DOLAR 34,2150 -0.03%
EURO 37,5392 0.13%
ALTIN 2.888,580,68
Ankara
23°

KAPALI

Devlet korumasındaki çocuk ve gençler ötekileştiriliyor
  • 9.Köy
  • Genel
  • Devlet korumasındaki çocuk ve gençler ötekileştiriliyor

Devlet korumasındaki çocuk ve gençler ötekileştiriliyor

Devlet koruması altında yetişen çocuk ve gençler etiketlenme, dışlanma ve hak ihlallerine maruz kalıyor. Bu çocuk ve gençlerin korumadan çıktıktan sonraki yaşantıları da hiç kolay olmuyor. Özellikle pandemi ve deprem döneminde sıkıntılar yaşayan koruma altındaki çocuk ve gençlerin yaşadıkları sorunları, onların yaşamının kolaylaştırılması için çabalayan Hayat Sende Derneği Genel Koordinatörü Rümeysa Bozdemir ile konuştuk.

ABONE OL
6 Haziran 2024 13:23
Devlet korumasındaki çocuk ve gençler ötekileştiriliyor
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Songül Karadeniz

TÜİK’in İstatistiklerle Çocuk 2023 verilerine göre, devlet bakımı altındaki çocuk sayısı 14 bin 435. 2017’den bu yana sadece 249 kişilik bir artış var. Koruma altına alınmadan aile yanında destek verilen çocuk sayısı ise 2017’de 104 bin 729 iken bu sayı 2023’te 160 bin 647’ye ulaştı. Aileye döndürülen çocuk ve koruyucu aile yanında destek sağlanan çocuk sayılarında artış, evlat edindirilen çocuk sayısında ise azalma eğilimi fark ediliyor. Ayrıca koruyucu aile sayısının 2017’den 2023’e 2 kat artarak 8 bin 164’e ulaştığı göze çarpıyor.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi 14 Eylül 1990 tarihinde imzaladı; sözleşme 4 Mayıs 1995’te yürürlüğe girdi. Türkiye yaklaşık 30 yıldır sözleşmenin tarafı ama çocukların yarısından fazlası hakları konusunda bilgi sahibi değil.

TÜİK’in Türkiye Çocuk Araştırması 2022 raporuna göre, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni duyduğunu belirten 13-17 yaş grubundaki çocukların oranı yüzde 45,1

Tecrübelerinden yola çıkarak dernek kurdular

Koruma altındaki çocukların desteklenmesini amaçlayan Hayat Sende Derneği, koruma altında yetişen bir grup genç tarafından 2007 yılında kuruldu. Dernek, koruma altındaki çocuk ve gençler ile korumadan ayrılan bireylerin karşılaştıkları zorlukların önlenmesi için uygulama ve politikalar geliştirilmesini amaçlıyor. Derneğin hazırladığı “Doğru Sözlük”, farkında olmadan dile yerleşen ayrımcı ifadelerin kullanımının azaltılmasını hedefliyor. Örneğin, “evlat edinme” yerine kullanılan “evlatlık alma” gibi ayrımcı söylemlerin, zaten zor bir süreç geçiren çocuk ve gençlerin daha fazla travmatize olmasına yol açtığı belirtiliyor.

Kurum bakımında yetişen çocuk ve gençlerin hayata bir aile ya da ebeveyn yanında hazırlanamamasının temel risklerin başında geldiğini belirten Hayat Sende Derneği Genel Koordinatörü Rümeysa Bozdemir, şunları ifade etti:

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi her çocuğun bir aile yanında hayata hazırlanma hakkı olduğunu söylüyor ama kurum bakımında yetişen çocuk bu haktan mahrum kalıyor. Burada bahsedilen ailenin illa biyolojik aile olması şart değil. Koruyucu aile ya da evlat edinen aile de olabilir. Önemli olan çocuğa düzenli sevgi sunacak, bireysel ilgi sunacak bir yetişkinin varlığı. Dolayısıyla ilk sorun aslında kurum bakımının yapısı. Bunda bazen yanlış anlaşılma olabiliyor yani kurumdaki personeller çocuklara iyi mi gelmiyor, iyi mi davranmıyor, yeterli mi değil gibi… Burada kurum bakımının kendisi sorunun temelini oluşturuyor. Dünyanın en iyi personelini de koysanız kurum bakımı, nihayetinde kurum bakımıdır. Mekanik bir sistem yani. Çocukların belli saatte uyuduğu, belli saatte uyandığı, belli sayıda çocuğun bir arada kaldığı ve çocuğun bireyselliğinin çok fazla ön plana çıkamadığı bir sistem.”

“Bir personelin 7 çocuğun ihtiyacını görmesi mümkün değil”

Rümeysa Bozdemir, geçmiş yıllara göre kurumda koşullar iyileşse de sistemin hala ideal seviyede olmadığına dikkat çekti.

