DOLAR 27,1479 0.08%
EURO 29,0073 0.11%
ALTIN 1.680,480,38
Ankara
22°

AÇIK

İran’da ne oluyor?

İran’da ne oluyor?

Google’da İran yazınca karşınıza ilk çıkan soru bu; ‘What's happening in Iran’ yani, ‘İran’da ne oluyor’ İran’da 17 Eylül’de 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisleri tarafından öldürülmesinin üzerinden 2 ay geçti. Amini’nin öldürülmesiyle birlikte memleketi Sakkız şehrinden başlayarak kısa sürede tüm İran’ı etkisi alan protestolarda bugüne kadar 304 kişi hayatını kaybetti, gitgide büyüyen protestolar sebebiyle İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri, Amini’nin ölümüne sebep olan İrşad Devriyesi’nin kaldırıldığını duyurdu. İran’da yaşanan protestolara gazeteciliğin temel kuralı olan 5 N 1 K üzerinden bakalım istedik.

ABONE OL
19 Şubat 2023 16:42
İran’da ne oluyor?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İran’da yaşayan 22 yaşındaki Mahsa Amini, İran’ın batısındaki Kürdistan Eyaleti’nin Sakkız şehrinden ailesiyle birlikte Tahran’a seyahat ettiği sırada başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle İrşad Devriyesi tarafından gözaltına alındı ve ‘Ahlaki Güvenlik’ kurumuna sevk edildi. ‘Bilgilendirme dersine’ tabi tutulmak üzere göz altı merkezine götürülen Amini’nin bir saat içinde serbest kalacağı belirtilmesine rağmen genç kadın göz altında ahlak polislerinin işkencesine maruz kaldı ve beyin kanaması geçirerek Kasra Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede 2 gün yoğun bakımda tutulan Amini, 16 Eylül’de hayatını kaybetti. Amini’nin ölümü ülkede büyük yankı uyandırdı. Bu ölümle başlayan protestolar sırasında en az 304 kişi hayatını kaybetti. Protestolara dünyanın birçok farklı ülkesindeki kadınlar destek verdi, Amini’nin ardından binlerce kadın sosyal medya üzerinde yayınladıkları videolarla saçlarını keserek başörtüsü yasağını protesto etti. İranlı kadınlar da bu eylemlere saçlarını açarak katıldı. Protestolar sebebiyle İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri, Amini’nin ölümüne sebep olan İrşad Devriyesi’nin kaldırıldığını duyurdu. Protestolar sırasında ülkenin ilk Ayetullah’ı, Humeyni’nin resimleri de yırtılmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde İranlı futbolcuların, İngiltere maçı öncesinde milli marşa katılmamaları protestoculara destek verdikleri şeklinde yorumlandı. İran’da yaşanan protestolar, kimi çevrelerce 2010’da başlayarak neredeyse tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı etkisi altına alan Arap Baharı’na benzetilerek “İran Baharı” olarak adlandırılıyor. İran’daki durumu siyaset bilimi profesörü Tanju Tosun’a ve İranlı yazar Ata Tabriz’e sorduk.

İran’da değişim olur mu?

Prof. Dr. Tanju Tosun, protestoların iki ayı aşmasından hareketle İran’da Arap Baharı gibi bir durumun yaşanacağını düşünmenin zor olduğunu söyledi. İran’daki gazetecilerin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin ve aydınların da benzer görüşte olduklarının altını çizen Tosun, “Toplumsal ayaklanmaların, bir rejim değişikliğine yol açması ve reform sürecini başlatmasının potansiyeli zayıf, rejimin dinamikleri açısından da bu kolay değil. İran’ın son 20 yıllık deneyimi her şeyden önce bu kapasitenin mevcut olmadığına işaret ediyor. Bugün gelinen noktada, kadınların başörtü protestolarıyla başlayan bu direnişin sonucunda, Zorunlu Giyim Yasası’ndan verilecek tavizi rejim güçleri bir onur meselesi olarak görüyorlar ve bu konuda verilecek bir tavizin rejimin yıkılmasına kadar uzanacağını düşünüyorlar. Bu nedenle eylemlere taviz vermeyerek, çok sert müdahalede bulunuyorlar. Öte yandan Şii mezhebi üzerine kurgulanmış dini yönetimin statükoyu koruma anlayışı, her toplumsal eylemi bu düzene bir saldırı olarak görüyor ve önlemeye çalışıyor. Rejimin eylemlere karşı sıfır toleransla yaklaştığı bir düzende bir ‘İran Baharı’nın yaşanması, geçmiş tecrübeleri de dikkate aldığımızda çok zor.” dedi. 

