma Kurulu tarafından tarihi eser olarak tescillenen bina için 2016 yılında ise otel yapılması için restorasyon ve tadilat ruhsatı verilse de herhangi bir iyileştirme çalışması yapılmadı. 7 Nisan’da 100 yılın yorgunluğu ve bakımsızlığı sonucu yıkılan Beyazıt Han, akıllara İstanbul’un tarihi ve metruk yapılarının durumunu getirdi. Yıkılmadan önce binadan düşen parçalar tedbir alınmasını sağlayarak can ve mal kaybını engellese de İstanbul çapında 3 bin 500’e yakın tarihi bina, her an yıkılabilir. Bu yapılar arasında Galata Bedesteni, Büyükada’da yer alan Troçki Evi, ve Büyük Valide Han da bulunuyor. İstanbul’un tescilli ve metruk yapılarını, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Oktay Özel anlattı.

“Sorun mevzuatta değil uygulamada”

Oktay Özel

İBB Koruma Uygulama ve Denetim Müdürlüğü’nün saha taramaları ile öncelikli olarak 600 adet yapı belirlediğini söyleyen Oktay Özel, bu yapılarla ilgili mülk sahiplerine, koruma kurullarına ve yapıların bulunduğu belediyelerle çalışma halinde olunduğunu söyledi. Tarihi ve metruk yapıların restorasyon ve korunmasında mevzuatın yeterli olduğunu dile getiren Özel, sorunun uygulamada olduğunu vurguladı:

“Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde tanımlanmakta. İlgili yasa kentin geçmişten geleceğe aktarılacak değerlerini belirlemesinin yanı sıra kültür varlıklarının korunmasında hangi yöntemlerin kullanılacağı, hangi kurumların hangi sorumlulukları yerine getirmesi gerektiği ile ilgili de gerekli açıklamaları içeriyor. Aynı yasanın 5. maddesinde, ilgili varlıkların taşıdıkları anlam ve değer bakımından devlet malı niteliğinde olduğu belirtiliyor. 10. maddesinde ise taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve denetiminin yapılması için belediye ve valiliklere yaptırmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetkisi bulunuyor. Ve bu mülklere sahip kişileri de bu yapıların bakımı ve korunması sorumluluğunu taşıyor. Dolayısıyla ilgili yasaya tabi taşınmazların hangi mülkiyette olursa olsun devlet malı niteliğinde görülmesi, mülk sahiplerinin ilgili yasa ve yönetmeliklere uygun olarak yapının korunması veya ihya edilmesini sağlamak zorunda oldukları açıkça belirtilmiş durumda. Bu şartlar sağlandığı sürece malikler, malik olmanın getirdiği bütün hak ve yetkilerini kullanabilirler. Tarihi yapıların sahipleri tarafından bakılması, metruk bırakılmaması adına cezai işlemler de söz konusu. Yapılara kasıtlı olarak zarar verilmesi ve bozulması da buna dahil.”

Tarihi yapılar neden kurtarılamıyor?

Özel, yasaların uygulanmasındaki temel sorunları ise şu şekilde sıraladı: “Projelendirme, dosyaların ilgili kurumlarda ivedi şekilde değerlendirilememesi, koruma planlarının yapılmaması veya süreçlerinin uzaması bürokratik sürecin yavaş olmasında en temel etkenler. Bunların yanında yetkili kurumların koruma anlayışlarının ortak bir paydada olmaması, koruma konusunun önceliklendirilmesine ilişkin zorluklar, nitelikli personel eksikliği, mirasçılar arası anlaşmazlıklar ve buna bağlı olarak uzayan hukuki süreçler de tescilli yapıların tekrar kazanılamamasında etkili.”

“Fon ve hibeler yeterli değil”

İnşaat sektöründe maliyetlerin artmasının özel mülkiyetteki yapıların ihyasına engel olduğunu söyleyen Özel, “Mevzuat, mülkiyet hakkına ilişkin sınırlar çizmekte ancak İstanbul özelinde yaklaşık 36 bin tescilli yapının olduğu ve bunların birçoğunun metruk olmasa da bakım ve onarıma ihtiyacı olduğu düşünülürse mali yüklerin azaltılması için kurumların sağlamış olduğu fon ve hibelerin yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. Fon ve hibelere başvuru süreçlerinin zorluğu ve az sayıda yapının ihtiyacına karşılık vermesi de önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor” dedi.

“Yağış ve rüzgarla yıkılabilecek yapılar var”

Yapının özgün özelliklerinin korunması için restorasyonun önemini vurgulayan Özel, İstanbul’un deprem gerçeğine de dikkat çekti: “Metruk yapılara ilişkin en büyük sıkıntı, müdahale edilmediği takdirde geri dönüşü mümkün olmayan kayıpların oluşması. Metruk yapılar İstanbul gibi deprem bölgelerinde küçük bir sarsıntı ile yıkımla karşı karşıya kalabilir hatta herhangi bir sarsıntı dahi olmadan rüzgârlı bir hava ya da yoğun bir yağışın ardından yıkım oluşabilir. Hızlı ve yerinde müdahale, olası tehlikelerin önüne geçmenin yanı sıra yapının özgün detaylarıyla korunmasına imkân vermesi açısında hayati bir önem taşıyor” şeklinde konuştu.

