Kamera önü ve arkasındaki kadınların emeklerini görünür kılmak amacıyla 1998 yılından bu yana Ankara’da düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, bu yıl 5-11 Haziran tarihleri arasında yapıldı. 24. yılında izleyiciyle buluşan festival, sinemaseverlere salgın nedeniyle kapalı olan sinema salonlarda buluşma duygusunun ne kadar çok özlendiğini ve festival ruhunun bir arada iken çok daha anlamlı olduğunu ortaya koydu. Geçen yıl salgın engeline takılan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, çevrimiçi olarak düzenlenmiş ve “Evde Kaldık” temasıyla gerçekleştirilmişti. Bu yıl hem çevrimiçi hem de Ankara’da fiziki olarak düzenlenen festival, yerli ve yabancı birbirinden farklı filmleri bir araya getirdi. Ayrıca film gösterim platformu Festival Scope’da da çevrimiçi gösterimler gerçekleştirdi.
Salgınla mücadele kapsamında açıklanan genelge uyarınca saat 22.00’deki sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi ve CerModern’in kapalı sinema salonlarında fiziki gösterimlerin yapıldığı festival, ayrıca ödül törenleri, söyleşiler ve panellerle de renklendi.
Seçkisindeki filmler dikkat çekici…
Festival kapsamında gösterilen filmler arasında bulunan “Bir Nefes Daha” filmi, Türkiye prömiyerini festival kapsamında gerçekleştirdi. Güçlü bir sinematografiye sahip olan filmin yönetmenliğini ise, Ankaralı yönetmen Nisan Dağ üstleniyor. Anlatım diliyle özellikle Türk sinemasındaki gençlik ve büyüme hikâyesine sahip filmlerdeki boşluğu kapatan “Bir Nefes Daha”, kadrosunda bulunan Oktay Çubuk, Hayal Köseoğlu ve Ayris Alptekin gibi yetenekli oyuncularla büyük beğeni topladı. Festivalde “FIBRESCI” jürisi tarafından ödüle değer görülen “As I Want” ise, Mısır ve Filistin başta olmak üzere Ortadoğu’da tecavüz ve tacize uğrayan kadınlar üzerine yapılmış bir film. Hikâyesinin özünü anlatabilen ancak oldukça uzun süren bir belgesel olan film, cesaret temsili olarak dikkat çekiyor. Icíar Bollaín’in yönetmen koltuğuna oturduğu “Rosa’nın Düğünü’ filmi, bir insanın sırtlanmak istemediği yükleri fark edip hayatında temiz sayfa açmaya karar vermesi üzerine keyif veren bir film olarak karşımıza çıkıyor. İzleyiciye renk cümbüşü içerisinde mizahi bir dille yaklaşan film, cesaret duygusunun mutluluğa evrilişini de içine katarak aktarıyor. “My Wonderful Wanda” filmi ise, Bettina Oberli’nin yönetmenliğinde güçlü bir kadın portresi çiziyor. Hizmetçi olarak gittiği evde, yardım ettiği kişinin kölesi haline gelen Wanda’yı anlatan film, kendi kararlarını alma noktasına gelen kadının hikâyesine odaklanıyor. 2019 yılında “Alev Almış Genç Bir Kızın Portresi” filmiyle izleyicinin kalbine dokunan yönetmen Céline Sciamma, yeni filmi “Petite Maman” ile bu kez daha içsel bir hikâye anlatarak başrolü iki kız çocuğuna veriyor. Çocuk gözünden anlatılan filmin hikâyesi, aslında doğa ve çocukluk arasında farklı bir bağ bulma çabası… Şiirsel dilden kopmayan film, bir arkadaşlık ve anne-çocuk hikâyesini harmanlıyor.