Prof. Dr. Tanju Tosun

İran’daki durum farklı

İranlı yazar Ata Tabriz, Arap Baharı’ndaki dinamiklerin İran’daki durumdan çok farklı olduğuna dikkat çekerek, şehir yapılarından, ülkedeki demografik yapılara, ekonomik oluşumlardan, hayat tarzına uzanan ciddi farklılıkların da var olduğunun altını çizdi. Arap Baharı’na dahil olan ülkelerde devrim ve reform benzeri durumların ortaya çıktığını söyleyen Tabriz, “İran’da ancak yıllarca reform çabalarının olduğunu biliyoruz. Eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin görevi devralmasından bu yana reform çabaları İran’da arzulansa da, bu reformlar gerçekleşmedi. Dolayısıyla bugün de İranlılar reformdan umutsuzlar ve sokaktaki göstericiler devrimi hedeflemekteler. Geçtiğimiz iki ayda bu hedefin İran’da ciddi bir taban kazandığını görmekteyiz, zaman zaman büyük katılımlı eylemler, bazen grevler ve bazen de sadece evlerden atılan sloganlara şahidiz. Hükümetin bütün bu olanlara karşı tedbir alamamasına karşılık mevcut siyasetini de değiştirmemesi ve baskı oranını arttırmasıyla reform umudu giderek azalıyor ve devrimden başka çözüm görmeyen kimselerin sayısı çoğalıyor. Devletin verdiği rapora göre geçtiğimiz ay gerçekleştirilen esnaf grevlerine bazı şehirlerde yüzde 70 ve bazılarındaysa yüzde 100 katılıma şahitlik ettik. Dolayısıyla bu vaziyetin artarak süreceğini, özellikle ekonomik koşulların kötüye gitmesini öngörerek söylemek mümkündür.” dedi.

 

İranlı yazar Ata Tabriz

Protestolar nerede başladı?

Protestolar Amini’nin hayatını kaybettiği Kasra Hastanesi yakınında başladı. Eylemciler, “diktatöre ölüm”, “ahlak polisi katildir”, “öldüreceğim, kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim”, “Mahsa’nın kanı üzerine yemin ederim ki İran özgür olacak”, “Hamaney bir katildir, hükümeti geçersizdir” ve “Kürdistan’dan Tahran’a kadınlara karşı zulüm” gibi sloganlar atmaya başladı. Bu protestolar, bastırıldı ve zincirleme tutuklamalar yaşandı. Bazı kadınlar, isyan karşıtı güçlerin saldırısına karşı başörtüsünü çıkarıp yaktı. Bu ilk protestolar, Mahsa Amini’nin memleketi olan Kürdistan Eyaleti’nin Sakkız şehrine sıçradı. Sakkız şehrinden sonra başta Senendec olmak üzere önce İran Kürdistan’ına, daha sonra Tahran ve tüm şehirlere yayıldı. İran hükümeti hem protestocuların haberleşmesini engellemek hem de protesto görüntülerinin dünyanın önde gelen haber ajanslarına ulaşmasını engellemek için önce Sakkız ve Senendec şehirlerinde internet ağlarını birkaç günlüğüne kısıtladı. Protestoların İran geneline yayılmasıyla birlikte, hükûmet bütün ülkenin internet bağlantısını kesti.

 

Eylemler Ortadoğu’yu nasıl etkileyecek?

Ata Tabriz’e göre, İran’da başlayan protestolar, şimdilik ülke içinde ciddi bir siyasi sonuç doğurmasa da etkisini iki farklı şekilde Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde gösteriyor. İlk ve belki de en önemli etkinin kadınlar üzerinde olduğunu söyleyen Tabriz, “Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin kadınları İran’daki harekete destek verirken, kendi sorunlarını da dile getirdiler. Buralarda atılan sloganlara bakıldığında, İranlı kadınların sloganlarıyla benzerlikler taşıdığını ancak kadına karşı şiddetin daha öne çıktığını görmekteyiz. Böylece İranlı kadınların başlattığı hareket, Ortadoğu ülkelerinde kadınların öncülük ettiği eylemlere cesaret aşılarken, onların taleplerini yüksek sesle dile getirmesini de mümkün kıldı. İran’daki hareketin bu ülkelerine ikinci etkisi ise, bu coğrafyadaki siyasi rejimlerin davranışı üzerine oldu. Aslında bu ülkelerdeki yönetimler çoğunlukla bu hareket karşısında sessiz kalırken özellikle seküler gruplar İran’daki ayaklanmalara destek verdi. Yapılan siyasi araştırmalar, Ortadoğu’da gittikçe otoriterleşen hükümetlerin varlığını ortaya koyuyor. İran’daki halkın özgürlük feryadı, aslında bu otoriterliğe karşı. Bu aşırı baskıcı tutumdan muzdarip kesimler, İran’daki hareketleri destekliyor.” 

