Oğuzhan Özcan / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos
Türkiye’de doğum oranları her geçen yıl düşmeye devam ediyor. TÜİK verilerine göre toplam doğurganlık hızı 2024 yılında 1,48’e gerileyerek, Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesine indi. Bu oran, nüfus yenilenme düzeyi olan 2,1’in oldukça altında kalırken, uzmanlar düşüşün arkasında ekonomik zorluklar, yaşam maliyetlerindeki artış, iş güvencesizliği ve değişen toplumsal değerlerin yattığını belirtiyor. Genç çiftler için ise tablo daha somut; kira, gıda ve eğitim masrafları çocuk sahibi olma kararını doğrudan etkiliyor. Yüksek enflasyon ve belirsizlik ortamı, çiftlerin çocuk kararlarını ertelemelerine neden oluyor.
Çocuk sahibi olmayı planlayan Tolga Avcı, yaşadığı kaygıyı “Eşimle çocuk sahibi olmak istiyoruz ama kiralar, gıda fiyatları, okul masrafları derken gözümüz korkuyor. Çocuğu dünyaya getirmek kolay, ama ona iyi bir gelecek sunmak için şimdiki şartlar yeterli değil” sözleriyle ifade ediyor.
Benzer kaygıları yaşayan bir başka isim ise bir çocuk babası olan Sinan Gür. İkinci çocuk ihtimalini dahi konuşamadıklarını belirterek, “Bir çocuğun masraflarını karşılamak bile zor. İkinci çocuk olursa, zaten zor yetiştirdiğimiz bütçeyi ikiye bölmemiz gerekecek. Mecburen bir şeylerden kısmak zorunda kalacağız” dedi.
Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Nüfusbilim Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt da Türkiye’nin de dünyadaki genel eğilime benzer şekilde doğurganlıkta hızlı bir düşüş yaşadığını belirtti.
Eryurt’a göre, geçmişte tarım toplumlarında çocuk sahibi olmak ekonomik avantaj sayılırken, günümüzde çocuk bakımı ve eğitiminin yüksek maliyetleri doğurganlığı azaltıyor. Eğitim maliyetlerinin artması, konut fiyatlarındaki irrasyonel yükselişler ve genç işsizliği çocuk sahibi olma kararlarını geciktiriyor.
Eryurt bu durumu açıklarken, “Gençler istediklerinden geç evleniyor ve planladıklarından daha az çocuk sahibi oluyor. Enflasyon verilerine baktığımızda en yüksek artışın hep eğitim ve konut kalemlerinde görüldüğünü fark ediyoruz. Bu durum doğrudan evlilik ve doğum kararlarına yansıyor” ifadelerini kullandı.
Hükümetin çocuk sahibi olan çiftlere yönelik nakdi destekler, faizsiz kredi imkanları ve esnek çalışma düzenlemeleri devreye girmiş durumda. 2025 yılı “Aile Yılı” olarak ilan edildi. Ancak Prof. Dr. Eryurt, bu adımların tek başına yeterli olmadığını belirterek şunları söyledi:
“Doğum oranlarını artırmayı hedefleyen yardımlar sınırlı ve geçici etkiler yaratır. Sorunun kökeninde ekonomik, sosyal ve kültürel faktörler var. Genç işsizliğini azaltmak, sosyal konut projelerini hayata geçirmek ve ebeveynlere kalıcı destekler sunmak şart. Politikaların istikrarlı ve güvenilir olması, çiftlerin geleceğe güvenle bakabilmesi açısından çok önemli.”
Uzmanlar, soruna kalıcı çözümler üretilmezse yalnızca nüfusun değil, toplumsal refahın da ciddi bir riskle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunuyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.