Songül Yakışan / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos
Kent ve çevre konusunda Türkiye’deki en yetkin isimlerden Prof. Dr. Ruşen Keleş kent hakkını şu sözlerle tanımladı:
“Kent hakkı bir kişinin kentinden beklediği hizmetlerden, o kentin sahibi olduğu değerlerden yararlanma hakları olarak tanımlanabilir. Kent hakkı, dar anlamda sadece kendi kişisel menfaatleriyle yaşam tarzıyla ve yaşamını kolaylaştıran koşulların sağlanmasıyla ilgili olarak algılanabilir. Geniş anlamda ise o kentin sahibi olduğu değerler üzerindeki hakları da eklenmek zorundadır. Bir evde oturmak, barınmak, kirada veya sahibi olarak… Bunun yanı sıra, o şehrin sahip olduğu doğal değerler, yeşil alanlar, açık alanlar yoksa orada kent hakkının tam anlamıyla o kişinin yararlandığı bir hak olduğu öne sürülemez.”
Prof. Dr. Keleş sözlerini şöyle sürdürdü:
“1990’ların başında Avrupa Konseyi kentli hakları şartını kabul etmiştir. 1992’de Avrupa Konseyi tarafından çıkarılmış olan ve daha sonra 2008 yılında üzerinden geçilmiş olan bu kentli hakları şartlarında yer almış olan bütün haklar 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 25’inci maddesinde çok geniş bir şekilde tanımlanmış olan sosyal ve ekonomik haklar ile yakından ilintilidir. Burada insan iyiliği ve insanın bu haklardan yararlanması gözetilmiştir. Kentli haklarının; insan, insan dışı canlılar ve cansız kaynakların bütün kentlilerin yararlanabileceği haklar arasında yerinin bulunması gerekmektedir.”
“Yerel düzeydeki yönetim kademelerinde görev yapanların, organların ve bu organları oluşturan kişilerin, kentleşme sürecindeki kamu yararı konularına sahip çıkmaları gerekir” diye konuşan Prof. Dr. Keleş şöyle devam etti, “Bu sahip çıkmada devlet ile yerel yönetimlerin dirsek dirseğe, el ele vererek bir iş birliği halinde kamu yararının maksimize edilmesine çalışmaları gerekir. Ama ne yazık ki çok partili siyasal sistemler hele de Türkiye’deki gibi ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ bu birlikteliği rahatlıkla sağlamaya elverişli değil. Devletin söylediğini yerel yönetim yapmayabiliyor, yerel yönetimin yapmak istediğini de devlet yapmayabiliyor. Bu sonuç itibariyle kamu yararına ters düşen bir takım sonuçların ortaya çıkmasına yol açıyor. Maalesef sadece Türkiye’de değil bütün az gelişmiş ülkelerde yerel yönetimlerle devlet, başına buyruk ve bundan da toplumun hem bugün yaşamakta olan nesilleri hem de geleceğin kuşakları zarar görmektedir. Kamu yararı denilince insan menfaatini koruma ve maksimize etme akla geliyor. Fakat hayvanların korunması, insanların dışındaki canlıların da korunması kamu yararına hizmet etmektedir.“
Prof. Dr. Keleş sürdürülebilirlik kavramını şu ifadelerle anlattı: “Geleceğin kuşakları derken burada bir kavram gündeme geliyor. O da sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirlik, gelişme kavramının tanımında yatmaktadır. Bugün yaşamakta olan kuşaklar, üzerinde bulundukları toprakları kullanırken, o değerlerden yararlanırken -tabii ki kent hakkından yararlanıyorlar ama- bu hakkı o şekilde kullanmalıdırlar ki gelecek kuşakların o değerler üzerindeki kullanma hakları hiç bir zaman sıfıra inmemelidir. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde bu sürdürülebilir gelişme kavramına uyulmakta olduğunu söylemek zor. Sahip olduğunuz değerleri o şekilde kullanmalısınız ki onları, sıfıra inmeyecek şekilde koruma amacı da gerçekleşmelidir.”
“Devletin ve yerel yönetimlerin politikalarını çağdaş niteliklere kavuşturmak gerekmektedir. Fakat bu politikalar da yeterli değildir. Devleti ve yerel yönetimleri yönetenlerin sadece yönetenlerin değil o yönetenlerin emri altında bulunan halkın da belli bir eğitim, bilinç ve kültür düzenine yükselmesi gerekir. Aile eğitimi, ilk okul eğitimi, orta okul eğitimi ve her düzeydeki eğitim kurumlarında vatandaşlığın gereği olan yaşadığınız ortama, kentsel veya kırsal alanın değerlerine nasıl sahip çıkılacağının öğretilmesi gerekir. Uzun dönemde tek çözüm budur diye düşünüyorum. Aksi halde seyirci kalırsınız her şeye.”
Prof. Dr. Ruşen Keleş sivil toplumun önemini de vurguladı: “Kent ve kentli hakkının topluma yayılmasında sivil toplum örgütü adı verilen örgütlenme çok önemlidir. Sivil toplum örgütleri deyince dernekler, vakıflar, kooperatifler ve Mimarlar Odası, TMMOB gibi meslek örgütleri akla geliyor. Bunlar çevrenin koruması için ellerinden geleni yapmışlardır şimdiye kadar. Bunlara engel olmamak lazım. Dolayısıyla kent ve kentli hakkının kullanılmasında ve korunmasında devlet, belediyeler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ve halkın kendisi beraber hareket etmelidir.”
Keleş, “Kent hakkının bir parçası olan çevrenin korunması noktasında Karadeniz önemlidir. Özellikle herkes Sinop’a koşuyor. Fakat Karadeniz de bozuldu. Yani yemyeşil Rize şimdi, çaylık ve taş yığınına döndü. Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun bunlar beton yığınına dönüştü. Eskilerin bir sözü var: ‘Gidemediğin yer senin değildir’ diye, Gidemediğin yer senin değildir ama gittiğin yer de bozulan yer oluyor. Hangi yerlere geç gidiyorsanız, zor gidiyorsanız orası bozulmamış kalıyor” diyerek sözlerini noktaladı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.