Haber: İrem Sarıkulak – Ankara
Türkiyenin paydaş olduğu UNICEF Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, “her türlü istismar ve kötü muameleye karşı çocukların korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemlerni alınmasını” öngörüyor, aynı şekilde kadın haklarını güvenceye alan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) imzacılarından olan Türkiye, bu sözleşme ile kadına yönelik ayrımcılığın tüm biçimlerini engellemeye yönelik önlemleri alacağını taahhüt ediyor.
“Acaba bu önlemleri alabiliyor muyuz?” Sorusuna yanıt ararken, Hacettepe Üniversitesi SBF Öğretim Üyesi Dr. Pınar Öztürk öncülüğünde yürütülen TÜBİTAK desteği ve T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı onaylı, kadın ve erkek, 18 yaş üstü ve altı tüm sporcuları kapsayan Sporda Taciz ve İstismar Risk Faktörlerinin Belirlenmesi ve Ulusal Sporcu Koruma Politikalarının Geliştirilmesi Projesi ile karşılaştık. Eylül 2022’de başlayan ve 2 yıl sürecek projede ayrıca Hacettepe Üniversitesi SBF Öğretim Üyesi Dr. Canan Koca ve Çukurova Üniversitesi SBF öğretim üyesi Dr. İrem Kavasoğluyer alıyor, projenin danışmanlığını Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümünden Dr. Özlem Cankurtaran yapıyor.
Projenin detaylarını Dr. Öztürk ile konuştuk.
“Sporun güvenli bir hale getirilmesi için kadın ve çocuklar özelinde politikalar geliştirilmesi gerektiğini söylemek yanlış olmaz.” Diyen Öztürk, sporda farklı türdeki taciz ve istismara en fazla kadın ve çocukların maruz kaldığını söyleyerek şu ifadeleri ekliyor:
“Araştırmalar spor alanında çocukların cinsel taciz, cinsel istismar, fiziksel ve psikolojik istismar, siber şiddet, ihmal, zorbalık ve doping gibi ilişkisel tehditlere ve ayrımcılık, tıbbi yanlış yönlendirme, sağlıksız ortamlarda antrenmana katılma ve uygun olmayan antrenman programları gibi kurumsal tehditlere maruz bırakılma olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Hak ihlali ya da taciz ve istismar bireysel bir sorun değil, bu durumu, toplumsal, kültürel ve politik yapılarla ilişkisini kurarak değerlendirmek zorundayız. Sporcu çocuğun esenliğini ve iyiliği gözetmek o spor kurumundaki her yetişkinin sorumluluğudur, birincil önceliğidir. Taciz ifadesi yalnızca cinsel taciz ve istismarı değil daha geniş bir anlamı kapsar. Biz projede Uluslararası Olimpiyat Komitesinin kavramsal çerçevesinden yararlanıyoruz ve konuyu psikolojik istismar, fiziksel istismar, cinsel taciz ve istismar ve ihmal olmak üzere farklı boyutlarıyla ele alıyoruz. Ekonomik istismar da spor alanında sıklıkla karşılaşılan istismar türlerinden biridir. Bilindiği gibi genel olarak taciz ve istismar, yetkinin kötüye kullanılmasından kaynaklanır. İnanç, ten rengi, sportif yetenek, etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş ya da sosyoekonomik durum gibi herhangi bir nedenle olabilir. Nihayetinde taciz ve istismar bir şiddet biçimidir.”
Öztürk, İngiltere’de 1970’lerden itibaren iki binin üzerinde futbolcu çocuğun istismara maruz bırakılmasına yönelik davanın yıllar sonra açılabildiğini, ABD Olimpik jimnastik takım doktoru Larry Nassar’ın çok sayıda kadın sporcuyu yıllarca istismar edişinin ancak 2015 yılında açığa çıkarılabildiğini hatırlatarak şu ifadeleri kullanıyor:
“2000’lerin başında özellikle IOC’nin girişimiyle uluslararası spor federasyonları bu sorumluluğu üstlenmeye başladı ve spor kurumlarına yani yönetici kademelerine, antrenörlere, sağlık destek personeline sporcuyu koruma sorumluluğu atfedildi. Bu yönde yönetmelikler, kılavuzlar yayımlandı. Daha önce görmezden gelinen, spor kültürü içerisinde korku kültürünün de oluşturulmasıyla seslerini duyuramayan sporcular için şikâyet mekanizmaları yavaş yavaş oluşturulmaya başlandı.”
