Haber: Sait Özmen – Mardin
Basın sektöründe çalışan kadın gazetecilerin durumu erkek meslektaşlarıyla karşılaştırıldığında nasıl değerlendirilebilir? Sorumlulukları ve yaptıkları işler açısından erkek meslektaşlarıyla eşit durumdalar mı? Toplumdaki yerleşik önyargılar kadın gazetecileri nasıl etkiliyor? Kaynaklarla görüşmelerinde ciddiye alınmadıkları oluyor mu? Yıldırma (mobbing) ve sahada saldırıya en çok kadın gazeteciler mi uğruyor?
Dört kadın gazeteciyle ‘’Medya ve Kadın’’ konulu proje çerçevesinde 9. Köy adına konuştuk. Çalışma ortamında ve haber üretim sürecinde yaşadıkları ve şahit oldukları olayları konuştuğumuz kadın gazeteciler, toplumsal baskı ve rollerden kaynaklı yaklaşımdan yakınarak, çalışma sürecinde karşılaştıkları güçlüklerden söz ettiler.
Kadın gazetecilerin karşılaştığı eşitliğe aykırı ortamla mesleğe yeni başladığı için şimdilerde karşılaşan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Ceylan Şahinli, toplumun kadın gazetecilere olan yaklaşımını şöyle anlattı:
“3 senedir gazetecilik yapıyorum. Gerek gazetecilik okuduğum yıllarda gerekse mesleğe katıldığım süreçte en başta fark ettiğim şey, “bu mesleğin toplum içerisinde erkeklerle ne kadar bağdaştırıldığı” oldu. Örneğin, bir haber için, başka bir kentte kaynak ile konuşacaktım, kente geleceğimi ve haber yapacağımı söylemiştim. Bağlantı kurduğum insan, çevresindekilere oraya bir gazeteci geleceğini söylediğinde hemen hepsinin aklında, elinde kamera mikrofon bulunan bir erkek belirmiş olacak ki bir kadını karşılarında görünce şaşırdılar. –Geleceği söylenen gazeteci sen misin?- diye sordular…Bu sadece bir kere başıma gelmedi tabii ki… Karşılarında bir kadın bulunca onlar için otomatikman bir eksiye düşüyorsun. Bunu şöyle açıklamam gerekiyor. Mesela erkek meslektaşlarım bir habere gittiğinde, çevrelerindekilerin onların çekimlerine, haber yapış tarzlarına, insanlar ile iletişimlerine karıştığına neredeyse hiç şahit olmadım. Ancak ben haber yaparken yanıma gelen erkekler belki de ellerine hiç kamera almış olmamalarına, hiç haber yapmamış olmalarına rağmen bana, –Bence şöyle çeksen daha iyi olur, insanlarla böyle konuşursan sana röportaj vermezler, seni bu halinle ciddiye almazlar- gibi tavsiyede bulunuyorlar.’’
“Bu söylediklerim hala devam ediyor bu arada. İşe Ankara’da başladım, orada çalıştığım yıllarda gazeteci bir kadın olmanın zorlukları ile şöyle karşılaştım, Ankara polisinin muhaliflere, Kürtlere, kadınlara dönük tavrını bilmeyen yoktur. En küçük bir basın açıklamasına dahi tahammül etmeyen polisler genelde direkt eylemcilere saldırıyordu. Eylemcilerden sonraki hedef de tabii ki o saldırıları kaydeden gazeteciler oluyordu. İlk saldırdıkları ise hep kadın gazetecilerdi. Kadınlara müdahale ederken, cinsiyetçi küfürlerden tutun da fiziksel taciz içeren sarkıntılıklara kadar her şeyi karşınızda buluyordunuz bu saldırılarda.”
