Korona virüsü salgının Türkiye’de görüldüğü ilk tarih olan 11 Mart 2020’nin üzerinden 1 yılı aşkın bir süre geçti. İlk vakanın açıklanmasının ardından birçok işletme, alınan tedbirler sebebiyle kapanmak zorunda kalırken onlar için hayat neredeyse durdu. Salgından en çok etkilenen sektörlerden biri sinema sektörü oldu. Geçtiğimiz yıl mart ayında Türkiye’de bulunan 2 bin 829 sinema salonu, alınan tedbirler kapsamında İçişleri Bakanlığı genelgesi ile kapatıldı. Salgın döneminde kapanan salonlar için 1 Temmuz’da açılma kararı çıktı. Ancak salonlar salgın nedeniyle dünya genelinde film üretimi yapılamadığı için kapılarını açamadı. Alınan tedbirler kapsamında kasım ayında sinema salonları yeniden kapatıldı.
Salonların kapalı olması nedeniyle işsiz kalan sinema meslek birlikleri, oyuncular, set işçileri (kamera, ışık, ses, sanat yönetimi, makyaj, kostüm tasarımı) ile ulaşım gibi farklı birimlerde asistanlık, koordinatörlük, operatörlük ve teknisyenlik gibi çeşitli görevler üstlenen sayısız çalışan aylardır seslerinin duyulmasını bekliyor. Bazı setler, tüm sağlık risklerine karşın durdurulmayıp emekçilerden çalışması istendi. Proje bazlı çalışan set emekçileri, serbest çalıştıkları için Çalışma Bakanlığı tarafından verilen Kısa Çalışma Ödeneği’nden de yararlanamadı.
Covid-19 salgınından olumsuz etkilenen sinema televizyon sektörü çalışanlarına destek olmak amacıyla Netflix, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Sinema Televizyon Sendikası ile birlikte önemli bir adım attı. Netflix’in katkısıyla oluşturulan, yönetim ve dağıtımını İKSV ve Sinema Televizyon Sendikası üstlendiği 4 milyon TL’lik bir destek ödeneği verilmeye başlandı. Sektör çalışanlarına sunulan bu destek kapsamında bir defaya mahsus olarak kişi başına 2 bin 500 TL verilecek.
Salgından en çok etkilenen sinema sektörünün durumunu konuşmak için sektörün içindekilerle görüştük.
Set çalışanlarının pozitif testleri örtbas ediliyor
Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) geçtiğimiz yıl haziran ayında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler ve Sağlık Bakanlığı’na dilekçe göndererek salgın döneminde setlerdeki çalışma düzeninin iyileştirilmesi talebinde bulunmuştu. Salgının birinci yılında Sendika Başkanı Zafer Ayden, setlerdeki çalışma şartları hakkında şu açıklamayı yaptı:
“Salgın sürecinde; vakaların görülmesi ile ‘Setler Durdurulsun’ çağrımız ve kamuoyu baskısıyla setlerin büyük bir kısmı durdu. Ancak kısa bir süre sonra göstermelik önlemler (test, maske, hijyen vb.) alınarak setlerde tekrar çekimlere başlanıldı. Bu süreçte 40’a yakın sette 140 civarında (bazı başrol oyuncuları da dahil) Covid-19 pozitif vakaya rastlandı. Birkaç arkadaşımızı ne yazık ki bu süreçte Corona nedeniyle yitirdik.
Halen setlere ulaşımda, çekimlerde ve mekân değişimlerinde yeterli önlemlerin alındığını söylemek imkânsız. Kalabalık sahnelerin çekimleri sürüyor, çekimlerde ve molalarda mesafe göz ardı ediliyor. Yakın temas sahnelerden kaçınılmıyor. Covid-19 testi pozitif çıkan set çalışanı olduğundan ya örtbas ediliyor ya da teması olanlar karantinaya alınmıyor.
Ulaşabildiğimiz setlerde müdahale etmeye, çalışan arkadaşlarımıza destek olmaya çalışıyoruz. Üyemiz olsun olmasın hakları gasp edilen, haksızlığa uğrayan tüm set emekçisi arkadaşlarımıza gücümüz yettiğince yardımcı oluyoruz. Bizim için önemli olan set emekçisi arkadaşlarımızın sağlığı ve haklarıdır. Genellikle çalışma süreleri 11+ saatler civarında uygulanıyor. Ancak fazla çalışma ücreti ödenmiyor.