Daha önceki 20-25 çocuğun birlikte kaldığı kışla, koğuş tipi bakım evlerinin son 10 yılda imkanlar açısından görece daha olumlu olan çocuk evlerine dönüştürüldüğünü ifade eden Rümeysa Bozdemir şunları ekledi:

Çocuk evleri 7 ila 10 civarında çocuğun bir evde kaldığı ve çocuklara vardiyalı olarak bakım personellerinin baktığı, yemek, temizlik, hijyen gibi ihtiyaçlarıyla ilgilendiği, bir grup sorumlusunun da çocukların eğitim, gelişim ve benzeri ihtiyaçlarıyla ilgilendiği bir sistem. Kurum bakımının fiziksel koşullarında iyileşme var ama çocuğun bireysel bir ilgi, rehberlik alamama hikayesi değişmiyor. Sayıyı ne kadar azaltırsanız azaltın bir bakım personelinin 7 çocuğun birden ihtiyacını, 7 çocuğun birden gönlünü görmesi mümkün değil. 7 çocuğun 7 ayrı dünyası, 7 ayrı isteği, 7 ayrı huyu var ve bu en az 7. Bu sayı 7 ila 12 arasında değişiyor. Bir bakım personelinin bunlara karşılık verebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla fiziki koşulları ne kadar iyileştirirseniz iyileştirin kurum bakımı, çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalıyor.

“Medya ön yargıları pekiştiriyor”

Toplumda var olan ön yargıların koruma altında yetişen çocukların eğitim ve sosyal hayattan dışlanma riskini arttırdığını da ifade eden Bozdemir, medyanın da bu konuda pekiştirici etkisi olduğunu şöyle değerlendirdi:

Toplumda koruma altında yetişen çocuk ve genç dediğimizde insanların aklında genelde suça meyilli, sorunlu, şımarık, haylaz, tembel ve çalışmak istemeyen kişi profilleri canlanıyor. Bu profillerin canlanmasında gördükleri birkaç münferit olumsuz örneğin etkisi olabilir ama aynı zamanda medyanın yönlendirici etkisi de var. Dizi ve filmlerde koruma altında yetişen bireyler genelde sorunlu olarak gösteriliyor; ya fazla haylaz ya fazla başıboş ya da çok travmatik, acı dolu bir hikayesi var.

Dizilerin olumsuz etkileri 

Televizyonlarda yayınlanan dizilerde koruma altında yetişen çocukların olumsuz gösterildiğinin altını çizen Bozdemir şu örnekleri verdi:

Örneğin, Kırgın Çiçekler dizisi vardı. Dizide koruma altında yetişen kız çocukları istedikleri yerlerde, istedikleri şeyi yapabilen hiçbir kurala tabi olmayan çocuklar gibi gösteriliyordu. Oysa öyle değil. Çocuk koruma sisteminin kendi içinde bir kurallar silsilesi var. Suskunlar dizisinde de çocuklar cezaevine giriyor. Yetiştirme yurdu vb. yerler gösteriliyor ve oradaki çocuklar işkence görüyordu. Bu kurumları sürekli şiddet görülen yerler olarak lanse ediyorlar. Kurum bakımında olup fiziksel ya da herhangi başka bir şiddet türünü yaşamış çocuk yoktur diyemeyiz çünkü orası yetişkinlerin çocuklarla ve çocukların birbiriyle etkileşiminin olduğu bir sistem ama bu demek değil ki koruma altındaki her çocuk böyle ağır şeyler yaşıyor.

Hayat Sende Derneği’nin Alternatif Bakım Platformu’nda derlediği medyaya dair verilere göre koruma altında yetişen çocuklara ilişkin etiketleyici ifade içeren haber sayısı yerel ve ulusal basında toplam 58. Medyanın kamu üzerindeki etkisi etiketleyici ifadelerin toplumdaki kullanımını da yaygınlaştırıyor.

“Ön yargılar nedeniyle çok ciddi uyum problemleri yaşanıyor”

Koruma altında yetişen çocuk ve gençlere yönelik olumsuz söylem ve ön yargıların onları eğitim ve iş hayatından uzaklaştırdığını vurgulayan Rümeysa Bozdemir, bireylerin bu etiketlenme sonucunda çok ciddi uyum problemleri yaşadığını şöyle ifade etti:

Toplumun kendilerine bakış açısı nedeniyle onlar da bu rolü benimseyebiliyor. Yani diyor ki benden beklenen bu, zaten beni sorunlu olarak görüyorlar… Çocuk bunu içselleştirebiliyor ve uyum sağlamakta güçlük yaşayan çeşitli sebeplerle dışlanan gençlere dönüşebiliyor.”

