Dilek Atlı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre 2006-2023 yılları arasında Bursa’da toplam bin 43 maden arama ve 355 maden işletme ruhsatı verildi; 808 maden ruhsatı iptal edildi, 903 maden sahası da terk edildi. Ancak Türkiye Geneli Rehabilite Edilmiş Sahalar ile Madencilik Sosyal Sorumluluk Çalışmalarının Tespiti Projesi’ne göre terk edilen 903 maden sahasının yalnızca 2 tanesi rehabilite edildi.
Bursa’da terk edilen maden sahalarının çorak bırakılması, rehabilite edilmemesi, çevre ve halk sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Bu alanların ne kadarının rehabilite edildiğine ilişkin CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alpaslan Bayraktar’dan bilgi istedi.
Bakan Bayraktar’ın verdiği yanıta göre, Büyükorhan ve Orhaneli’nde birer tane olmak üzere 2 maden sahasında 2 ve 315 hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapıldı. Bakan Alpaslan Bayraktar, rehabilitasyon çalışmalarının bir proje kapsamında yürütüldüğünü ve halihazırda maden sahalarının rehabilitasyonu ile ilgili düzenlemeleri içeren bir mevzuatın olmadığını ancak üzerinde çalışmalar yapıldığını duyurdu.
CHP’li Kayıhan Pala, Maden Kanunu gereği bir maden ruhsat sahasının terk edilebilmesi için rehabilitasyon alışmalarının tamamlanmış ya da doğal topoğrafyanın bozulmamış olması gerektiğini hatırlattı. Rehabilitasyonun önemine dikkat çekerek İliç’te yaşanan maden faciasını işaret eden Pala şunları söyledi:
“Maden işletmelerinin kaçının mevzuata uygun şekilde ekolojik dengeyi bozmaksızın dönüştürüldüğünü öğrenmek istedim. Bu nedenle Bakanlığa sorularımı yönelttim. Şunu söylemek gerekiyor ki, Bursa’da terk edilen maden sahaları ekolojik yaşama geri döndürülmemiş. Büyükorhan ve Orhaneli’ndeki 2 maden işletmesi kapandıktan sonra kısmı ağaçlandırma gerçekleştirilmiş. Bu tek başına yeterli değil. Çok sayıda maden ocağı kapatılmış ancak kanunda da yeri olmasına rağmen rehabilitasyon faaliyeti başlatılmamış. Ekokırım anlamına gelen bu sorunu çözmek, bununla birlikte iklim krizini ve bunun etkilerini gündeme getirebilmek için çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.”
Pala, bir halk sağlığı uzmanı olarak kapatılan maden ocaklarının bölgede yaşayanlar üzerindeki etkisini de şöyle değerlendirdi:
“Bundan birkaç yıl önce Orhaneli’ndeki bazı kırsal bölgelerde yer alan taş ocaklarının o mahallelerde yaşayan halkın su kaynaklarını kirlettiğini kamuoyuna duyurmuştuk. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirlenmesi, bitki örtüsünün zarar görmesi ve bu nedenle tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin olumsuz etkilenmesi, yaşam döngüsünün ve biyo-çeşitliliğin zarar görmesi gibi halk sağlığını doğrudan ve dolaylı etkileyen riskler vardır ve bunlar göz ardı edilemez.”
Kayıhan Pala, bu konuda çevre örgütleri ile birlikte üzerine düşeni yapacaklarını söylerken basın mensuplarının da duyarlı olmasını istedi.
Doğa ve Çevreyi Koruma Derneği Bursa Başkanı Murat Demir de iklim krizine işaret ederek kontrolsüz madencilik faaliyetlerinin, Türkiye’nin de imzaladığı Paris Antlaşması’na aykırı olduğunu ve yaşamı tehdit ettiğini söyledi. 2001-2022 yılları arasında Madencilik Kanunu’nun 21 kez değiştirildiğini, “vahşi madencilik” ile doğanın kirletildiğini belirten Demir, ülke kalkınmasını sağlayan bir faaliyet olarak madenciliğe karşı olmadıklarını ancak Türkiye’de yapılanın “vahşi madencilik” olduğunu ifade etti:
“Doğa ve çevre yönetmeliklerinde koruma ve kullanma dengesi esastır. Ancak bugün doğayı ve çevreyi korumayı gözeten değil kullanmayı esas alan bir yol izleniyor. Bizim 20 yıllık mücadelemiz, taşın toprağın, tarlanın, meranın, köyün ve hatta kültürel miras niteliğindeki bölgelerin tarumar edilerek kullanılmasına karşıdır.
Bundan Bursa da nasibini alıyor. Bugün 25 hektarın altında madencilik ruhsatı verilen yerler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu’ndan muaf tutuluyor. Bu nedenle maden şirketleri örneğin Uludağ’ın eteklerinde orman, mera, tarım arazisi ya da köylerden 24,8 hektarlık yer alıp aşama aşama buna başka 24,8 hektarlık yerler ekleyerek ÇED Raporsuz 100 hektarlık alanı tarumar edebiliyorlar.”
“Bir karış toprak ancak 2 bin yılda verimli hale gelebiliyor. Patlatmalar nedeniyle köy evleri zarar görüyor. Orhaneli Başköy’deki su kaynakları aynı nedenle çamur akar olmuştu. Halk sağlığı tehdit altındaydı. Burada yürüttüğümüz mücadele ile kamuoyu dikkati kazanıldı ve 3 maden ocağı kapatıldı. Köyün suyu arındırıldı.”
Demir rehabilitasyon çalışmalarına ilişkin de şu bilgileri verdi:
“Rehabilite etmek sadece ağaç dikerek olmuyor.Verimli toprakla bölge kapatılmalı ve bitki ekilerek doğal yaşam alanı oluşturulmalı. Bunlar maliyet ve zaman istiyor. Maden şirketleri, maden ocağı açarken kesildiği için 1000 ağaç, kapatıldıktan sonra ekilmesi için de 1000 ağaç olmak üzere toplam 2 bin ağaç bedelini Orman Bakanlığı’na ödüyor. Ancak bakanlıklar gerekli rehabilitasyon uygulamalarını yapmıyor. Bu mücadelede yalnız olmak istemiyoruz. Pek çok STK’nın oluşturulması ve iklim ve doğa koruma mücadelesinde birlikte hareket edilmesi gerekiyor.”
Bursa Su Kolektifi üyesi Caner Gökbayrak, İklim Adaleti Koalisyonu çatısı altında madencilik alanı ile ilgili uzmanlar ve ekoloji aktivistleri olarak 20 Nisan 2024’te İstanbul Gazhane İklim Müzesi’nde bir araya geldiklerini ve “Madene İnat Yaşasın Hayat Çalıştayı”nda konuyu gündeme taşıdıklarını söyledi. Bir de rapor hazırlandığını belirten Gökbayrak rapordaki şu noktalara dikkat çekti:
“İliç’te yaşanan ekokırım suçunu unutturmayacak, madenin kapatılması için mücadele edecek, ulusal-uluslararası düzeyde ceza ve tazminat davalarını takip edecek, maden alanlarında düzenli denetim yaparak kamuoyunda madenin yarattığı somut tahribat hakkında düzenli bilgilendirmelerde bulunacağız. Ayrıca ekolojik korumayı içeren yeni yasal düzenlemeler için mücadele edecek, maden karşıtı mücadelelerde sadece yerel halkın değil aynı zamanda tüm toplumun katılımını sağlayacağız. Bu doğrultuda Madencilik Önleme ve İzleme Çalışma Grubu’nu kuracağız.“
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.