Bir zamanlar semercisinden abacısına, bakırcısında kalaycısına birçok mesleği aynı çatı altında yaşatan ustalar, gelişen teknolojiyle unutulmaya yüz tutan sanatlarını gelecek kuşaklara aktaramamanın endişesini yaşıyor. Daha önceleri her bir dükkânda 5-6 çırağa işin inceliklerini öğreterek geleceğin ustalarını yetiştiren sanatkârlar, Antakya Uzun Çarşı’da gelişen teknolojiyle tarihe karıştı. Bir elin beş parmaklarını geçemeyen mesleklerinin son temsilcileri, mesleklerini dördüncü kuşaklara aktarmak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Önceki yıllarda dükkânları önünde oluşan kuyruğu azaltmak için 5-6 işçi çalıştıran sanatkârlar, şimdi çırak dahi bulamıyor. Tarihi çarşıda bir zamanlar mesleğin sayısız erbabının olduğu bölümde şu an da o dükkânlar, parmakla sayılır hale geldi. Sabahın erken saatinden itibaren çekiç seslerinin duyulduğu, kalaycı ateşlerinin yükseldiği, semerci ve hasırcı çıraklarının işlerini yetiştirmek için kıyasıya rekabet ettiği çarşıda, buna tanık olmak neredeyse imkânsız gibi… Mesleğinin inceliklerini çocuk yaşta öğrenen ve bunu ölünceye kadar dükkânında yaşatmaya çalışan ustalar, kapanan diğer dükkânlara inat işlerine dört elle sarılıyor.
Teknolojiyle halk, fabrikasyona yöneldi
Tarihi Bakırcılar Çarşısı’nda uzun yıllardır bakırcılık yapan Ali Azizoğlu, sözlerine bir zamanlar hemen her bakırcının önünde uzun kuyruklar olduğunu ve işleri yetiştirmekte güçlük çektiklerini anlatarak başlıyor. Teknolojinin gelişmesiyle halkın daha çok fabrikasyon malzemelere yöneldiğine değinen Azizoğlu, gelinen duruma ilişkin şu bilgileri veriyor: “Burada 3 kuşaktır mesleğimizi icra ediyoruz. Fakat her geçen gün bakıra ilgi azalıyor. Eskiden kazan, tencere, tepsi satarken, şimdi daha çok hediyelik eşyalar, cezve gibi malzemeleri satıyoruz. Hem bakırın pahalı olması hem de gelişen teknoloji bizim işleri de etkiledi. Bakır tencerelerde pişen yemeğin tadı farklı olur. Ama bizim inşalarımız bunu anlamıyor. İşin kolayına kaçıyor. Bakırcılık mesleğine rağbet olsaydı bizde mesleğimizin inceliklerini gelecek kuşaklara aktarırdık.”
Yeni neslin bakırcılığa ilgi duymadığına işaret eden Azizoğlu, “İsteyene işin inceliklerini öğretirim. Tek amacımız bakırcılık mesleğinin de diğer meslekler gibi tarihe karışmaması. Çırak bulamıyoruz. Çünkü genç kuşaklar bu işi bir gelecek kapısı olarak görmüyor. Yine de bu mesleği gelecek nesillere aktarmak için gayret göstereceğim” diye konuşuyor.
Üç kuşaktır kalaycı ama…
Kalaycılığın tarihin tozlu raflarındaki kitaplarda yer almaması için mücadele eden Nebil Muratoğlu, sabahın erken saatlerinde kurduğu ocakta ateşi körükleyerek başlıyor işe. Önüne gelen bakır tabak, tepsi ve kazanları ateşle buluşturan kalaycı Muratoğlu, mesleğinin kısa süre sonra yok olacağından endişeleniyor. Bakır malzemeleri parlatmak için körüklerini ateşleyen Muratoğlu, kalaycılığın unutulmaması için büyük gayret gösteriyor.
Üç kuşaktır çarşı içerisinde küçük bir dükkânda kalaycılık mesleğini sürdüren Muratoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Üçüncü nesil kalaycısıyım. 56 yaşındayım. 47-48 yıldır bu mesleği icra ediyorum. Büyükbabam, babam ve amcalarım bu zanaatı yapıyordu. Ben de onlardan görerek ilgi duydum ve bugüne kadar sürdürmeye çalışıyorum. Çarşı içerisinde tek kalaycıyım. İşimi severek yapıyorum. Çok şükür Allah’a gururluyum. Bu mesleği yürüttüğüm için sevinçliyim. Mesleğimi gittiği yere kadar devam ettireceğim.”
Ekonomik yönden kolaya kaçmak için alüminyum ürün tercih edildiğinin altını çizen Muratoğlu, “Ancak bu ürünler sağlıksızdır. Atalarımız kalaylı ürünleri kullanarak uzun yaşlar yaşadı. İnsanlar yılda 2 defa kalay yapmamak için kendilerini zehirleyen ürünler kullanıyor ve bu da günümüzde hastalıkların artmasına neden oluyor” iddiasında bulundu.