Gazetecilik mesleğinin erkeklerle özdeşleştirildiğini, haber için gittiği yerlerde insanların kadın gazetecilerden çok erkek gazetecilerle iletişime geçtiğini dile getiren Şahinli, “Gazetecilik, maalesef bir meslek olarak hep erkeklerle bağdaşlaştırılmış. Örneğin; bir yerde haber yaparken oradaki insana ya da insanlara telefon numaramı veriyorum. Bu insanlara benimle haber açısından iletişim kurmaktan çekinmemelerini ısrarla söylememe rağmen haber ile ilgili bir gelişme yaşandığında söz konusu haber kaynaklarının büyük bir çoğunluğunun, ilk haberi erkek meslektaşlarıma gönderdiklerine defalarca kez şahit oldum” diye konuştu.
Kadınların iktidar tarafından hedef haline getirilmesi ve kadınlara karşı kullanılan dilin medya alanında da yansımaları olduğuna dikkat çeken gazeteci Berivan Kutlu şunları söyledi:
“Toplumsal cinsiyet eşitliliğin yerleşmediği toplumlarda bu tarz uygulamalar maalesef günlük hayatın bir parçası haline geldi. Kadınlar yıllardır bunu değiştirmek için mücadele ediyor fakat bu olumsuz durum her yıl iktidar ve siyasetçiler tarafından daha da körükleniyor. Kadına yönelik suçlar cezasız kaldıkça yöneticiler bundan güç buluyor ve bu durum yaşanıyor. Yani düşünün, ülkeyi yönetenler, -Kadın ve erkek eşit değil, bu toplumun fıtratına ters- diyor, bir bakan çıkıp, -Kadınlar iş aradığı için işsizlik fazla– görüşünü savunuyor. Böyle bir atmosferin basına yansımaması beklenemez. Basında çalışan kadınlar, erkeklere göre daha fazla çalışmak zorunda, dış görünüşüne daha fazla dikkat etmek zorunda. Özellikle kamera önünde çalışan kadınların hep makyajlı, zayıf ve bakımlı olması bekleniyor. Birçok kadın bu özellikleri sağlayabilmek için inanılmaz çaba sarf ediyor. Bu durum kadınların hem bedenini hem de psikolojisini bozuyor.”
Kadın gazetecilerin her alanda ayrımcılığa ve yıldırmaya (mobbing) maruz kaldığını ve polis saldırıları olabilecek haber ortamlarına hep erkek gazetecilerin gönderildiğine dikkat çeken Kutlu, şunları ekledi:
“Basın sektöründe kadınlar evliyse de sorun bekarsa da sorun. Evliyse çocuk yapma ihtimali var, izin kullanması gerekir. En son DHA’nın hamile muhabirinin işine son verdiği basına yansımıştı. Bekâr ise bu kez hem yöneticiler hem de haber kaynakları tarafından tacize uğrama olasılığı artıyor. Siz sorunuzda yöneticiler demişsiniz fakat yıldırmayı (mobbing) cinsiyetçiliği kadınlarla aynı pozisyonda çalışan erkek muhabirler de yapıyor. Kadın muhabirler habere yöneticiler tarafından gönderilmiyor. Özellikle polis saldırısının olabileceği, deprem, sel ve ölümlü olayların olduğu yerlere erkekler gönderiliyor çünkü kadınların bunu ‘kaldıramayacağı’ varsayılıyor. Kadınları haber alanından uzaklaştırmak da bir yıldırma. Kadınların en çok çalıştığı sektörlerden biri de basın, kadınların bu alanda yükselmesi sadece cam tavan ile açıklanamayacak boyutta. O yüzden kadınların yükselmesine engel olan bütün koşullar ve zihniyetler de bir şiddet biçimi olarak kendisini gösteriyor.”
Şu anda önde gelen bir haber merkezinde çalışan F.Ş, çalıştığı kurumla isminin paylaşılmaması kaydıyla gazeteciliğe başladığı günden bu yana yaşadıklarını ve kadın gazetecilerin çalışma alanındaki sorunları şöyle dile getirdi:
“Çalışmaya ilk başladığım zamanlarda benim konumumda olan erkekler tarafından hafife alındığımı ve -zaten bunu yapamaz- gibi sözlerle dışlandığımı hissediyordum. Medyada kadın gazeteci olmak, ataerkil bir dünyada zaman zaman psikolojik olarak yıpratıcı olsa da gurur verici. Hayatımızın her yerinde uğradığımız yıldırma ve ayrımcılık bu alanda da devam ediyor. Çalıştığım kurumda özellikle staj yaptığım dönemde çeşitli ayrımcılıklara ve yıldırmaya (mobbing) maruz kaldım. Hatta zaman zaman hakkım olan taleplerim bile karşılık görmedi.”
