Sinem Nazlı Demir
Sorununun kapsamı ve çözüm yaklaşımlarına ilişkin görüşüne başvurduğumuz şiddet mağdurları, şiddete maruz kalanların yakınlarını, hukukçular ve aktivistleri birleştiren ana nokta; silah satışından uluslararası mevzuata, ilköğretim müfredatından ceza sistemine kadar çok boyutlu ve köklü çözüm politikası gerekliliği.
Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 146 ülke arasında 2020 yılında 130, 2021 yılında 133, 2022 yılında 124, 2023 yılında 124, 2024 yılında ise 129. sırada yer aldı. Bu durum, ülkedeki kadınların eğitim, iş hayatı ve sosyal yaşama katılımında karşılaştıkları engellerin büyüklüğünü gösteriyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu‘nun verilerine göre, 2021 yılında 280 kadın öldürüldü, 217 şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
2022 yılında 334 kadın cinayeti ve 245 şüpheli kadın ölümü; 2023 yılında 315 kadın cinayeti, 248 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
Kadına yönelik şiddet; “fiziksel”, “cinsel”, “psikolojik” ve “ekonomik” boyutta tanımlanıyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) verilerine göre, Türkiye’de kadına şiddet oranı yüzde 38. Neredeyse 10 kadından 4’ü hayatında erkek şiddetine maruz kalıyor.
Bu alanda çalışan sosyolog Aslı Yıldırım, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin temelde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığını belirtti:
“Eşitsizliği kuran birtakım yapılar var toplumlarda. Burada cinsiyet, tamamen kişilerin cinsel organlarına bakarak karar verdiğimiz atama sonucunda kişiler için ‘bunu yapabilir, bunu yapamaz’ ekseninde dönen bir eşitsizlikten bahsediyoruz. Sosyolojik olarak şunu söylemek mümkün, toplumsal cinsiyet eşitliği için verilen mücadelede daha fazla ses çıkarmaya cesaret eden bir kitle var artık. Daha bilinçli ve farkında olan kadınların sesi daha yükseklerden çıkıyor.”
Yıldırım, kadın cinayetlerinin sayısının giderek artmasının nedenlerini açıklarken yasaların etkin bir şekilde uygulanmamasını eleştirdi ve şu önerilerde bulundu:
“Kadın cinayetlerinin artmasının bir diğer nedeni, bizim yasalarımızın, sözleşmelerimizin uygulamayla pratiğin farklı işlemesinden kaynaklanıyor. Siz bir yasa koyup bunu uygulamıyorsanız, bu durum halk tarafından “bana bir şey olmaz“ bakış açısıyla adlandırılacaktır. Bu nedenle kadınların adalete ulaşabilmeleri de çok önemli. 2014’te Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, kadınların şiddet görenlerinin yüzde 89’unun şiddeti gördükten sonra hiçbir yere başvurmadığını açıklıyor. Bu demek oluyor ki biz bu vakaları hiç görmedik ve duymadık. Kimsenin haberi yok. Kadın cinayetleri meselesinde de bilinçlilikle birlikte bu yaşananları gün yüzüne çıkaran bir grup da var demek oluyor bu, artık duyabiliyoruz. Şiddeti besleyen kurumlar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de besliyorlar. Yasalar yeterli olsa bile uygulamada eksiklikler var. Kağıt üstünde yazanlar uygulanmadığı sürece bu rakamlar artmaya devam edecek.”
Sosyolog Yıldırım, özellikle kadın cinayetleri meselesinin çözüme kavuşmasını isteyenler için, bu çözümün sadece tek bir bağlamda gelemeyeceğini vurguladı ve çağrı niteliği taşıyan şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir çözüm aranacaksa bu çözümü sadece hukuktan beklemek gerçekçi değil. Gözümüzü kulağımızı daha doğru açmalıyız. Bu konunun eğitim ve sosyo-ekonomik ayağı da var. Vatandaşları “bu konun içinde ve dışında kalanlar” olarak ayırmaktansa; insan haklarına duyarlı herkesin yapabilecekleri var. Önemli olan bir şeyi yapmayı istemeye karar vermekte.”
Yıllardır örgütlü bir şekilde kadın mücadelesinde yer alan aktivist İrem Kayıkçı, kadın hakları meselesi tek bir düzlemde düşünülemeyecek kadar geniş ve katmanlı bir alan olduğunu vurguladı.
