Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 2001 yılında aldığı karar ile 20 Haziran’ı “Dünya Mülteciler Günü” olarak ilan etti ancak 19 yıllık süreçte Ortadoğu’da ardı arkası kesilmeyen çatışma koşulları ve afetler milyonlarca kişiyi mülteci olmak zorunda bıraktı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre savaş, çatışma, işkence ve kötü muamele nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısı 2019 yılı sonu itibarıyla dünyada 70 milyonu aştı. 2. Dünya Savaşı’nın ardından göçmen ve sığınmacı sayısı dünya tarihindeki en yüksek sayıya ulaştı. Bu sayı, 20 yıl öncekinin 2 katı, geçen yılki sayıdan ise 2,3 milyon daha fazla.
Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşın ardından Türkiye dışarıdan en çok göç alan ülke konumu haline geldi. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 15 Mayıs 2020 tarihli verilerine göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 3 milyon 579 bin 332. Irak, Afganistan, İran ve Afrika’dan gelen mültecilerle bu rakam 4 milyonu aştı.
Türkiye’deki mülteciler ise Mülteciler Günü’nü yoksulluk, güvencesiz çalışma, sömürü, geleceksizlik, statüsüzlük, nefret söylemleri ve linç girişimlerinin kıskacında karşılıyor.
GEÇİCİ KORUMA STATÜSÜ KALICILAŞTI
Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 1967 tarihli protokolüne koyduğu “coğrafi” sınırlamayla sadece Avrupa’dan gelenleri mülteci olarak görmeyi sürdürüyor. 2013 yılında çıkarılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile birlikte Türkiye’deki bütün mülteciler ‘geçici koruma statüsü’ kapsamına alındı. Ancak geçici koruma statüsü mültecilerin Türkiye’de insanca bir yaşam kurmalarını sağlayamadı. İsminin aksine kalıcılaşma yönünde bir seyir izleyen geçici koruma statüsü, hukuki entegrasyonun başlamasından dolayı sosyal entegrasyonu da engelliyor.
Türkiye’deki mültecilerin kurduğu Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği, Afgan Mültecilerle Dayanışma Derneği ve Türkiye’deki İranlı Mülteciler İnsiyatifi’nin temsilcileri Türkiye’nin mülteci politikası ve atılması gereken adımları 24 Saat Gazetesi’ne anlattı.
“MÜLTECİ STATÜSÜNÜN OLMAMASI EKSİKLİK”
Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih Ali, mültecilerin statüsünün olmamasının eksiklik olduğunu vurguladı. İlk yıllardaki ‘misafir’, ‘insani kucaklama’ söylemlerinin zamanla yetmediğini dile getiren Salih Ali “Bu süreçte çok şey değişti, Türk halkının görüşü de değişti, ekonomik gerekçelerle bir kısmında nefret söylemleri oluştu. Son olarak korona salgını ile birlikte nefret söylemleri daha da arttı. Mültecilerin de hayatı zorlaştı. Mülteciler sosyal yardımlardan yararlanamadı. Eğer mültecilerin bu süreçte statüsü olsa idi bu tür sonuçlar ortaya çıkmazdı” dedi.
“KALICI POLİTİKALAR ÜRETİLMELİ”
Bütün bu adımlara karşı daha kalıcı çözümler sağlanması gerektiğine değinen Salih Ali, “Çalışma izinleri kolaylaştırılmalı, kotalar kaldırılmalı, diploma sahibi hekim, mühendis ve avukatlar mesleğini yapabilmeli. Yardım politikasından çıkıp kalıcı politikalar üretilmeli. Sosyal uyum projeleri üretilmeli. Özellikle Türkiye’deki kişilerin Suriye’de yaşadığı yerlerde çatışma ortamı devam ediyor ve Suriyeli mülteciler bir süre daha Türkiye’deler. Sivil toplum kuruluşları (STK) toplumun dilidir ve daha çok halkın içindeler. Devlet, STK’ları daha çok dinlemeli, önerilerini hayata geçirmelidir. Birlikte çalışma daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Sadece yukarıdan kararlar almamalı, süreç birlikte yürütülmeli” diye konuştu.
“COĞRAFİ AYRIM YAPMADAN ETKİN KORUMA”
Afgan Mülteciler Dayanışma Başkanı Mohamad Ali Hakmat öncelikle Türkiye’nin uluslararası mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesi’ne koyulan coğrafi sınırlamanın kaldırılmasını ve Türkiye’ye sığınanlara coğrafi ayrım yapmadan etkin bir uluslararası koruma imkanı sunması gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin 2 yıl öncesine kadar mülteciler için önemli adımlar attığını dile getiren Hakmat “Tutumları çok iyiydi, tabii ki bir ülkede üç buçuk milyon üzerinde sığınmacının bulunması ve yönetimi kolay değildir. Devletin sığınmacılara karşı olumlu bakışı var ama sadece bir kitleye karşı. Suriyelilerden sonra sayıları fazla olan sığınmacılar Afganlar. Maalesef bu sayı hep unutulmuştur, Türkiye’de her şey Suriyeliler için yapılmaktadır” dedi.
“SAĞLIK SİGORTASININ KAPATILMASI ÖLÜMLERE YOL AÇACAKTIR”
Türkiye’deki İranlı Mülteciler İnsiyatifi’nin temsilcisi de İranlı mültecilerin ayrımcılık gördüğünü dile getirerek şunları söyledi: “Başka bir ülkeye yerleşim, çalışma izini olmaması, şehri terk etme izninin olmaması, yarışmalara ve burslara katılma izninin olmaması ve en önemlisi mülteci sağlık sigortasının sona ermesi gibi durumlar diğer uluslara karşı tamamen ayrımcıdır. İranlılar, Türk hükümetinden hiçbir yardım almıyor, sağlık sigortaları kesilmiş ve yeniden bağlanmak için çok zor şartlar getirilen tek millettir. Sigortanın askıya alınması ve çalışma izinlerinin olmaması nedeniyle ilaç ve tedavi için ödeme yapamayan bir dizi İranlı mülteci var ve bu durum ve sigorta eksikliği ile Türkiye’de yaşayan İranlı mülteciler arasında daha fazla ölüm görülebilir.”
İranlı mültecilerin üçüncü bir ülkeye yerleştirme çalışmalarının hızlanmasını isteyen İnsiyatif temsilcisi farklı ülkeye yerleştirme konusunda en düşük kotanın İranlılara uygulandığını belirtti. Temsilci, mültecilerin çalışması için yasal istihdamının sağlanmasını, salgın sürecindeki kayıplarının giderilmesini, mülteci çocukların okul burslarından yararlandırılmasını, mülteci çocuk eğitim ve spor alanlarında teşvik edilmesini ve mültecilerin mesleki eğitimine göre desteklenmesini talep etti.
HABER : METEHAN UD
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.