Gemi yapımı, bakımı ve onarımının önemli bir bölümünün yapıldığı Tuzla’da bulunan 83 tersanede, yaklaşık 25 bin kişi çalışıyor. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında 1969 yılında kurulan Tuzla Tersaneler Bölgesi, Haliç (Hasköy-Balat-Fener) ve Boğaz (Kuruçeşme-Beykoz-Çubuklu) civarında yer alan özel tersanelerin Tuzla Aydınlı Mahallesi’ne taşınmasıyla oluşturuldu.
Kara taşımacılığında yakıtta çevre dostu düzenlemeler ön plandayken, deniz taşımacılığında bu durum ihmal ediliyor. Gemilerde kullanılan yakıt, ham petrolün işlenmesinden arta kalan katı atıklardan elde edilmesinden dolayı atık mazot ve hidrolik yağ kullanılması, denize ve çevreye ciddi zarar veriyor. Tersaneler ve çevresinde artan deniz kirliliği, deniz salyası adı verilen müsilajla birlikte daha fazla kirliliğe neden oluyor.
Tersaneler, kötü çalışma koşulları, düşük ücret ve iş cinayetleriyle de sık sık gündemde. Tuzla tersanelerinde ağır iş koşullarında düşük ücretle çalışan işçiler, ölümle burun buruna geliyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin 2020 yılı iş cinayetleri raporuna göre, son 8 yılda hayatını 226 işçi yaşamını yitirdi.
Tersane işçilerinin çalışma koşulları ve karşı karşıya kaldıkları sorunları, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk İşçileri Sendikası (Limter-İş) Başkanı Kanber Saygılı ve çalışan işçilerle konuştuk.
“Seri iş cinayetleri yaşanıyordu”
Tersanelerde meydana gelen iş kazaları ve kaza sonrası yaşanan ölümlere dikkat çekmek amacıyla 2008 yılında gerçekleştirilen “yaşam grevi” eylemini anımsatan Limter-İş Sendikası Başkanı Saygılı, şunları söyledi:
“İşçilerin sigortası yoktu. Yoğun çalışma temposu ve sosyal güvencesizlik şartları altında işçiler kıyıma uğruyordu. Taşeronluk sisteminde işçilerin ölümlerinin üstü kapatılıyordu. Seri iş cinayetleri yaşanıyordu. Biz bunu ulusal ve uluslararası alanda teşhir ettik. Bu eylemle işçilerin çeşitli haklarını almasını sağladık.”
‘İşçiler, meta olarak görülüyor’
Koronavirüs (Kovid-19) salgını dönemi boyunca işçilerin iş sağlığı önlemlerinin alınmadan çalıştırıldığını aktaran Saygılı, işçilerin salgın ve geçim derdi arasında tercih yapmak zorunda bırakıldığına dikkat çekti. Patronların işçileri “meta” olarak gördüğünü söyleyen Kanberli, sık sık iş cinayetleri yaşandığını bildirdi. Saygılı, “İşçiler, boğulma, ezilme, yüksekten düşme, patlama, yanma, kalp krizi ve nesne çarpması sonucu ölüyor. İşçiler, açık denizde kuralsız ve güvenlik önemleri alınmadan çalışmaya maruz kalıyor” dedi.
“Tersanelerde yaşanan ölümlerin sorumluları yargılansın”
İş kazalarının temel nedeninin taşeron sistemi olduğuna işaret ederek, bu sistemin son bulması gerektiğinin altını çizen Saygılı, taşeron sisteminin panzehrinin örgütlenmek olduğunu vurguladı. İşçi sağlığı ve güvenliğinin alınması gerektiğini belirten Saygılı, “Toplama kamplarından farksız olan tersanelerde yaşanan ölümlerin sorumluları yargılansın. İşçilerin güvenliği alınsın. Her tersanede sağlık ekipmanı sağlansın. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılarak, taşeronluk sistemine son verilsin” taleplerinde bulundu.
Ölümlerin üstü kapatılıyor
Tersane işçilerinden evli ve 2 çocuk babası olan Barış Atar, çalıştığı 4 yıl boyunca birçok kazadan şans eseri kurtulduğunu paylaştı. Alınan güvenlik önlemlerinin yetersiz olduğunu aktarıp çalışma koşullarından şikâyet eden Atar, “Kum ile eski boyanın sökümünü yapıyoruz. Elektrikte çarpabilir, yüksekten düşebiliriz. Sürekli ortamdaki kimyasal gazlara maruz kalıyoruz. Vücudumun çeşitli yerlerinde, deride aşınma, yıpranma, zedelenme var. Bu kimyasal maddelerin sürekli kullanılmasından kaynaklanıyor” diye konuştu.
Yaşanan ölümlerin üstünün kapatıldığını, taşeronluk sistemiyle asıl sorumluların aklandığını belirten Atar, sözlerini şöyle tamamladı:
“Tersaneler, taşeron firmalarla anlaşıp, işçi ihtiyacını karşılıyor. Eğer bir işçi iş kazası sonucu hayatını kaybederse, işçinin yakınları taşeron şirket ile muhatap olmak zorunda kalıyor. Ana firma, taşeron firma üzerinde baskı kuruyor, taşeron firma da işçi üzerinde baskı kuruyor. Böylelikle işçinin bir değeri olmuyor. Bu sistem yıllardır uygulanıyor.”
Yabancılara ağır iş, düşük maaş…
Tersane işçilerinden Tehari Rahim, vatandaşı olduğu Afganistan’da yaşanan siyasi kriz ve işsizlik nedeniyle 2 yıldır geldiği İstanbul’da çalıştığını aktardı. Günde 12 ile 15 saat arasında çalıştıklarını söyleyen Rahim, “Buraya taşeron bir firma aracılığıyla alındım. Tersanede yatıp kalkıyorum. Dışarda gezmeye fırsatım olmuyor. Tersanenin içinde yabancılar ve Türk vatandaşları arasında ayrım yapılıyor. En ağır işleri yabancılara yaptırıyorlar. Yine en düşük maaşı yabancılar alıyor” sözleriyle yaşadıkları sıkıntıları dile getirdi.
“Sefalet koşullarına karşı mücadele”
Geçim sıkıntısı nedeniyle Bingöl’den İstanbul’a gelen Ramazan Kalkan da, 3 yıldır tersanede çalışıyor. Denetimlerin olmamasından dolayı birçok işçinin sakat kaldığını belirten Kalkan, kendisi başta olmak üzere birçok işçinin iş kazası geçirmesine rağmen hastaneye götürülmediğini bildirip çalışma şartlarına dair şunları söyledi:
“10 dişi kırılana, 4 gün rapor veriliyor. Vakaların artmasının bir önemi yok. Nasıl olsa denetim yok. Borcu harcı olanlar sefalet koşullarında çalışmaya mahkûm ediliyor. 12 saat boyunca ağır iş koşulları altında çalışmanın ücreti 3 bin 100 lira. Kimin sağ kaldığı, kimin öldüğünü kimse pek önemsemiyor. İşçilerin örgütlenmesi ve bu sefalet koşullarına karşı mücadele etmesi gerekiyor.”
HABER : MEHMET HALİT ÇETİNBAŞ / İSTANBUL – ARAŞTIRMA YAZISI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.