Gazeteciliğe başladığı dönemde erkek çalışanların ve yöneticilerin kadın muhabirlere olan yaklaşımı ve kullandıkları dili anlatan F.Ş şunları da söyledi:
“Staj yaptığım kurum, erkeklerin çoğunlukta olduğu bir kurumdu. Kendi aralarında konuştukları dil biraz kaba ve emredici olduğu için de buna alışmam çok uzun zaman aldı. İlk günlerde yaptığım ufacık bir yanlışta bile çok fazla hakarete maruz kalıyordum. Bu da beni psikolojik olarak çok yıprattı. Her sabah uyandığımda gitmek istemediğim bir yere zorunda olduğum için gitmek beni çok olumsuz etkiledi. Bir internet sitesinde staj gördüğüm için hız çok önemliydi. Haberleri sayfaya hızlı giremediğimde ya da kaynağa hızlı bir şekilde ulaşamadığımda da yine aynı şekilde çeşitli baskılara ve yıldırmaya maruz kaldım.”
Kadın gazetecilerin hem büro ortamında hem de haber takibi sırasında yaşadığı sorunları dile getiren Mezopotamya Ajansı’nın diğer muhabirlerinden Yüsra Batıhan şu görüşlere yer verdi:
“Kadın bir gazeteci olarak en çok duyduğum cümleler şu: –Sen kadınsın neden daha farklı bir meslek seçmedin? ya da –Daha kolay bir meslek seçmedin?– aslında bu şunu gösteriyor; gerçek anlamıyla gazetecilik ve medya alanı erkeklerin var olduğu bir düzen. Ama bir kadın olarak gazeteciliği seçtiğim için ayrıca mutluyum çünkü erkeklerin dilini görüyorsun, erkeklerin haber yazarken ne kadar erkekleştiklerini görüyorsun. Kadın katliamı haberlerini yazarken nasıl yol ve yöntem gösterdiklerini, hatta çocuk haberlerindeki özensizliklerini görüyorsun. Aslında erkek ideolojisini temel almış bir sistemden bahsediyoruz. Haber yaptığımız sırada polisler biz kadın gazetecilerle ayrıca bir şiddet uyguluyorlar. –Sen git evde bakımını yap, makyajını yap– gibi söylemlerde bulunuyorlar. Kadın gazetecileri zayıf gördükleri, veya çabuk vazgeçeceklerini düşündükleri için, polisler alanda ilk biz kadın gazetecilere basın kartı soruyor. Sistem de kadınlardan korktuğu için daha çok kadınlara yöneliyor.’’
Kadın medya çalışanlarının medyada birer obje gibi sunulduğunu, aslında kadınların da erkekleştirilmeye çalıştırıldığını dile getiren Batıhan, kadın gazetecilerin toplumsal roller nedeniyle birçok saldırıya maruz kaldığını söyledi:
“Kadınlar medya alanında bir obje olarak gösteriliyor. Örneğin haber sunuculuğunda çok güzel ve bakımlı bir kadın çalışan tasvir ediliyor. Medya alanında kadınları kendi fikirleriyle değil de tamamen erkekleşen kadın figürleri olara görüyoruz. Kadın medya çalışanları eşit olmayan bir maratona itiliyor. Gazeteci bir kadın evine gittiğinde çocuğunun bakımı, evin bakımı ve genel olarak evin sorumluluğu kadına yüklenirken erkeklerde bu durum söz konusu değil. Erkek gazeteci için de bu tür durumlar söz konusu değil. Kadın gazeteciler toplumsal roller nedeniyle uğraştıkları meslek dışında birçok iş yapmaktadırlar. Bu tür durumlar hem iş yerinde yaşanıyor hem de genel olarak toplumda bu şekilde yaklaşımlar söz konusu.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.