Öztürk, yürüttükleri projeye neden ihtiyaç duyulduğunu ise şu şekilde açıklıyor:
“Kadınlar fırsatlara ve olanaklara erişim, eğitime ulaşım, karar verici pozisyonda görev alma ya da örneğin uluslararası müsabakaya katılırken kurumunun bütçesinden yararlanma gibi konularda erkek sporculara göre daha fazla ihmal ediliyorlar, görmezden geliniyorlar. Bunun yanında kadın-sporcu bedeni üzerinden üretilen ötekileştirici ve küçümseyici söylemler, annelik rollerine ilişkin normlar ya da cinsel içerikli davranışlar ve tutumlar kadınların istismara maruz bırakıldığı toplumsal alanlar oluyor. Dolayısıyla son yıllarda sporda yaşanan cinsel taciz ve istismar ile ilgili haberlerin medyada yer alması ve spor kurumlarının koruma ve önleme konusundaki yetersizliklerin açığa çıkması, dünyada bilim insanlarını ve spor uygulamacılarını bu konu üzerinde daha fazla araştırma ve savunuculuk yapmaya yöneltti.”
Spor faaliyetine katılımın bir insan hakkı olduğunu belirten Olimpik Anlaşmada,” bunu yapmak için dostluk, dayanışma ve fair-play anlayışının hâkim olması gerekmektedir.” Denildiğini hatırlatan Pınar Öztürk, Türkiye’de yürütülen çalışmaları şöyle aktarıyor:
“Türkiye’de de bilimsel araştırmalar artıyor. Bazı federasyonlarda sporcu çocuk koruma birimleri kuruldu, Gençlik ve Spor Bakanlığının ilgili birimleri antrenör eğitimlerine sporda çocuk korumayı dahil ediyor. Bizi de kurumsal düzeyde ulusal sporcu koruma politikasının olmaması, mekanizmalardaki tıkanıklıklar ve sporda taciz ve istismarı önlemeye yönelik sorumluluk alma irademiz bu projeye yöneltti. Sporcu koruma politikasının kurumsallaşması, yaygınlaşması ve böylece güvenli spor ortamlarının oluşturulması için bilimsel verilere dayalı, bütünlükçü ve iş birliğine açık bir bilimsel proje yürütmeye çalışıyoruz.”
Sporda taciz ve istismar risk faktörlerine ilişkin anketlerle veri toplandığını, şu ana kadar 2500’e yakın sporcu 1200’e yakın antrenöre anket uygulandığını kaydeden Öztürk, “Nicel veriler bize sporcuların maruz bırakıldığı psikolojik, fiziksel, cinsel istismar ve taciz ile ihmalin yaygınlığını gösterecek, antrenörlerde ise taciz ve istismara dair farkındalık düzeylerini anlamış olacağız.” Diyerek amaçlarını şöyle anlatıyor:
“Projede nicel ve nitel verilerin analizinin ardından Türkiye’de spora özgü taciz ve istismar risk faktörlerini anlayabilmiş olacağız. Politika geliştirme sürecinde alanın temsilcileri ve farklı disiplinlerden uzmanlarla bir araya geldiğimiz çalıştaylar düzenleyeceğiz. Projenin iki temel hedefi var, birincisi bir politika geliştirebilmek ve ikincisi bu politikayla ilişkili olarak eğitim materyalleri üretebilmek. Türkiye’de vatandaşların her türlü şiddetten korunmasına yönelik yasal mevzuatlar elbette mevcut, ancak spor alanında kapsayıcı ve merkezi bir sporcu koruma politikasının yeterli düzeyde olmadığını biliyoruz. Ulusal Sporcu Koruma Politikasını sporda etik kodlar, önleyici ve koruyucu mekanizmalar, raporlama süreçleri gibi prosedürleri içeren bir bütünlükte hazırlayıp, Gençlik ve Spor Bakanlığına ve ilgili kurumlara sunmak ve önermek istiyoruz.”
Dr. Pınar Öztürk, “yakın gelecekte sporda taciz ve istismarın tamamen önüne geçildiğini görebilecek miyiz?” sorumuza şu yanıtı veriyor:
“Kesinlikle önüne geçilebilir. Sporda taciz ve istismar, toplumsal ve kültürel diğer yaşam alanlarından bağımsız düşünemeyeceğimiz bir konu. Örneğin 6284 gibi Kanunlar, kulüplerin disiplin yönetmelikleri, sözleşmeler çok nettir. Burada spor kurumları açısından sıkıntının bir yönü diğer alanlarda olduğu gibi uygulamaya yöneliktir. Bunlar yavaş da olsa artık değişiyor. Spor federasyonları ya da bazı spor kulüpleri toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik prosedürleri başlattı. Dolayısıyla sporda taciz ve istismarın önüne elbette geçilebilir.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.