Sonuç İran yönetiminin tutumuna bağlı

Tanju Tosun ise protestoların Ortadoğu’ya etkisinin “büyük ölçüde rejimin protestoları bitirmek için izleyeceği yolla ilgili” diyor ve ekliyor:

“İran, etnik çembere sahip bir ülke.  Kuzeybatısında Kürtlerle başlayıp Azeriler, Gilanlılar (Gilekler), Mazendaraniler, Talişler, Türkmenler, Farslar, Kaşkaylar, Beluçlar, Araplar, Lurlar, Araplar (Ahvazlar) ve Lurlar şeklinde birçok etnik unsur bulunduran bir coğrafya. Rejimin protestoları sonlandırmak için girişeceği sert uygulamalar ülkenin önce bir Suriyeleşme, ardından Balkanlaşma riski yaşamasına, bu etnik çemberin dağılmasına yol açabilir. Bu da doğal olarak kabileleler mozaiğinden oluşan çoğu Ortadoğu ülkesinde benzer gelişmelere neden olabilir.  Bu gelişmelere ABD-İsrail cephesinin nasıl yaklaşacağı da malum. İran iç politikasında yaşanan gelişmelerin tüm bölgeyi etkileme potansiyeli yüksektir. Suudi Arabistan’la rekabeti, Hizbullah’a kaynak sağlaması, Irak’ta kilit aktörlerden biri olması kaçınılmaz biçimde bölgesel dinamikleri de etkileme potansiyeli doğuruyor bu anlamda. Bu potansiyel Ortadoğu’daki rejimlerin meşruiyetlerinin sorgulanmasına etki yapmaktan çok, bölge ülkelerindeki kadınların özgürlükleri anlamında önümüzdeki süreçte önemli sonuçlar doğurabilir. Nitekim -Kadın, Yaşam, Özgürlük- sloganları Ortadoğu rejimlerinin küçümsediği kadın hakları mücadelesinin er ya da geç kazanım elde etmelerine vesile olacak gibi görünüyor.” 

İran’da başlayan protestolar neden bu kadar büyüdü?

Protestoların bu kadar geniş kitleye ulaşmasının ardında sosyal medyanın etkin kullanımı ve Z kuşağının özgürlük talebi yatıyor. Büyük kısmı üniversitelerde örgütlenen eylemlere katılan gençler, molla rejiminin kısıtlamalarıyla büyüdü. Özellikle ilk eylemlerin yaşandığı İran Kürdistan’ında gençler, yıllardır işsizlik, yoksulluk ve ayrımcılıktan muzdarip. Bu koşullarla birlikte Amini’nin ölümü, bardağı taşıran son damla oldu. Bir diğer faktör de sosyal medya kullanımı; eylemcilerin hepsi sosyal medya üzerinden örgütleniyor ve dünyayı haberdar ediyor. Eylemcilerin sosyal medya kullanımı, hükümeti internet kısıtlamasına götürdü. 

Milli takımın tutumu

Protestolar devam ederken İran Milli Takımı’nın Dünya Kupası maçları öncesinde milli marşa katılmaması epey dikkat çekti. Milli takımın bu tutumu ve eylemlerin ülkeyi bir rejim değişikliğine götürüp götürmeyeceği hakkında Ata Tabriz şunları söyledi:

