DOLAR 34,3457 0.1%
EURO 37,4245 0.6%
ALTIN 3.018,770,02
Ankara

PARÇALI BULUTLU

Kent hakları nedir? Kent mücadelesi nasıl yapılır?
  • 9.Köy
  • Genel
  • Kent hakları nedir? Kent mücadelesi nasıl yapılır?

Kent hakları nedir? Kent mücadelesi nasıl yapılır?

Kent savunması ile kentin sorunlarını, Validebağ Gönüllüleri’nden Arif Belgin’le ve Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı kurucusu Ayşe Kaşıkırık ile konuştuk.

ABONE OL
17 Mayıs 2024 16:42
Kent hakları nedir? Kent mücadelesi nasıl yapılır?
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Volkan Kahyalar / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos

Gelirler, artan yaşam maliyetlerinin gölgesinde kalınca kentlerde yaşamak giderek zorlaştı. Plansız yapılaşma, yeşil alanların rant uğruna yok edilmesi derin yoksullukla birleşti ve kentlerin sosyo-ekonomik dengesi bozuldu. Artan kiralar nedeniyle düşük gelirliler kentin dışına itildi. Bu durum gettolaşmaya ve sosyal eşitsizliğin artmasına yol açtı.

Validebağ Gönüllüleri’nden Arif Belgin, seçilmiş yöneticilerin “Ben her şeyi bilirim” yaklaşımının doğru olmadığını söyledi ve “İnsanların, yaşadıkları yer için ben şu yahut bu şekilde bir yaşam istiyorum demesi, bu iradeyi gösterebilmesi kent hakkı ve kenti savunmak anlamına gelir” dedi.

Arif Belgin

Önce kendimizi eğittik sonra derdimizi anlatmanın yollarını aradık

Kent hakları konusunda eğitim ve farkındalık çalışmalarının öneminden bahseden Arif Belgin sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz kendi kendimizi eğittik. 1998 yılında başladığımız zaman bilim insanlarını çağırdık, onlardan görüş aldık. Paneller, sempozyumlar yapıldı. Onların görüşlerini harmanladık, hiçbirinin görüşlerine yüzde yüz katılmadık. Çünkü bazen bazı disiplinlerin görüşleri birbirinden farklı olabiliyor. Örneğin, orman mühendisleri ormanları korur diye düşünülüyor ancak Orman Mühendisliği Fakültesinin içinde farklı kürsüler var. Bu kürsülerin taban tabana zıt görüşleri olabiliyor. Biz de her disiplinden ve her görüşten bilim insanından bilgi almaya çalıştık ve en uygunu hangisiyse onu benimsedik. Burayı nasıl daha iyi koruruz? Yeşil, doğal ve bir bütün olarak gelecek nesillere nasıl bırakabiliriz? Arayışımız buydu.  

Bizim her şeye karşı çıktığımızı ileri sürüp ‘Buraya Millet Bahçesi yapılsa fena mı olur?’ diyenler oluyor, iyi niyetle. Millet Bahçesi dediğiniz şey, millet gelsin, gezsin amacıyla yapılıyor değil mi? Validebağ Korusuna şu an millet giremiyor mu? Girebiliyor. Gezemiyor mu? Geziyor. O halde sorun ne? Millet Bahçesi adı altında oraya dozerleri sokup bir takım binalar yapmak mı? Burası 1. derece doğal SİT alanıdır ve öyle kalmalıdır. Bunları anlatmaya çalışıyoruz. Onun için farkındalık çalışmalarını arttırmak zorundayız. Bu görüşleri halka yayıp buranın nasıl korunacağının bilincini aşılamak biraz meşakkatli ama bunu yapmaya çalışıyoruz.”