İnsanların daha çok fabrika üretimi tencereleri tercih ettiğine dikkati çeken Muratoğlu, insan sağlığı açısından bakırın çok önemli yere sahip olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “İşimiz genellikle sezonluk olduğu için ne kadar kazanacağımızı önceden tahmin edemiyoruz. Eskiye nazaran işimizde yüzde 95 kayıp var. Eskiden sabahın erken saatlerinde başladığımız işi, gece geç saatlere kadar çalışır, yine de bitiremez, diğer güne bırakmak zorunda kalırdık. Şimdi ise maalesef müşteri geldiği zaman kalkıp ocağı yakıyoruz. Olmadığı zaman da oturuyoruz. Şimdiki nesil bu işi öğrenmek istemiyor. Çırak bulamıyoruz.”
Semerciler, süs veya hediyelik eşya üretiyor
Gelişen teknolojiyle binek hayvanlarının kullanımının azalması üzerine iş yapamaz hale gelen Hataylı semerci ustaları, ya yenik düşüp kepenk kapattı ya da ürünlerini hediyelik eşyaya dönüştürdü. Hatay’da Tarihi Uzun Çarşı içerisinde bulunan ve “Semerciler Çarşısı” olarak bilinen yerde, dededen kalan mesleği üçüncü kuşak olarak yaklaşık 35 yıldan bu yana yapmaya çalışan Halil İbrahim Sümer, bir zamanların en hareketli çarşısında, bu mesleği yapan sadece üç kişinin kaldığını aktardı. Önceki yıllarda “Semerciler Çarşısı”nda her adım başı bir semercinin bulunduğunu ve hepsinin önünde de müşterilerin beklediğini anlatan Sümer, teknolojik gelişmelerin binek hayvanlarını günlük yaşamdan çıkarmasıyla yıllardır bu işi yapan ustaların tek tek kepenk kapattığını kaydetti.
İşyerine son yıllarda at ve eşeği için semer almak ya da tamir ettirmek için gelen müşterilerinin sayısının yok denecek kadar az olduğunu vurgulayan Sümer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eskiden hemen hemen her gün en az 5 semer satar ya da tamir ederdim. Ancak bu güzel günler teknolojik gelişmelerle birlikte, yerini adeta siftahsız günlere bıraktı. Dededen kalma işyerimi kapatmamak ve mesleği bırakmamak adına ‘Ne yapabilirim?’ diye düşünmeye başladım. Çareyi hediyelik eşya olarak minyatür semer üretmekte buldum. Artık gerçek semere ihtiyaç kalmadığı için süs eşyası olarak hediyelik semer yapıyorum. Normal semerlere göre el işçiliği çok fazla olan minyatür semerlere bazen bir günümü harcıyorum. Normal semerlerde kullandığımız keçe, kamış gibi malzemelerin aynısını hediyeliklerde de kullanıyoruz. Hediyelik semerlerin satışına başlayınca iş yerimde sinek avladığım günler geride kaldı. Dükkânımın önünden geçen herkes bu semerleri sormaya başladı. Hediyelik eşya olarak ilgi gören bu küçük semerler gençlere de ilginç geliyor ve satın alıyorlar.”
“Bu dükkânda yüz yıldan bu yana semer üretiliyor ancak bundan sonra bunu söylemek mümkün olmayacak galiba” sözleriyle endişesini dile getiren Sümer, şunları kaydetti:
“Semerin son temsilcisi biziz. Çünkü semer eskisi kadar rağbet görmüyor. Geleceği olmadığı için çocuklarımız bu mesleğe yönelmek istemiyor. Eskiden dükkânda 3 kişi çalışır yine de işlere yetişemezdik. Günde 5’e yakın semer yaptığımız olurdu, şimdi 2-3 ayda bir tane ya yapılır ya yapılmaz. Teknolojinin gelişmesiyle yollar yapıldı, araçlar çoğaldı. Artık kimse at, eşek tercih etmediği için biz de mesleğimizi devam ettirmek için süs eşyası olarak semer yapmaya başladık.”
Semerci Mustafa Gezer de semercilik mesleğiyle ilgili şu açıklamaları yaptı: “48 yaşındayım, 35 yıldır semercilik mesleğini yapıyorum. İlkokul 5’i bitirip bu işe başladım. O zamandan buna yana bu işle uğraşıyorum. Eskiye göre talepler düştü. Semer dışında başka eşyalarda satıyoruz ama yine de ekmek parası çıkmıyor. Önceden dükkânda 3 kişi çalışıyorduk, şimdi ise tek çalışıyorum. Mesleği çocuklarıma aktarmak istemiyorum çünkü geliri yok. Benden sonra da Antakya’da bu işi yapmak isteyenin olacağını sanmıyorum. Bu işi sevdiğim için yapıyorum.”
Yarın: Hasırcılığı öğrenmek isteyenin masraflarını ödeyecek
HABER : HALİT DEMİR / HATAY – YAZI DİZİSİ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.