Çekim mekânları için -ana mekânlar – risk değerlendirmesi yapılıyor, ancak tali mekânlar için yapılmıyor. İş güvenliği uzmanı bazen sette oluyor. İş sağlığı ve iş güvenliği (İSİG) eğitimleri verildiği söylenemez. Günlük set başlangıcında Covid-19 testi yapılıyor. Ancak gün içinde çekim mola ve beklemelerde dip dibe bulunuluyor. Özellikle yardımcı oyuncu ve figüran arkadaşlarımız ihmal ediliyor. Maske ve dezenfektan genellikle kullanılıyor.”
Kültür-sanat habercileri de etkilendi
Kapanan sinema salonları ve gerçekleşemeyen film festivalleri, sadece sinema sektöründe çalışanları değil kültür sanat habercilerini de etkiledi. Salgın nedeniyle on-line film izleme platformlarının ve dijital etkinliklerin ön plana çıkmasıyla birlikte kültür sanat haberciliğinin de haber kaynakları değişti.
Cumhuriyet Gazetesi Kültür Sanat Editörü Emrah Kolukısa ise, kültür sanat gazetecilerinin salgına nasıl adapte olduğuna ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Salgın, kültür sanat haberciliğini dolaylı yoldan etkiledi elbette. Kültür sanat organizasyonları aksadığı, salonlar kapandığı ve sanatçılar çalışamaz olduğu için bir şekilde habercilik de dolaylı anlamda etkilenmiş oldu. Haber yapmaya devam ettik elbette ama öngörülemez bir şekilde haberlerimiz salgın eksenli olmaya başladı. Eski normalde, örneğin bir konseri izleyip eleştirdiğimiz haberleri, artık salgın koşulları içinde yapmaya çalışıyoruz. Haberin şekli şemali de salgına göre biçimlendi. Tabii en kötüsü de intihar ve ölüm haberleri yapmaktı.
Salgın, elbette sinema alanında hemen her şeyin dijitale taşınmasına yol açtı. Böylece en azından bir şekilde filmlerden, dizilerden uzak kalmamış olduk. Ama salon işletmecileri ve sektörün kimi başka bileşenleri çok kötü etkilendiler, onu da ayrı tutmak lazım. Müzisyenler, tiyatrocular, sahne emekçileri, salgından en kötü etkilenen kesim oldu. Bu süreçte habercilik anlamında biz de duruma uyum gösterme adına söyleşilerimizi, basın toplantılarımızı Zoom benzeri uygulamalar üzerinden ve sanal ortamda yapmaya başladık. Fiziksel olandan ziyade sanal olan öne çıktı. Sanat, kimi zaman işledi (özellikle bu şartlara göre planlanan bazı etkinlikler ve sanatsal işler çok başarılıydı) kimi zamansa izleyiciyle buluşmakta zorlandı. Çoğumuz evden, masa başından çalışmaya başladık. Bir yere kadar buna alıştık ama bir oyunu, bir konseri ya da sergiyi yerinde gidip izlemenin hiçbir şeyle değişilmeyeceğini, işin toplumsal tadının, o sosyalleşmenin keyfinin olmadığını da gördük.
Salgın sonrası umudum her şeyin eskisi gibi yürümesi yolunda. Tabii bu arada ekonomik olarak dayanamayıp kapanan işletmeler, ne yazık ki karamsarlığa kapılıp intihar eden sanatçılar asla geri gelmeyecek, bunu da unutmayalım, unutturmayalım. Sanata ve sanatçıya değer veren bir iktidar bu felaketin bu denli büyümesini önleyebilirdi. Ama biz o noktadan çok uzağız ne yazı ki. Salgın sonrasında da bu bakış açısının değişeceğine dair fazla ipucu yok elimizde. Yeni eğilimlerin çıkacağına şüphem yok ama bakış açısı değişmediği sürece işin o kısmını tartışmanın da pek manası yok.”
