Serra TAYLAN
Uluslararası Bipolar Bozukluklar Derneği’nin verilerine göre dünyada 60 milyon, Türkiye’de ise 2 milyondan fazla insan “bipolar bozukluk” ile mücadele ediyor. Bu bireylerin çoğu uzun yıllar boyunca psikiyatri ilaçları ile toplumsal yaşamlarını devam ettirmeye çalışırken sosyal yaşamda da büyük sorunlar yaşıyor.
Bipolar, bir kişinin uzun süreli aşırı coşkunluk (mani), aşırı üzgünlük (depresyon) veya her ikisini birden deneyimlediği bir duygudurum bozukluğu. Kişi çok mutluyken birden çöküş haline geçebiliyor. Çevresel koşullar da bu durumun tetikleyicilerinden. Hastalık sadece bireyler için değil aileleri için de büyük bir mücadele gerektiriyor.
Üniversite öğrencisi, yüzde 40 engelli raporu olan Deniz Ulaş Ayvaz da “bipolar bozukluk” ile mücadele eden milyonlarca insandan biri. Bugün 22 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Ayvaz, bipolar bozukluk ile 5 yaşındayken tanışmış. O günden beri psikiyatri ilaçları ile tedavi görüyor.
Çocukluğundan beri toplumda kendisi için yaratılan engellerle başa çıkmaya çalıştığını ifade eden genç; çevresi, arkadaşları ve kimi zaman da öğretmenleri tarafından zorbalıklara maruz kaldığını anlattı. Yaşadığı tüm zorluklarda en büyük destekçisi ise annesi…
Deniz Ulaş Ayvaz yaşadıklarını şu sözlerle aktardı; “Ben 5 yaşımdan beri bu hastalıkla mücadele ediyorum. Hastalığımın en büyük özelliği duygu durumumdaki ani değişiklikler. Aniden mutlu olabilirken aniden depresif bir yapıya girebiliyorum. Annem beni tek başına yetiştirdi. Beni evlatlık almış. Bu hayattaki en büyük şansım annem. Evlatlık aldığında hastalığımı bilmiyormuş. Beni çok sevmiş. Hastalığımı öğrenince de benden vazgeçmemiş. Beni yetiştirmek için çok büyük mücadeleler verdi. Benimle savaştı, benimle ağladı, benimle güldü. Sorsanız ben bu hayatta en çok neyi istiyorum diye, sevgi istiyorum… Çünkü insanlar normal dışı diye addedilen kişilere karşı garip bir önyargıya sahip. Kimi sizi zayıf görerek ezmeye çalışıyor kimi de anlamsız şekilde acıyor ve bu acıma hissini iliklerinize kadar hissettiriyor.”
“Ben acınmak ya da dışlanmak istemiyorum ama bana sunulan arkadaşlıklar sadece bu iki çerçevede kaldı. Normal bir bireyim. Sosyal ilişkiler kurmak isteyen, toplumun bir parçası olarak geleceğe dair hayalleri olan bir gencim. Engelli olduğumu gizleme gereği duymadım hiç. Bu benim gerçeğim ama karşımdaki fark etmese de söylediğim an bakış açısı değişiyor. Zor bir insan mıyım? Zaman zaman. Normal karşılanmamak benim hastalığımın tetikçisi. Sevilmemek, itilmişlik hissini yaşatmak bazen beni çok üzüyor. Aksini söylemek isterdim ama ne yazık ki bu durumlarla karşılaşıyorum. Şimdi bir yol var önümde, üniversiteden mezun olduğumda mesleğimi başarılı bir şekilde yapmak istiyorum. Bunun için önümdeki tek engel ise insanların kararmış yürekleri.”