“İran milli takımı çok çelişkili bir durumda Dünya Kupası’na gitti; İranlıların çoğu önceleri bu takımın milli takım olduğunu düşünmüyorlardı ve desteklemediler, hatta küfür içerikli paylaşımlar yaptılar,  İran takımının son maçta ABD karşısında yenilmesinden sonra sokağa çıkanlar, sevinç turları atanlar oldu. Yani milli takım, devlet ve halkın ayrışmasına sebebiyet veren başka bir olgu oldu. Halk -milli olmayan takım- dedi, onu savunmadı ancak, devlet milli takım olarak bu takımı destekledi ve kazanılan Galler maçının ardından, düne kadar halkı sokaklarda döven polisler, sokaklarda halkın önünde halay çekti. Bu mesele devlet ve halk arasında ciddi bir ayrışmanın başka bir göstergesidir. İran’da ciddi bir kesim, -mevcut siyasi yönetim, anayasa ve liderlerle bu ülkede huzur olmaz düşüncesinde-. Ayrımcılık üzerine kurulu bu siyasetin bitmeyeceğine kanaat getirmiş olan büyük bir kitle var. Yani toplum büyük ölçüde zihinsel olarak artık mevcut siyasi rejimden kopmuş ve yeni bir siyasi rejimin oluşmasını istiyor. İran’da yıllardır var olan memnuniyetsizliktir bunun sebebi. Devletin bir araştırma merkezi, 2017’de İran’da halkın yüzde 70’inin mevcut durumdan memnun olmadığını ortaya çıkarmıştı. Bu rakam geçtiğimiz ay yüzde 85’e ulaştı. Memnun olmayanların oranı artsa da devletin bu hususta her hangi bir önlemi yok. Dolayısıyla bu protestoların sonucunda siyasi rejimin değişmesi ciddi bir olasılıktır.” 

Rusya neden İran rejimine yardım etmedi?

İddialara göre İran’da eylemlerin bu kadar büyümesinde, en büyük müttefiki Rusya’nın Ukrayna ile savaşta oluşu ve İran hükümetine yardım edememesi de etkili oldu. Bu iddiaya karşı çıkan Tanju Tosun şöyle konuştu:

“Bana göre durum tam da tersine. Rusya, Ukrayna ile girdiği savaş nedeniyle bölgede fiili olarak dikkatini Ukrayna’ya çevirmiş ve orada girdiği bataklıktan kurtulma arayışında olsa da ve İran’da yaşanan ayaklanmaya karşı kenarda kalıyor izlenimi verse de, protestoların bastırılmasında İran’a yardım etmeyi düşünüyor olabilir. Nitekim Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean-Pierre’in buna benzer açıklaması kanımca bu yargıyı güçlendiriyor. Batı da rejimin otoriter uygulamaları karşısında İranlı yöneticilere yaptırım uygulamakla yetiniyor. Katı yaptırımların İran ve Rusya arasındaki iş birliğini artırması olasılığına karşı da dikkatli davranıyor. Rusya’daki kısmi seferberlik uygulamasına karşı oluşan tepki nedeniyle ülke içindeki sorunlara odaklanmasını göz ardı etmek de doğru değil. Rusya içeride yaşadığı sorunlarla meşgul olmasaydı, rejime yönelik desteğini artırabilirdi. 

Dünya çapındaki protestolar

Protestolara New York, Brüksel ve İstanbul gibi şehirlerin de aralarında bulunduğu bir çok yerde destek veriliyor. Protestoların ilk günlerinde, CNN’in İran asıllı ünlü ismi Christiane Amanpour’un, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile New York’ta yapacağı röportajda başörtüsü takmasının istenmesi üzerine röportajı iptal etmesi yankı uyandırdı. Sosyal medya üzerinden binlerce kadın protestoyu desteklemek amacıyla saçlarını kestikleri videolar yayınladı.

Türkiye eylemlere nasıl yaklaşıyor?

Tanju Tosun’a göre:

 “Türkiye ile İran arasında geçmişten bugüne bazı konularda sorunlar yaşanmasına rağmen, iki ülke de birbirlerinin içişlerine karışmama konusunda mutabık.  Bu strateji iki ülkenin politika yapıcıları tarafından kendi ülkelerinin menfaatine olarak yorumlanıyor. Haksız da değiller, Türkiye ve İran’ın birbirlerinin içişlerine karıştıkları bir senaryoda iki ülkenin de iç sorunlarını birbirlerinin aleyhine kullanma potansiyeli mevcut. İki ülke arasında, bölge coğrafyasındaki gelişmeler karşısında bir rekabet, hatta üstünlük kurma arayışında oldukları bilinse de, buradan karşılıklı olarak diğerinin içişlerine müdahale ederek üstünlük elde etme arayışı doğmuyor. İran’da yaşanan son protestolar örneğinde bakıldığında, Türkiye’de “bekle, gör” şeklindeki bir yaklaşımın egemen olduğunu söylemek mümkün. Bunun bir nedeni de Türkiye ve İran’ın, Rusya ile olan ilişkileri. Müdahaleci bir pozisyon alınması durumunda, pozisyon alan ülke aleyhine Rusya ile ilişkilerin bozulacağı, bunun da ülke çıkarlarına aykırı olacağı şeklinde bir düşünce de hâkim denilebilir.”