“Bizim siyasetimiz tarihin, kültürün ve doğanın korunması”

Şehrin tarihi ve kültürel mirasının korunmasının öneminden bahseden Arif Belgin, “Bir toplumda tarih, kültürel miras olmazsa o toplumu bir arada tutan ne olabilir? Bunlara sahip çıkmak nesiller arası iletişimi de sağlıyor. İnsanların bir arada olmaktan duydukları mutluluğu ve bir arada olmayı pekiştirir. Eğer bunlar olmazsa nasıl bir arada olup yaşayacağız? Bir tarihi esere baktığımızda bir aidiyet, zevk duyuyorsak benim dedem de duyuyor, benim torunum da duyacak. Bu insana güven verir ve bağlılık hissi doğurur. Aynı şey doğanın korunması için de geçerli. Kentin doğasının da korunması gerekli. Bunlar bir bütün. Tarihin, kültürel mirasın ve doğanın korunmasından birisi eksik olursa hep bir şeyler eksik kalacaktır. Örneğin, Validebağ Gönüllüleri’nin siyasetler üstü bir durumu olmakla birlikte bizim siyasetimiz tarihin, kültürün ve doğanın korunması. Biz belli bir siyasi partinin yanında ya da karşısında değiliz. Bu ince çizgiyi anlayamayanlar 25 yılda silindi gitti. Bizim hala devam etmemizin sebebi bu çizgiyi korumamız” dedi.

Ayşe Kaşıkırık

Kentin imkanları herkese eşit ve erişilebilir mi?

Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı kurucusu Ayşe Kaşıkırık da şu çarpıcı tespitlerde bulundu: “Kent hakkı, kentteki yurttaşların kentin sakini değil sahibi olmasıyla ilgilidir. Yani gerek kentte karar alma aşamalarına katılma, gerekse kentin sunduğu imkanlardan yararlanabilme kapasitesiyle ilgili. Ulaşım, sağlık, kültür, sanat gibi birçok hak var. Bunun 2 boyutu var. Birincisi hizmet boyutu, ikincisi temsil boyutu. Bunu ben ikiye ayırıyorum: eşit temsil ve eşit katılım. Kentte yaşıyorken kentin karar alma mekanizmalarında ne kadar söz hakkım var? Yoksa seçimden seçime mi yurttaşlık hakkımı kullanıyorum? Kentler beyaz erkekler tarafından mı yönetiliyor? Kent bana bir dizi hizmet sunuyor. Sosyokültürel imkanlar, sanat, spor, ulaşım vb. Peki bunlar herkes için eşit düzeyde erişilebilir mi?

“Kent hakkkının omurgası: kapsayıcılık”

Şehirlerin tüm vatandaşların ihtiyaçlarına uygun inşa edilmesinin önemine dikkat çeken Kaşıkırık, “Kent hakkı denilince bunun omurgası kapsayıcılık. Türkiye’de kentler ‘beyaz Türkler’ ve sağlıklı, hiçbir engeli olmayan erkekler için inşa edilmiş. Kentlerin imarı, inşaatı ve yapılanması bir grubun elinde. Örneğin; kentlerde kültür, sanat ve spora bakarsanız hep aynı gruplar ve insanlar faydalanır. Ben kent haklarından en az faydalanan kişilerden birisiyim çünkü tam zamanlı çalışıyorum. Bir kadınım ve engelli bir çocuğum var. Belediyenin birçok hizmeti gündüz vakti yapılır. Akşam, çocuğun uyku ve yemek vaktidir. Bakım emeği zaten kadınlarda. Engelli birey için herhangi bir yerden başka bir yere gitmek çok zor. Dolayısıyla benim gibi kişiler için kent bana birşey sunmuyor. Kesişimsellik dikkate alınmıyor. Yani engelli göçmen bir kadın için, yoksul yaşlı bir kadın için kentte yaşamak korkunç. Genel olarak belediyeler ‘herkese eşit hizmet sunuyorum, herkese aynı davranıyorum’ mantığıyla hareket ediyor. Benimle birlikte benimle aynı yaş grubundaki arkadaşım da aynı değil. Arabası olanla sürekli toplu taşımaya binen kişinin durumu farklı. Dolayısıyla kent hakkı, talebe ve ihtiyaca göre davran diyor. Bu noktada mahalle bazlı çalışmak ve çözümler bulmak önemli” dedi.