Festivalin bulunduğu şehirle iyi iletişimi ve kemikleşmiş izleyicisi olmalı
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin 24.yılındaki direktörlüğünü, daha önce İstanbul Film Festivali ile Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’nin de direktörlüğünü yapan Azize Tan üstlendi. Tan, festival kapsamında yaptıklarını anlattı.
Çocukken her Çarşamba günü okulunu kırarak sinemaya gittiğini anlatan Tan, sinemaya ilgisinin bu sayede başladığını, bu yüzden 52 gün devamsızlığı olduğunu belirtti. 10 yaşından itibaren İstanbul Film Festivali’ni takip ettiğini söyleyen Tan, daha fazla film seyretmek için festivallerde gönüllü olarak çalışmaya başladığına değindi. İnsana ulaşan bir sanat dalı olan sinemanın hayatında önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Tan, İstanbul Film Festivali’nden ayrıldıktan sonra “Festival neden yapılıyor?” sorusunun peşine düşerek Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’ni yaptığını ifade etti. Bir film festivalinin izleyici için yapılması gereken bir organizasyon olduğunu söyleyen Tan, festivalin bulunduğu şehirle iyi bir iletişim halinde olması gerektiğini ve kemikleşmiş izleyicisini bulması gerektiğine işaret ediyor.
“Araftan Çıkmak”, salgına bir gönderme
Uçan Süpürge ile ilk defa bu yıl çalıştığını bildiren Tan, festivallerdeki kadın yönetmenler kotasının hâlâ konuşulduğu bir dönemde bu düşüncelerden çıkmak adına kıymetli çabalar sergilendiğini, bu sayede kadın yönetmenlerin çalışmalarının görünür kılındığına işaret etti. Tan, salgının film üretimini çok etkilediğini, kadınların bu süreçte film sayısı ve nitelikli film üretimi açısından yükselişe geçtiğini belirtti. Uçan Süpürge Vakfı’nın 24 yıldır kadınların sinemadaki emeğini görünür kılan bir festival yaptığının altını çizen Tan, vakfın ayrıca kadınların haklarını korumak amacıyla da çalışmalar yaptığını söyledi.
Direktörlük teklifi geldiğinde bir süre düşündüğüne değinen Tan, bunun büyük bir sorumluk olduğunu ve yıllardır verilen bir kadın mücadelesine ortak olmanın kendini çok mutlu ettiğini açıkladı. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde direktörlük yapmanın kendisine farklı bir bakış açısı kazandırdığını aktaran Tan, farklı bir deneyim yaşadığını belirtti. Salgının etkisiyle sinemaların kapalı olduğunu ve festivallerin gerçekleştirilemediğini anımsatan Tan, önlemleri alarak bu organizasyonu yaptıklarını, aslında herkesin festivalleri çok özlediğine dikkat çekti. Tan, festivalde coşkulu bir izleyiciye ulaştıklarını söylerken, “Bir Nefes Daha” filminin yönetmeni Nisan Dağ’ın film söyleşisinde söylediğinden örnek verdi. Dağ’ın söyleşide; “filmin yaratımındaki dört yıllık süreçte tek dayanma gücünün izleyiciyle buluşma anı olduğunu” vurgulamış.
Bu yılki tema olan “Araftan Çıkmak”ın aslında salgına bir gönderme olduğuna işaret eden Tan, salgın nedeniyle hem evde hem dışarıda olma durumunu aşma anlamı taşıdığını vurguladı. Festival kapsamında gösterilen birçok filmde ele alınan kadınların seslerini duyurma ve özellikle “Me Too” hareketinin öne çıkmasının önemli olduğunu belirten Tan, Arjantin ve Polonya’daki kadınların mücadelesine de parmak basarak kadın hakları konusunda gerçekten bir sorun yaşandığını söyledi. Şimdiye kadar kazanılan hakların bile tehdit altında olduğunun altını çizen Tan, daha fazla bir araya gelip daha fazla mücadele etmenin gerekli olduğu bir dönemde olunduğunu kaydetti. Festival programındaki filmlerin amacının aslında kadınların içinde yanan mücadele ateşinin görülmesi olduğunu açıklayan Tan, filmlerdeki kadınların, hayatta ve ayakta kalma kararı alarak bir değişim ve dönüşüm yaşadıklarına değindi. Film seçerken dünya festivallerinde öne çıkanlara yer verdiklerini bildiren Tan, kadınların önüne konulan engellerin ve “Böyle gelmiş böyle gider” klişesinin bozulduğu örnek filmleri de festival programına aldıklarını belirtti. Kadınların sinematografik açıdan da başarı gösterdiklerini vurgulayan Tan; göçebelik, iklim krizi, ekonomik kriz ve şehir hayatı gibi hikâyelerin cesur bir şekilde anlatıldığını söyledi.