İzmir’de yaşarken üniversite için Elazığ’a taşındıklarını belirten Deniz Ulaş Ayvaz’ın en büyük sıkıntısı kendi deyimi ile “dışlanmak”
”2002 yılından üniversiteyi kazandığım 2022 yılına kadar İzmir’de yaşadık. Herkesin ‘Başaramaz’ demesine rağmen üniversiteyi kazandım ve Elazığ’a taşındık. Çok büyük bir mutluluk duymuştum. Yeni arkadaşlar, yepyeni bir şehir, güzel bir ortam hayal ettim ama daha okula başlamamın ilk aylarında arkadaşlarım tarafından dışlandım. Genç bir insanım. Elbette herkes gibi sosyal bir ortamım olsun arkadaşlarım olsun istedim. Hepsinden önemlisi ‘saygı’ görmek istedim. Ancak çok sıkıntı yaşadım. Arkadaşım olmadı. Hatta hocalarım tarafından bile dışlandığımı hissettim. Elbette farkındayım, kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama sevgiden önce saygı istedim. Bazı duygu iniş çıkışlarıma rağmen normal bir bireyim. Bunun fark edilmesini istiyorum.”
Deniz Ulaş Ayvaz, benzer durumda olan bir çok insanın ‘sosyal zorbalığa’ uğradığını belirterek, “Bizler özel durumları olan insanlarız. Okuyor, düşünüyor, öğreniyor, üretiyoruz. Bizi farklı kılan tek şey duygu durumlarımızdaki ani değişiklikler. Bunu tetikleyen şeyler de mutsuzluk ve yoksunluk hissi. Ancak ne yazık ki çoğu insan bunu görmüyor. Bizleri kendi egolarını tatmin edecek bir meta olarak görüyorlar. Kimi küçümseyerek, kimi ezmeye çalışarak… Ne yazık ki bunun bir çok örneğini yaşıyoruz” dedi.
Anne Reyhan Ayvaz da oğlunun rahatsızlığı ile mücadele ederken toplumun sırtına yüklediği ‘sosyal zorbalıkla’ mücadele ettiği gerçeği ile oğlu ilkokula başladığında yüzleşmiş. Öğretmeninin ‘Bu çocuktan bir şey olmaz‘ dediği cümle tokat gibi çarpmış yüzüne. Oğlunun üniversiteyi kazanmasının bir ödül olduğunu düşünen anne Ayvaz, oğlunun mücadelesinde ona tüm gücü ile destek olduğunu belirterek şunları söyledi; “Oğlum hastalığının bilincinde. En güzel yanı aradan geçen zamanda hakkını aramayı öğrendi. İlaçlarını düzenli kullanıyor, aktif bir hayatı seviyor. Küçük yaşlarından bu güne oğlumun hep destekçisi oldum. Ne ondan ne de mücadeleden vazgeçtim.”
Erken yaşta teşhisin ve tedavinin önemli olduğunu belirten anne Reyhan Ayvaz, ”Bu hastalığa sahip insanlar anormal ya da öcü gibi algılanabiliyor. Benim oğlumu hırçınlaştıran, üzen, zaman zaman dibe çeken şey sevgisizlik. Arkadaş olmak istiyor. Kurduğu arkadaşlıklarda ya dalga geçildi ya da kandırıldı. Bu kadar hassas bir terazideyken çocuğumun ruh sağlığını korumak zor oluyor. Çünkü sevgi ve düzenli bir hayat Deniz gibi hastalar için en iyileştirici ilaçlardan. Ben bir anne olarak bunun acısını çok yaşadım. Oğluma yansıtmamaya çalıştım ama içimde hep bir yara oldu. Deniz çok saf, çok zeki ve halis niyetlerle yaklaşıyor insanlara. Karşılığında horlandığını hissedince hırçınlaşıyor. Benim için en önemli şey onun sağlığı. Bu durumu yaşayan belki binlerce çocuğumuz var. Yetişkin yaşlarda hatta belki bir ömür bu durumla baş etmeye çalışan insanlar var. Toplumun bu bilinçle yaklaşması gerekiyor. Elbette zor bir durum ama aşılmayacak bir şey değil. Yeter ki insanımız yapıcı yaklaşsın” diye konuştu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.