Süreç nasıl işliyor?

Koruma tescilli metruk yapıların restore edilip korunması için işletilen süreci, yani işin mutfağını ise Özel şu şekilde anlattı: “İstanbul genelinde yürüttüğümüz envanter çalışmalarının önemli bir ayağını metruk yapılara ilişkin denetimler oluşturuyor. Bu denetimlerde detaylı olarak inceleyip sorunlarını belirlediğimiz yapıları ayrı bir başlık altında toplayarak bir tespit föyü oluşturuyoruz. Yapının mimarisi ve tarihine ilişkin verileri de içeren bu föylerde İlgili Koruma Bölge Kurulu kararlarını tarayıp koruma grubu, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin durum bilgisini de kontrol ediyoruz. Metruk yapılarda can ve mal güvenliği sağlanmasına yönelik askı iskelesi, güçlendirme ve güvenlik iskelerinin bulunması hususu başta olmak üzere projelerinin hazırlanması gerekliliği 2863 sayılı yasa kapsamında hem mülk sahiplerine hem de ilgili tüm kurumlara bildiriliyor. Halihazırda onaylı projeleri bulunan yapılar içinse ivedi olarak restorasyon uygulamasının başlatılması çağrısında bulunup tüm sürecin takibini yapıyoruz.”

“Öncelikle kamuoyunda farkındalık sağladık”

Yapımı 1901’e tarihlendirilen Art Nouveau stiliyle inşa edilen ve İstiklal Caddesi ile özdeşleşen Botter Apartmanı ise koruma kararı olmasına rağmen metruk kalan yapılar için bilinen bir örnek. Apartmanın belgeleme çalışmaları ve restorasyon projesinin Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanmış olsa da uygulamanın bir türlü gerçekleştirilemediğini belirten Özel, “Özellikle cephesinde yer alan bezemeler ve mimari öğeleriyle korunması gereken eşsiz bir yapı olmasına karşın 30 yılı aşkın bir süredir kaderine terk edilmişti. Yapının ön cephe konservasyonunu gerçekleştiren İBB Miras’ın çalışmaları, konuyla ilgili kamuoyunda farkındalık oluşmasına önemli bir katkı sundu. Akabinde yapılan görüşmeler neticesinde İBB ile mülk sahibi arasında imzalanan kiralama protokolüyle yapının restorasyon süreci başladı. Oldukça kısa bir sürede hayata geçirdiğimiz restorasyon uygulamalarını, İBB Miras’ın açık restorasyon ilkesi ile ele alıp tüm süreci şantiye ziyaretlerimize katılan İstanbulluların tanıklığıyla şeffaf bir şekilde yürütmeye özen gösterdik. Restorasyonu tamamlanan zemin kat “Düşler Hakikatler” sergisi ile 16 Nisan’da kapılarını açacak. Birinci katta ise Cumhuriyet coşkusuyla projeler yürütecek olan 100. Yıl Çalışma Ofisi yer alıyor. Bu katlarda birbirinden değerli buluşmaların heyecanı yaşanırken diğer katlardaki restorasyon çalışmalarımız aynı titizlikle devam edecek” dedi.

 

 

Tek sorun bürokrasi ve ekonomi

Feridun Çılı

Tarihi eser ve restorasyon uzmanı Prof. Dr. Feridun Çılı; Türkiye’de tarihi yapıların restorasyonundaki tek sorunun ekonomik ve bürokratik sorunlar olduğunu söyleyerek, “Tarihi bir binanın yıkılıp yeniden yapılması yerine restore edilerek korunması hem daha kolay hem de daha etkili bir çözüm. İstanbul’un kültürel mirası denilince sadece camiler, saraylar ve anıtsal yapılar akla gelmemeli. Osmanlı’dan Cumhuriyete farklı dönemlere ait sivil mimariye ait birçok tarihi yapı var. Bu yapıların korunması da İstanbul’un kent kimliğini korumasında önemli katkı sağlar. Koruma kararı olmasına rağmen metruk olan yapıların bu durumda olmasında en büyük sorun, yapıların sahiplerinin maddi yükümlülüklerden dolayı bu yapıların bakımını sağlayamaması ve bürokratik süreçler. Yoksa Türkiye’de tarihi binaların restore edilmesi ve korunması için güncel teknikleri bilen uzman yeteri miktarda mevcut” şeklinde konuştu.

 

 

Kaynak: 24 Saat Gazetesi

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.