“Türkiye’de kentsel dönüşüm rızaya dayalı değil”

Ayşe Kaşıkırık kentsel dönüşüme ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Türkiye’de kentsel dönüşüm rızaya dayalı değil. Maliyet çok yüksek ve belediye veya devlet bunu üstüne almıyor. Bu nedenle maliyet vatandaşa yıkılıyor.

Bu uygulamaların temel sorunu, yoğun nüfuslu ve tarihi dokuya sahip bölgeleri hedef alarak ‘getto’ olarak adlandırılan mahalleleri ‘soyluluğa yükseltme’ bahanesiyle yenilemek ve rant elde etmek üzerine kurulu olması. Bu durum kentlerin sosyo-ekonomik dokusunu bozmakta ve birçok olumsuz sonucu beraberinde getirmekte.

Kentsel dönüşüm projeleri, mevcut binaların ‘yenilenmesi’ gerekçesiyle zorla tahliyeler ve yerinden edilmelere yol açıyor. Bu durum yıllardır yaşadıkları semtlerden koparılan insanları, kimliklerini ve sosyal bağlarını zedeleyen travmatik bir deneyime maruz bırakıyor. Örneğin; İstanbul’da Tarlabaşı, Sulukule ve Fener gibi tarihi mahallelerde böyle oldu.

Kentsel dönüşüm konforlu yaşam gibi sunuluyor ama gerçekler farklı”

Kentsel dönüşüm projeleri, modern ve konforlu bir yaşam vaadiyle sunulmakta. Fakat gerçekte durum farklı. Yeni yerleşim alanlarında altyapı eksiklikleri, ulaşım zorlukları ve yüksek kira bedelleri ile karşı karşıya kalan insanlar, vaat edilen konforun yerini yoksulluk ve çaresizlikle doldurduğunu görmekte. Örneğin, İstanbul’da kentsel dönüşüm kapsamında yapılan bazı binalar kısa sürede çatlaklar ve çökmeler yaşayarak hayati tehlike arz etmekte. Bu da kentsel dönüşümün rant odaklı ve denetimsiz bir şekilde yürütüldüğünü açıkça gözler önüne sermekte. 

Kentsel dönüşüm projeleri, insanların yıllardır kurdukları komşuluk ilişkilerini ve sosyal bağlarını da koparmakta. Yeni yerleşimlerde farklı sosyo-ekonomik gruplar bir araya getirilmeye çalışılsa da ortak bir kimlik ve aidiyet duygusu geliştirmek zor. Bu durum, özellikle yaşlı ve engelli bireyler için izolasyona ve yalnızlığa yol açmakta. 

Ayrıca kentsel dönüşüm projeleri, kira bedellerinin artmasına ve işsizlik oranlarının yükselmesine de neden olmakta. Yetersiz kira desteği ve ulaşım masraflarının artması, ailelerin bütçelerini zorlamakta. Bu da yoksulluğun artmasına ve aile içi şiddet gibi sosyal sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamakta.

Ulaşım masrafları da çok arttı. Bu yüzden insanlar taşınmak zorunda kaldıkları evlerine yakın iş arıyorlar. Önceden çocuğunu yakında oturan kayınvalidesine bırakabilien kadınlar yeni taşındığı yerde evde oturuyor. Erkekler için de durum benzer. Önceleri eşiyle dostuyla kahvehanede vakit geçirenler, kentsel dönüşümden sonra ilişkilerinin sona erdiğini söylüyor. 70 yaşına kadar ev sahibi olan bir kişi 71 yaşında kiracı olduğundan ve ev sahibi stresi yaşadığından bahsediyor.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.