Mahsun Kılıç
Mersin’de, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nden taş ocaklarına, geri dönüşüm tesislerinden balık çiftliklerine ve liman genişleme projesine kadar birçok alandaki projelerden dolayı çevre sorunları yaşanıyor. Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, Mersin Çevre ve Doğa Derneği Başkanı Sabahat Aslan, yerel Gazeteci Abidin Yağmur, Av. İsmail Hakkı Atal, TTB Halk Sağlığı Kolu üyesi Uzm. Dr. Nasır Nesanır Mersin’deki çevre sorununu 9. Köy’e anlattı.
Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Gündoğdu, Mersin’de çoğunlukla madencilik, tarım, lojistik ve ağır sanayi endüstrisinin hakim olduğunu belirterek şunları söyledi; “Özellikle sanayi faaliyetlerinin yoğunlaştığı Tarsus ilçesinde ağırlıklı olarak demir-çelik, gıda, plastik, kimya, makine ve cam üzerine şekillenmiş bir sanayi mevcut. Silifke bölgesine doğru ise mermer, gıda, kimya, petrol ürünleri, plastik, metal eşya ve ulaşım araçları sektörlerinin yoğunlaştığını söyleyebiliriz. 3 atık su arıtma tesisi kentsel atık suyunu arıtıyor. Tarsus OSB’nin büyüklüğüne yetmeyen bir arıtma mevcut. Arıtılamayan sanayi atıkları, olduğu gibi Tarsus çayına dökülüyor. Silifke OSB ise atık suyunu kanalizasyon şebekesine döküyor.”
Gündoğdu kirliliğe çözüm olarak da şunları önerdi, “Atıklar etkin bir şekilde ayrıştırılsın. Hafriyat atıkları gelişigüzel değil bir plan dahilinde aktarılsın. Ulusal ölçekte atık plastik ithalatı yasaklansın. Tüm kırma-eleme ve plastik üretim tesislerine ön arıtma kurulması zorunluluğu getirilsin.”
Uzun yıllardır çevre mücadelesi veren Mersin Çevre ve Doğa Derneği Başkanı Sabahat Aslan da “Mersin’in havası, suyu ve toprağı dünya standartlarında belirtilen sınır değerinin çok üstünde kirlendi” dedi. Mersin’de yapılması planlanan kirli teknolojiler ve vahşi madenciliğin yaratacağı çevre tahribatı ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine karşı eylemler ve açtıkları davalarla mücadele yürüttüklerini belirten Aslan, “Kirli yatırımın yapılacağı bölgede önce bölge halkını konuyla ilgili bilinçlendiriyoruz ardından birlikte eylem ve etkinlikler yapıyoruz” dedi.
Çevre sorunlarına karşı verdikleri hukuksal mücadelede eskiden önemli kazanımlar elde ettiklerini ancak son yıllarda hukuksal mücadeleden çok az sonuç alındığını hatırlatan Aslan, “Sokakta yapılan kitlesel ve etkin mücadeleler çoğu zaman kazanımla sonuçlanabiliyor. Maalesef mücadeleden bazen olumsuz sonuçlar da alınabiliyor. Örneğin Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesine karşı Mersin halkının 40 yıl süren mücadelesi göz ardı edildi, yapımı devam ediyor” diye konuştu.
Gazeteci Abidin Yağmur da planlı, kamucu ve ekolojik bir idare elinde Mersin’in daha iyi bir tarım ve turizm kenti olabileceğini söyledi. Yağmur şunları ifade etti; “Mersin birçok tartışmalı, kirletici unsurların ve risklerin yüksek olduğu sanayi yatırımlarının hedefinde. Bu sürecin lokomotif gücü Akkuyu Santrali oldu ve çok büyük bir inşaat. Milyarlarca metreküp beton ve milyonlarca ton demir kullanılması gereken bir inşaat. Haliyle bu inşaatın başta beton, dolgu malzemesi gibi ihtiyaçlarının karşılanması için bölgedeki çimento fabrikalarının, beton fabrikalarının ve taş ocaklarının kapasitesi artırıldı. Nükleer santralin işletme aşamasında da nüfus dolayısıyla konut ihtiyacı artacak. Bu da başta çimento fabrikaları, taş ocakları olmak üzere bazı tesislerin daha fazla iş yapmasına neden olacak. Bu da çevre katliamına yol açacak. Limanın genişlemesi de taş ocakları sayısının artmasına neden oldu.”
