Ezgi Oğraş
Televizyon yapımlarının, toplumsal sorunları ve gerçeklikleri göstermesi konusundaki rolü ile şiddeti ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini normalleştirmesi arasındaki ayrımın nasıl yapılacağını, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun denetim mekanizmasının yeterliliğini ve yapımların izleyici psikolojisindeki etkisini, Beykent Üniversitesi Araştırma Görevlisi Kinem Tokdemir, RTÜK Üyesi Tuncay Keser ve Uzman Psikolog Özge Akçay ile konuştuk.
RTÜK’ün aldığı kararların ve denetiminin yetersizliğine dikkat çeken RTÜK üyesi Tuncay Keser şöyle konuştu:
“Televizyon yapımlarında herhangi bir ihlal olursa kurula geliyor ve bu şekilde bir karar alınıyor. Bunun dışında ne gibi sorunlar var, bunu tartışalım gibi bir gündem yok. Tespit edilen ihlallerin ve alınan kararların yeterli olduğunu düşünmüyorum. RTÜK’e en fazla şikayeti gündüz kuşağı programları getiriyor. Sadece şu an değil uzun yıllardır kadına şiddet, taciz, toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konuların gösterildiği bu programlar RTÜK’e çok şikayet getiriyor. Örneğin, geçen sene gündüz kuşağı programında intihar sahnesinin gösterilmesi sonucu sadece bir ihlal kurula geldi. Biz bu programların incelenip toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, kadına şiddeti önleyici prosedürleri içeren ve kanallara göre ayrım yapılmayan kararlar alınmasını istiyoruz. Sadece cezalandırıcı değil, uyarıcı ve eğitici bir yöntemle ilerleme hedefindeyiz. Ancak önermemize rağmen bu uygulanmadı, oy çokluğunu sağlayamıyoruz.”
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in şubat ayı başında açıkladığı ve 8 Mart’ta duyurulacağını söylediği “Medya Etik İlkeleri” de merakla bekleniyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında televizyon yöneticileri ile yapılan görüşmelerin sonunda hazırlanması beklenen 8 maddelik “Medya Etik İlkeleri” hakkında RTÜK üyesi Tuncay Keser şunları söyledi:
“Henüz çerçevesini ve boyutunu bilmiyorum, kurulda değerlendirilecek. Kurulun daha önceki kararları bence yetersizdi, bu uygulamayla bir duyarlılık oluşturulmaya çalışılıyor. Açık kapatılabilir mi emin değilim ancak bir gelişme kat edilmesini umuyorum.”
Beykent Üniversitesi Araştırma Görevlisi Kinem Tokdemir, dizilerin izleyici üzerindeki etkisini ve toplumsal cinsiyet rollerinin izleyiciyi nasıl etkilediğini şu sözlerle anlattı:
“Medya/sosyal medya, ideolojinin taşıyıcısı ve sürdürücüsü işlevinde. Diziler egemenlik ilişkilerini içerir, algı ve normların dönüştürülmesinde başarılıdırlar. Dizilerle, geleneksel roller hem yeniden üretiliyor hem de toplumsal değişim ve dönüşümden de etkileniyor. Bence en güzel örnek “Bahar” dizisi. Şu soruyu sorması açısından önemli: Annelik bir başarı sayılabilir mi? Çok basit bir soruyu daha ilk bölümden yüzümüze çarpıyor. Yani başarılı kadın, sadece işgücü piyasasına dahil olan kadın mıdır? İlerleyen bölümlerde daha net anlaşılır ama şunu baştan söylemek gerekir ki her tercih kişinin iradesini içermeli, annelik de iş hayatı da.”
Tokdemir, son günlerin en çok tartışılan dizisi “İnci Taneleri” hakkında ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“İnci Taneleri dizisi kadına şiddeti görünmez kılıyor. Oysa dönüp baktığımızda pavyon gibi çalışılan/çalışmak zorunda kalınan alanlar fiziksel ve psikolojik şiddetin en derin olduğu yerler. Ancak öyle romantize ediliyor ki, sosyal medyada insanlar, ‘özenerek’ içerikler üretip normalleştiriyor. Tabii ki herkesin onayladığı bir durum değil bu bize gösterilen, karşı çıkanlar da var.”
Uzman Psikolog Özge Akçay ise televizyon dizilerinin özellikle çocuklar üzerindeki etkisinin çok kısa sürede gerçekleşebildiğini vurguladı:
“Televizyon günümüzde kolayca erişilebilen, herkesin evinde bir hatta birden fazla varlığı bulunan bir kitle iletişim aracı. Yaygın kullanıma sahip olmakla birlikte bireysel ve toplumsal davranışlarımız üzerinde oldukça etkiye sahip. Şiddet bir öğrenme sürecinin ürünü olduğu için televizyondaki psikolojik ve fiziksel şiddet sahneleri ya da toksik ilişki örnekleri bunların kolay öğrenilmesine ve dolayısıyla normalleşmesine yol açabiliyor. Özellikle çocuklar televizyonda izledikleri şiddet unsurlarını kolaylıkla model alabiliyor. Araştırmalar da gösteriyor ki televizyon ekranlarında görülen şiddet sahneleri gerçek şiddete model olabilmekte. Çocuklar televizyonda izledikleri şiddetten etkilenip bunları kendi davranışlarına çok hızlı bir şekilde yansıtabilmekte.”
Travma tetikleme gücü olan şiddet sahnelerinde mağdurlara zarar vermeyecek bir senaryo yazılmasını öneren Akçay, olumsuz etkiden kaçınılması için psikologlara danışılabileceğini söyledi.
“Şiddet mağduru olan kişiler televizyon ekranlarında bir şiddet sahnesiyle karşılaştıklarında kendi travmaları tetiklenebilir ve üzüntü, korku, kaygı duyguları kişide tekrar yoğun bir şekilde yaşanabilir. Televizyon ekranlarında yayınlanacak dizilerin kadrosunda bir psikoloğun hatta sosyal psikoloğun bulunarak senaryo ile ilgili fikir alınması, olumsuz etki yaratabilecek olası sahnelerin kişilere zarar vermeyecek düzeyde seyirciye ulaşmasını sağlayacaktır.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.