Devlet korumasındaki bireylere yönelik etiketlenmenin yerel olmaktan öte evrensel bir sorun olduğuna da değinen Rümeysa Bozdemir, “Bugün Amerika’ya da İngiltere’ye de gitseniz çocukların etiketlenme sorunu devam ediyor. Bir şekilde hayata aile yanında hazırlanamayan devlet korumasındaki çocuklar, dünyanın her yerinde etiketleniyorlar. Ancak toplumda özellikle genç nesille birlikte hassas gruplara karşı duyarlılık biraz olsun arttı. Artık insanlar, genç alanına da hayvan haklarına da kadın alanına da daha duyarlı” diye konuştu.

Eğitime erişim ve barınma sorunu

Hayat Sende Derneği’nin 6 Şubat 2023 Deprem Sonrası Faaliyet Raporu’na göre görüşülen koruma altındaki gençlerin ihtiyaçlarının başında eğitime erişim için bilgisayar ihtiyacı geldi. Deprem sürecinde yüz yüze eğitimlere ara verilerek online eğitimlere geçilmişti. Derneğin görüştüğü depremden etkilenen koruma altındaki 162 öğrencinin, online eğitim için bilgisayar ihtiyacı oldu. 59 gencin ise barınma sorunu yaşadığı gözlendi.

Bu verilerin, çocuk koruma sisteminin afetlere hazırlıkla ilgili kendini geliştirmesi gerektiğini gösterdiğini belirten Rümeysa Bozdemir şu örnekleri verdi:

Asıl sıkıntı pandemide yaşandı. Pandemi döneminde koruma altındaki üniversite öğrencileri barınma sorunuyla karşı karşıya kaldı. KYK yurtlarının karantina bölgelerine alınması o dönemde koruma altındaki üniversite öğrencilerinin nerede kalacağı sorununu gözden kaçırdı. Normalde 18 yaşını geçen koruma altındaki bir üniversite öğrencisi KYK yurtlarında kalıyor.

Pandeminin ilk şokunda KYK yurtları bir anda boşaltıldı. Kaldığı kuruluşa dönmek isteyenler kuruluşun koşullarının uygun olmaması sebebiyle dönüş yapamadı. Bazılarıysa kuruluşun şartları, kuralları uygun olmadığı için dönemedi. Bunlar toplu bakım kuruluşları olduğundan dışarıdan gelecek bir virüs tüm kuruluşu etkilerdi, bu yüzden giriş çıkışlar kapatıldı. Yaklaşık 1.5 sene boyunca kuruluştaki çocuklar neredeyse hiç dışarı çıkmadan, sürekli bir karantina altında kaldı. Orada kalan üniversite öğrencisi de aynı karantina koşullarına tabi oldu.

Pandemide alınan ders depremde uygulandı

Depremde bir nöbetçi KYK belirlenip gençlere orada konaklama imkanı sağlandığını belirten Rümeysa Bozdemir, barınma sorunu iyileşse de bilgisayara erişimin her 2 dönemde de zorluk yaşattığını vurguladı. Ülke genelinde online eğitime erişim için yaşanan bilgisayar ihtiyacının koruma altındaki bireylerin de eğitime katılımını çok olumsuz etkilediğini, birçoğunun bilgisayara erişemediğini, bunun da eğitimde eşitsizliği beraberinde getirdiğini ifade etti.

Bozdemir, “Bilgisayara erişimi olmayan öğrenciler, eğitime erişimde de güçlük yaşadı. Eğitime erişim sadece derse girememek değil. Telefondan da giriyor ama artık tüm ödevlerin online iletilmesi isteniyor. Bunu iletmekte güçlük yaşayanlar oldu. Mimarlık, mühendislik okuyanların çizim yapması için daha ileri düzeyde bir bilgisayar kullanmaları gerekiyordu. Bu hem pandemi hem de deprem döneminde bir güçlük olarak karşılarına çıktı” diye konuştu.

Koruyucu ailelik prosedürleri bilinmiyor

Depremden sonra koruyucu ailelik başvurularındaki yoğun artışın duygusal reflekslerden ve bu alandaki yanlış bilgilerden kaynaklı geçici bir etki olduğunu ifade eden Bozdemir, “Kurum bakımındaki çocuk sayısı 14 bin… 450 bin kişi başvurdu. Bunların yarısının yarısı bile ciddi olsaydı kurumlarda çocuk kalmazdı. Kimisi ‘Ben çocuğa 5 ay bakayım sonra anne-babası bulununca ya da durumu düzelince geri vereyim’ diye düşündü.  Başvuranların yaşları tutuyor mu, düzenli gelirleri var mı, asgari şartları karşılıyor mu? Bunlara bakılmadan, e-devlet üzerinden başvurular yapıldı ama belgeler istendiğinde getirmediler, tanıtım toplantısı olduğunda katılmadılar. Hatta tanıtım toplantısına ‘ben buradan çocuğu alıp gideceğim’ diye gelenler olmuş. Bunun bir prosedürü var diye anlatınca toplantıdan ayrılan aileler de olmuş. Bu süreçteki olumlu yön ise koruyucu aileliğin duyulması oldu.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.