Mazhar Taha Akkaya / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos
Jeotermal enerji doğru kullanıldığında sürdürülebilir bir kaynak olmasına rağmen sondaj sırasında kullanılan yöntemler ekosistemi tahrip ediyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü mezunu ve 10 yıldır Amerika ve Irak’ta petrol, doğalgaz ve jeotermal enerji santrallerinde sondaj çalışmaları yürüten Metehan Bora Mete, 9. Köy Haber Merkezi’ne yaptığı açıklamada, jeotermal enerji alanındaki denetim eksikliklerinin çevreye büyük zararlar verdiğini belirtti.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin Jeotermal Enerji Santralleri (JES) Raporu’na da değinen Mete, raporda yer alan verilerin endişe uyandırıcı olduğunu söyledi. “TMMOB raporunda da açıkça belirtiliyor; mevcut jeotermal santrallerin büyük çoğunluğu çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreçlerine uygun işletilmiyor ve gerekli denetimler yapılmıyor.” şeklinde konuşan Mete, bu durumun özellikle Batı Anadolu’daki tarım arazileri ve su kaynakları üzerinde ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtti.
Jeotermal Enerji Santrallerinin sondaj sürecinin en büyük çevresel risklerinden birinin atık çamurlar olduğunu aktaran Mete, “Sondaj çamurlarında arsenik, cıva ve nikel gibi ağır metaller bulunabiliyor. Bu çamurlar genellikle çamur havuzlarında bekletiliyor ancak bir süre sonra ya derelere boşaltılıyor ya da toprağa gömülüyor. Bu da yeraltı sularının ve tarım arazilerinin kirlenmesine neden oluyor. İnsan sağlığı açısından son derece tehlikeli bir durum.” dedi. TMMOB raporunda da bu konuda çarpıcı bilgiler yer aldığını belirten Mete, özellikle jeotermal sıvıların toprağa ve su kaynaklarına karışmasının bölgesel ekosistemlerde kalıcı hasarlar bıraktığını söyledi.
Jeotermal santrallerin kontrolsüz şekilde yüzey ve yeraltı sularına zararlı kimyasal boşalttığını belirten Mete, bu durumun su kaynaklarını kirlettiğini ve tarımsal üretimi olumsuz etkilediğini söyledi. “Özellikle Büyük Menderes Nehri’ne yapılan vahşi deşarj işlemleri, bölgedeki tarımsal üretimi doğrudan etkiliyor. İncir, zeytin, üzüm ve pamuk gibi önemli tarım ürünleri kimyasal atıklardan olumsuz etkileniyor” diyen Mete, TMMOB raporuna göre, jeotermal atıkların tarımsal üretime zararlarının açıkça belgelendiğini ifade etti.
Jeotermal enerjinin çevre dostu bir şekilde kullanılması için devletin sıkı denetim mekanizmaları oluşturması gerektiğini belirten Mete, santrallerin yaşam alanlarının yakınına kurulmaması, yeraltından çıkan gazların atmosfere salınmaması ve akışkanların yüzey sularına deşarj edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Bilimsel yöntemler uygulanmadan yapılan her jeotermal faaliyetin, çevreyi ve insan sağlığını tehdit ettiğini aktaran Mete, TMMOB raporunun da çözüm önerileri sunduğunu belirterek, “Rapor, jeotermal santrallerin daha sürdürülebilir hale getirilmesi için sıkı düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Jeotermal santrallerden atmosfere salınan, özellikle hidrojen sülfür (H2S) gazı bölgede yaşayan halkın solunum yolu hastalıklarında artışa neden oluyor. Eğer önlemler alınmazsa, Türkiye’deki jeotermal enerji kullanımı çevresel bir felakete dönüşebilir. Zararlı gaz salınımı ile ilgili önleyici adımlar atmadığı sürece jeotermal enerji sektörü “çevre dostu” bir enerji kaynağı olmaktan uzaklaşacak.” dedi.
Raporda, santrallerin çevresel etkilerinin minimize edilmesi için bilimsel ve teknik önlemlerin acilen uygulanması gerektiği ifade edildiğine dikkat çeken Mete, jeotermal enerjinin potansiyel faydalarının ancak doğru yönetim ve sıkı denetimlerle mümkün olabileceğini belirterek, “Jeotermal enerji, sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir kaynak olabilir. Ancak bu, bilimsel yöntemlerin ve etkili denetim mekanizmalarının uygulanmasıyla sağlanabilir. Aksi takdirde, çevresel ve toplumsal maliyetler daha da artacaktır.” ifadelerini kullandı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.