Giderek artan çevre sorununa karşın çevre mücadelesinin giderek lokal bir alana sıkıştığı eleştirisini de getiren Yağmur şunları söyledi; “Örneğin köylerde taş ocaklarına karşı çok ciddi, kararlı ve sonuç alıcı eylemler oluyor. Aynı sonuç alıcılığı Akkuyu santraline karşı verilen mücadelede göremiyorsunuz. Çünkü insanlar ilk önce kendi evlerinin önüne bakıyor. O noktada çevre hareketinin sınıfsal, politik kodlarını iyi çözmek, halka anlatmak gerekiyor. Mersin’de bugüne kadar bu yapılamadı. En azından çevre konusunda duyarlı bir yerel medyamız var ve lokal düzeyde de olsa halk çevre sorunları konusunda hızla örgütlenme, harekete geçme pratiğini gösterebiliyor.”
Doğa ve çevre mücadelesinde kamuoyunun yakından tanıdığı Avukat İsmail Hakkı Atal da Akkuyu NGS’nin
Nükleer santrallerin sürekli soğutma işlemine tabi olduğunu hatırlatan Atal, Doğu Akdeniz‘in soğutma suyu olarak kullanılabilecek durumda olmadığını belirterek şunları söyledi; “Deniz suyu, Akkuyu N
Termik santral ve madenlerin kırsal kesimlere kurulduğunu ve o bölgede yaşayanların bilinçli politikalarla yoksullaştırılıp yerinden edildiğini kaydeden Atal sözlerine şöyle devam etti; “Termik santraller ve madenlerin hepsi kırsal alanda yapılıyor. Yoksullaştırılan halk termikçilerin, nükleercil
Büyükeceli’de inşaatı devam eden ve nükleer yakıtların gelmeye başladığı Akkuyu NGS ile ilgili köylüler de şunları söyledi; “Bu topraklarda 400 kamyona yakın ürün çıkardı önceden. Salatalık, domates ve yer fıstığı ekiyorduk, artık onlar yok. Yok etti her yeri. Şantiyelere mahkum ettiler bizi. Turizm ve hayvancılık öldü. İş kapısı diye başta insanlar inandı ama artık eskisi gibi değil. Yerli halk her şeyin farkında, tehlikeyi gördü. İnşaat bittikten sonra kalan işçiler için içeriye tesisler yapacaklar, her şey olacak içeride, o yüzden bizlere iş imkanı kalmayacak. Gelip bizden birşey de almayacaklar. Olan doğamıza ve topraklarımıza oldu.”
Geri dönüşüm tesislerine yakın yerlerde yaşayan mahalle sakinleri de tesislerden yayılan kötü koku ve dumandan şikayet ederek, “Kokudan yaz aylarında burada nefes alamazsınız. Yaz aylarında çok kötü koku, toz, duman geliyor tesisten evlerimize doğru. Balkonda, damda duramıyoruz. O sıcakta kapıları kapatıyoruz. Kış aylarında da koku oluyor. Geceleri bacalardan kapkara duman çıkıyor” dediler.
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu üyesi Dr. Nasır Nesanır da Akku
Dr. Nesanır, Mersin Limanı’nın işletmesini üstlenen Uluslararası Mersin Liman İşletmeciliği’nin liman genişletme projesini de eleştirerek şunları ifade etti; “Mersin Limanı genişlemesi için yapılacak 176 bin m2’lik sahanın dolgu malzemesi Mersin’e ait mahallelerde planlanan taş ocaklarından getirilecek ve Atatürk Parkı önündeki denize dökülecek. Kıyı dolgusu için 4 milyon 284 bin ton taş ihtiyacı, mahallelerdeki taş ocaklarından 350 bin kamyonla taşınırken trafik yükü ve hava kirliliği yaratacak. Ayrıca projenin yapılabilmesi için denizin dibinden çıkarılacak asbest hepimizi zehirleyecek. Kentimize ve sağlığımıza çok ciddi zararlar verecek olan ve yapımı bilimsellikten uzak hukuksuz ve antidemokratik bir proje olan Atatürk Parkı’nda liman genişleme projesi MIP şirketine rant kazandıracak. Mersin’in simgesi olan Atatürk Parkı kentimizin akciğerleridir ve halkın sosyal olarak nefes aldığı bir alandır.”
Geri dönüşüm tesislerinin plastik atıkları yakması sonucunda ortaya çıkan dioksin, furan ve klorlu bifenil bileşikleri gibi ağır metallerin atmosfere yayıldığına da dikkat çeken Dr. Nesanır; “Açığa çıkan bu ağır metallerden dioksin, furan ve diğer kalıcı organik kirleticilerin toprağa, suya, havaya ve besin zincirine karışması, insan sağlığında geri dönüşümü mümkün olmayan hasarlara neden olmakla birlikte kanserin oluşumunu da tetikler. Ayrıca açığa çıkan bu kimyasallar ve ağır metaller sinir sistemi hastalıklarına, tiroid
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.