Kayıkçı, bu noktada çok boyutlu bir çözüm politikası ortaya koyan İstanbul Sözleşmesi’nin önemine vurgu yaptı ve Türkiye’nin, adını imzaların atıldığı İstanbul’dan alan uluslararası sözleşmeden çekilmesine tepki gösterdi. Bu tablonun faillere cesaret verdiğinin altını çizen Kayıkçı, şöyle konuştu:
“2011-2012 sürecinde, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı tarihlerde en azından bir yere kadar getirilen kadın cinayetleri oranının, daha sonra, sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanmamasından kaynaklı kadın cinayetlerinin etkin bir şekilde arttığını görmekteyiz. 2021 Mart ayında İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra neredeyse her yılı en az 400 kadın cinayetiyle ve birçok farklı biçimlerde çoğalan erkek şiddetiyle bitiriyoruz. Ülkenin en temel probleminin cezasızlık, hukuksuzluk ve tabii ki erkek failleri aklayan, bunun politik bir şekilde, anti feminist, kadın düşmanı dediğimiz politikalarla nasıl önünün açıldığını görüyoruz.”
Kayıkçı, özel ve kamusal alan ayrımı yapmaksızın her ikisinin de önemine dikkat çekerken; kadınların özellikle kendi özel alanlarında, evlerinde öldürüldüğünü ve bu durumun, ihtiyaç duyulan çözümün doğrultusunu da ortaya koyduğunu söyledi.
Feminist mücadeleye inandığını vurgulayan Kayıkçı, “Bu bizim yaşam hakkımız. Sokağa çıkmayalım istiyorlar. Kadınlar en çok yakınları tarafından katlediliyor, geçtiğimiz iki günde en az 7 kadın katledildi. Baktığımız zaman bu iki günde katledilen kadınları ya şimdiki eşleri ya da boşanma sürecinde olanlar tarafından öldürdü. Çözüm feminist mücadeleden geçiyor” diye konuştu.
“Sokağa çıkmaya korkuyorum” diyerek sosyal medya hesabından paylaşım yapan 17 yaşındaki lise öğrencisi Helin Palandöken, 13 Ekim 2017 tarihinde öğrenim gördüğü liseden çıktığı sırada Mustafa Yetgin tarafından pompalı tüfekle öldürüldü. Helin’i silahla öldüren Yetgin savunmasında, pompalı tüfeği internetten satın aldığını açıkladı.
Helin’in babası Nihat Palandöken, Türkiye’de artan kadın cinayeti sayılarının bir nedeninin de bireysel silahlanma olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
“Türkiye’de Helin’in katledildiği günden beri değişen bir şey olmadı. Aksine, kadın cinayetleri ve bireysel silahlanma arttı. Ateşli silahlarla öldürülen kadınların oranı arttı. Merdiven altı, kaçak şekilde satılan silahlar çoğaldı. Yasaklanması kolay, internet siteleri kapatılmalı ve satılan silahların toplanması gerekir. O zaman cinayetler de düşecektir. Bugün 15 yaşındaki çocuklar silah taşıyorlar. Geçen günlerde biliyorsunuz ki bir çocuk silah aldı ve gitti öğretmenini öldürdü. Bu kadar basitleşti.”
Palandöken, kadın cinayetlerinin çözümünde toplumsal farkındalığı artırmanın ve eğitimin önemine vurgu yaparak, şöyle konuştu:
“Eğitimden dolayı kadın erkek eşitliğinde eksiklik yaşıyoruz. Katillere caydırıcı cezalar verilmeli. Aynı zamanda insanların da bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bir kadın öldürülüyor ve birkaç gün sonra insanlar unutuyor. Televizyon programlarında gösterilmesi lazım, “bir kişiyi öldürürseniz bu kadar ceza alırsınız” denmesi, insanların bilinçaltına yerleştirilmesi lazım. Ama unutulunca aynı sistem devam ediyor. Ayrıca silah alanlar için de ruh sağlıklarına bakmaları lazım.”
Bu haber, Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Haberin içeriği tamamıyla Sinem Nazlı Demir’in sorumluluğu altındadır ve hiçbir durumda Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.