Eskiden fazla çalışmaktan şikâyet edilirdi şimdi iş yok
Netflix’in katkısıyla oluşturulan ödenekten yararlanan ve salgının başında işini kaybetmek zorunda kalan set emekçisi Gamze Bağış, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“10 yıldan beri makyöz olarak sektördeyim. Üç sezondur TRT Belgesel kanalında yayınlanan bir belgeselin çekim ekibinde çalışıyordum. Normalde 1.5 ayda bir sete girip çekim yapıyorduk. En son çekim yaptığımızda bir sonraki bölümün tarihi, salgın ile çakıştı. Biz de ekip olarak uzun bir süre çekimlere devam edemedik. Tekrar çekimlere başladığımızda da sette sıkı tedbirler alındı. Çalışmadığım dönemde kısa çalışma ödeneğinden yararlanamadım ama Netflix’in Sinema Televizyon Sendikası ile ortak başlattığı yardımdan yararlanabildim. Çevremde kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilen sadece iki arkadaşım oldu. Onlar da dizi setinde çalışıyordu. Evet, hepimiz bu dönemde para kazanmak için çalışmak zorundayız. Ancak hayati tehlike söz konusuysa yapım da tedbir almalı ki sektördekiler aktif çalışabilsin. Yakın çevremden çok duydum, yasaklar bitip özel izinle çalışmaya devam ettikleri dönemde, çalışma saatlerinin uzunluğu ve ekip yoğun olduğu kalabalık sahnelerden şikâyet ediliyor. Şunu düşünüyorum, yapım tarafından senaryoda değişikliğe gidilip imkânlar düzeltilmesiyle ilgili bir çalışma yapılabilir. Bu arada çalışanların maddi imkânsızlıktan dolayı iş bulmasının zorlaşmasını yapımcıların kullandığına inanıyorum. Aslında şu anki sektörün durumuyla ilgili bir cevabım yok. Eskiden meslekten arkadaşlarımla fazla çalışmaktan dolayı şikâyet ediyorduk. Şimdi ise iş yok, başka ne iş yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Çoğu insanın tek ekmek kapısı, bu iş. Küçük bir azınlık bu dönemde kredi çekip başka işlere yöneldi. Sektörden bir arkadaşım bu dönemde intihar etti. Bu süreçteki işsizlik ve parasızlık yüzünden. O yüzden ne yapacağımızı ben de bilmiyorum.”
“Set ortamında Covid-19’a yakalandım”
Salgın döneminde de çalışan yardımcı yönetmen Volkan Tura ise set ortamı, çalışma şartları ve hastalanmasına ilişkin şunları aktardı:
“4 yıldır bu sektördeyim. 3 yıldır serbest, 7 aydır da bir ajansta çalışıyorum. İlk vakanın açıklanmasından 1 ay önce çalıştığım proje yeni bitmişti. O sırada yeni bir projeye bakıyordum vakaların açıklanmasıyla beraber çalışamadım. Genelde başvurduğum yerlerden insanlar korkuyor. ‘Çekimler yapılmayacak’ denilerek olumsuz yanıt aldım. Serbest çalıştığım için devletin verdiği kısa çalışma ödeneğinden yararlanamadım. Çalıştığım projelerde eğer riskli bir çekim yapılıyorsa kısa süreli sigortam yapılıyordu. Onun dışında düzenli bir sosyal güvencem olmadığı için hiçbir ödenekten yararlanamadım. Sadece Sinema Televizyon Sendikası’nın çalışamayan set işçileri için Netflix’le beraber yaptığı yardımdan yararlandım.
Çalıştığım setlerde tedbir olarak herkes maske takıyor ama sosyal mesafeyi ayarlamak mümkün olmuyor. Genellikle reklam filmlerinde çalıştığım için genelde müşterinin hassasiyetine göre 1 hafta öncesinden PCR testi yapılıyor. Ancak müşteri hassas değilse, böyle bir talebi olmuyor ve test yapılmıyor. Sadece tek maskeyle ve mesafe korunmadan çalışıyoruz. Aynı masada yemek yemek zorunda olduğumuz zamanlarda hiç korunmasız oluyoruz. Ben de böyle çalışırken Covid-19’a yakalandım.”
Çalışma saatlerinde değişiklik olmadı, 12 saat çalışıldı
Salgın döneminde çalışmak zorunda kalan ancak isminin açıklamak istemeyen bir başka set işçisi ise çalışma şartları hakkında şu bilgileri verdi:
“Covid-19 salgınının başında yeni projeye başlayacağımız sırada ilk vaka açıklandı ve çalışmalarımıza 2-3 ay ara verildi. Salgının en şiddetli olduğu dönemde tekrar çalışmaya başladım. Stres ve korku içerisinde çalışmaya devam ettim. Çalıştığımız setlerde gerekli tedbirler alınıyordu ama ne kadar tedbir alınsa da bir süre sonra kontrol sizden çıkıyor. Set ortamında devamlı el yıkamak, hijyen tedbiri almak ve sosyal mesafeyi ayarlamak pek mümkün olmuyor. Çoğu sette çalışanlar, sosyal mesafeye önem vermiyor. Salgın boyunca çalışma saatlerimizde hiçbir değişiklik olmadı yine 12 saat çalıştık. Hatta dizi setlerinde çalışan arkadaşlarım salgın boyunca 12 saatten de fazla çalıştı. Bu dönemde çalışmanın en büyük zorluğu devamlı hijyen tedbiri alamamak.”
HABER : MELTEM SUAT / İSTANBUL
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.