Özel ödüllerde, başarılı işler ve emeğe dikkat edildi
Tan, festival kapsamında, sinema sanatını öncü tutarak tiyatro ve müzik dallarında da başarılı işlere imza atmış önemli isimlere ödül verildiğinin altını çizdi. Onur ödüllerinin kariyerinde belli bir noktaya gelmiş isimlere verildiğini ve bunun aslında bir teşekkür olduğunu söyleyen Tan, bu yıl Nur Sürer ve Zuhal Olcay’a ödül verildiğini anımsattı. Bilge Olgaç adına verilen başarı ödüllerinin kendini mutlu ettiğini aktaran Tan, Olgaç’ın Türk sinemasının ilk kadın yönetmenlerinden olması ve çektiği film sayısının çeşitliği açısından değerli olduğunu söyledi. Bu dalda dört isme ödül verildiğini kaydeden Tan, hem aktivist olmaları hem de sinemadaki üretimleri açısından başarılı işlere imza atan oyuncular Demet Evgar ve Ayta Sözeri’nin bu açından ödüle değer bulunduğunu belirtti. Tan ayrıca, müzisyen Ekin Fil’in özellikle bağımsız sinemada kadının neler başarabileceğini göstermesi açısından ve yapımcı Gülin Üstün’ün ise Türkiye’nin bağımsız sinema açısından gelişmesi konusunun yanı sıra uluslararası alanda değerli çalışmaları açısından ödüle değer bulunduğunu söyledi.
Genç yaşlarında sinemada var olmaya başlayan oyuncuları desteklemek amacıyla 30 yaş altındaki genç kadın oyunculara verilen “Genç Cadı Ödülü”nün Ahsen Eroğlu’na verildiğini kaydeden Tan, Eroğlu’nun “Aylin” adlı kısa filmdeki ve “Sardunya” filmindeki başarılı performanslarından dolayı bu ödüle layık görüldüğünü belirtti.
Sponsor destekleri, festivale değer kattı
Festivalin düzenlenmesindeki en büyük destekçinin Kültür ve Turizm Bakanlığı olduğunu söyleyen Tan, ayrıca Ankara’daki yerel yönetimlerin büyük destek verdiğinin altını çizdi. Özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kucaklandıklarını dile getiren Tan, ayrıca Çankaya ve Yenimahalle belediyeleri, Ankara Kent Konseyi, Ankara Ticaret Odası, Ankara Sanayi Odası ve Kadın Sanayiciler Derneği’nden de büyük destek gördüklerini, elçiliklerin de katkı verdiklerini söyledi.
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin 2022’de 25. Yılını kutlayacağının altını çizen Tan, çeyrek asırlık bir festivale yaklaştıklarını ve buluşma noktaları olan festivallerin çok değerli olduğunu belirtti. Tan, festival filmlerinin gösterildiği mekânların bir kampüs havası taşımasının anlamlı olduğuna işaret edip Cermodern ile Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin bu havayı yansıttığını vurguladı.
HABER : DENİZ ALİ TATAR / ANKARA – ARAŞTIRMA YAZISI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.