Basılı her gazete tarihten bir yaprak ama bizim ülkemizde o sayfaları yıllar sonra açıp baktığında insanın yüzü kızarıyor. “Roboski katliamı”, “Uludere Operasyonu” ya da adına ne derseniz deyin, 11 yıl önce Türk Hava Kuvvetleri uçakları, çoğu çocuk 34 sivili bombalayarak öldürdüğünde bazı gazeteler olayı basitleştirmeye, bazıları da gerekçe yaratmaya çalışmıştı:
“İnsafsız hava aracı (Akşam), Çok üzgünüz (Hürriyet), Sınırda vahim hata (Habertürk), 35 sivile bomba (Milliyet), Gediktepe sendromu kaçakçıyı vurdu (Sabah), Yanlış zaman yanlış yer yanlış müdahale (Türkiye), Terörist güzergâhına bomba (Yeniçağ), Terörist mi, kaçakçı mı? (Yeni Akit), Silah taşıyorlardı (Sözcü).”
BirGün, Cumhuriyet, Evrensel ve Radikal gibi gazeteler ise bu katliamı sorgulayan başlıklar atıp, suçlamaktan kaçınmamıştı. Fakat yaygın medya olayın peşine düşmediği, siyasi iktidar da görevini yapmadığı için saldırıyı aydınlatmak mümkün olamadı.
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, “TSK personelinin görevlerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi; dosyayı kapattı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu da hazırladığı raporda bombalama emrinin niçin ve kim tarafından verildiğinin üzerini örttü. Sonuçta dosya kapanıp gitti.
Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri, “Roboski katliamı”nı çağrıştıran yeni bir sivil cinayeti suçlamasıyla karşı karşıya. 20 Temmuz’da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarındaki Dohuk’un Zaho ilçesi Perek köyü yakınlarına düşen dört havan topu turist grubuna isabet etti; ikisi çocuk 9 kişi öldü, 23’ü de yaralandı. Irak merkezi yönetimi, bu katliamdan doğrudan Türkiye’yi sorumlu tuttu; BM Güvenlik Konseyi’ne şikayet etme kararı aldı. Türkiye ise saatler sonra yapılan açıklamalarla iddiaları reddetti; Dışişleri Bakanlığı açıklamasında “Türkiye gerçeğin açığa çıkması noktasında her türlü adımı atmaya hazırdır” denildi.
Bakanlık bile araştırma gereğini bile dile getirirken medyanın da hüküm vermeden habercilik yapması gerekmez mi? Ama öyle olmadı. Yaygın medya ilk andan itibaren “kumpas” ve “provokasyon” gibi iddialarla kaplandı. 21 Temmuz akşamı, CNN Türk ve Akit televizyonlarında “Suriye’ye operasyon öncesinde kumpas” konuşuluyordu. 22 Temmuz günü de internet siteleri ve Akşam: “Harekat öncesi kumpas”, Türkiye: “İran hazırladı PKK vurdu”, Yeni Akit: “ABD’nin piyonları Duhok’ta devrede” ve Yeni Şafak: “Duhok’ta ‘hesaplı’ tahrik” gibi başlıklarla hüküm vermişlerdi bile.
Halbuki Tahran’daki zirve sonrasında Suriye harekatının iyice zora girdiği belli. Suriye ordu güçleri de sınıra yerleşip PKK/PYD ile Türkiye arasında tampon oluşturmaya başladı. Ayrıca Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı operasyonlarının sürdüğü de biliniyor. Milli Savunma Bakanlığı, daha iki gün önce bile “Irak’ın kuzeyinde 17 Nisan 2022’de başlatılan Pençe-Kilit Operasyonu ile 290 PKK’lı teröristin etkisiz hale getirildiği” açıklamasını yaptı.
Kuşkusuz PKK saldırıda bulunmuş olabilir ama bir yanlışlık yapılması ve TSK’nın da bu olaydan sorumlu olması “ihtimali” de gözardı edilemez. Üstelik Irak yönetimi açıkça TSK’yi suçlarken ve Irak’ta Türkiye aleyhine protestolar yapılırken “kumpas” demek olayı açıklamaya yetmez. Zaten günümüz teknolojisiyle bombaların kaynağını bulmak çok zor olmasa gerek.
Doğru gazetecilik, kimseyi suçlamadan önce iki tarafın açıklamalarını ve uzman görüşlerini okura/izleyiciye ulaştırmak; sonra da gerçeğin açığa çıkması için önyargısız biçimde çaba harcamak; fail kim olursa olsun açıklamaktan, üzerine gitmekten korkmamaktır.
Kontrollü basın toplantısı
“Ankara-Bursa ve İstanbul-Bursa arasında demiryolu seyahati 2 saat 15 dakikaya inecek” haberini Anadolu Ajansı geçti. Sabah, Hürriyet, CNN Türk, Medyaport, T24’ün de aralarında bulunduğu gazete ve siteler de bu başlıkla aktardı haberi.
AA’nın haberi, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun Bilecik’in Osmaneli ilçesindeki şantiyede düzenlenen Hızlı Tren Hattı T04 tüneli ışık görme törenindeki konuşmasına dayanıyordu. İlk bakışta bu haberlerde bir sorun gözükmüyordu.
Cumhuriyet gazetesinin haberini okuyunca o haberlerin ne kadar eksik olduğunu anladım. Cumhuriyet, “Açılış kısmetse 2025’e” başlıklı haberinde Bakan Karaismailoğlu’nun sözlerini aktarmakla yetinmeyip, Bursa-Ankara Hızlı Tren Hattının temel atma törenini de incelemişti. Dönemin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı olan Binali Yıldırım, 23 Aralık 2012’de yapılan törende “Hattın 2016 yılında hizmete girmesi planlanıyor” demişti.
Aradan 10 yıl geçmişti ama Karaismailoğlu bu törende “Çalışmalarımızı hız kesmeden 7/24 sürdürerek, 2,5 yıl içinde bitireceğiz” diyordu! Cumhuriyet, iki törendeki iki bakanın konuşmalarını bir araya getiriyor, hattın açılışının yılan hikayesine döndüğünü, temel atarken 2016’da tamamlanacağı söylenen hat için şimdi 2025 tarihi verildiğine dikkat çekiyordu.
İki haberi birleştirince Cumhuriyet’in haberinin iyi bir gazetecilik çalışması, AA’nın geçtiği haberin ise sadece bir aktarma faaliyeti olduğu gözler önüne seriliyordu. AA’nın haberi salt konuşmayı aktararak, okura eksik ve yanıltıcı bilgi veriyordu.
Gazeteci, aktarmakla yetinmeyip bilgi birikimini, sorgulayıcılığını haberine yansıtır. Ama iktidarın çizdiği yolda ilerlemeyi alışkanlık edinenler uysal aktarıcılara döndü. Bırakın tören konuşmalarını aynen aktarmayı, Karaismailoğlu’nun 20 Temmuz’daki basın toplantısındaki soru cevapları bile basın müşavirinin kontrolünden sonra yayımladılar. Bu da gazetecilik zaafiyeti…
Tek cümleyle:
HABER : Faruk Bildirici
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.