Türkiye’ye yeni bir sığınmacı akınını başlar mı?

Türkiye’de yaşayan bir İranlı olan Ata Tabriz’e göre bu konu, İran’daki gelişmelere ve siyasi iktidarın şiddet kullanımına bağlı. İran’ın mevcut koşullarında sığınmacı akınının gerçekleşeceğini düşünmediğini söyleyen Tabriz, böyle bir akın için İran’da iç savaş çıkması veya protestoların bitişiyle baskının artması gerektiğini söylüyor. Mevcut koşullarda bu iki ihtimalin de düşük olduğunu düşünen İranlı yazar, “İran’da iki ordu olmasından dolayı bu gerginlik ortamında orduların karşı karşıya gelmesi de mümkün. Diğer yandan Devrim Muhafızları içerisinde ve aynı şekilde Besic nezdinde kırılmalara şahidiz. Ayrıca ülkede ciddi bir enflasyon ortaya çıkması bekleniyor, bu da protestoların alevlenmesine sebep olabilir. Ayaklanmaların güçlenmesi İran’da daha büyük bir toplumsal birliktelik sağlar. Böyle bir ortamda komşu ülkelere ciddi bir akının oluşmasını muhtemel görmüyorum.” 

Siyaset bilimci Tanju Tosun ise aksini düşünüyor:

 “İran’da protestolarla başlayan ülke içindeki karışıklıkların artmasının Türkiye’ye olumsuz etkisi, Suriye ve Afganistan örneklerinden deneyimlediğimiz gibi düzensiz göç ya da sığınmacı akınının yaşanma olasılığıdır.  Nitekim İran’da barınan Afgan göçmenlerin varlığı göz ardı edilmemeli, diğer yandan iki ülke sınırının Türkiye’ye yönelik düzensiz göçlerin yaşandığı kilit göç rotalarından biri olduğu da unutulmamalıdır. Bu nedenle, eylemlerin artması ve rejimin bunu sona erdirmeye yönelik girişimlerinin kitlesel şiddet boyutuna ulaşması durumunda, Türkiye’ye yönelik sığınmacı akınının yaşanma olasılığı göz ardı edilemez. Bunun gerçekleşmemesinin yolu İran’da istikrarın sağlanmasıdır. Tabii ki insan hakları çerçevesinden bakıldığında istikrarın anahtarı başta kadın hakları olmak üzere, İran’da talep edilen haklar düzeninin rejim tarafından tesis edilmesi ve ülkenin demokratikleşmesidir. Demokratik bir rejimin varlığı, hem İran’ın istikrarı hem de insan haklarına dayanan bir ülkenin inşası adına önemlidir. Bunu sağlamanın yolu da İran halkının özgür iradesiyle yapabileceği tercihlere bağlı.”

Türkiye İran Olur mu?

Türkiye’de, özellikle REFAHYOL hükümeti iktidarı ve 28 Şubat süreci boyunca tartışma konusu olan “Türkiye İran olur mu” sorusunu, Ata Tabriz şöyle cevapladı:

“Türkiye’de İran hakkında var olan düşünceyi ikiye ayırmamız gerekiyor. Türkiye halkı, İran halkına genel olarak pozitif bir yaklaşımda, ancak İran devletine negatif bir tutum sergiliyor. Negatif olarak düşünülen İran rejimine ise iki farklı eleştiri var. Dini bakımdan ve siyasi tutumundan dolayı. Meseleyi dini bakımdan ele alırsak eğer bir kesim İran’da şeriat rejimi olduğunu kabullenmekte, diğer bir kesim ise İran’da gerçekten dini bir yönetimin olmadığını savunmakta ancak bu her iki bakışın çıkış noktası İran’daki siyasi rejim. Bu rejim Türkiye’de baskıcı bir rejim olarak algılanmakta. Bazıları Türkiye’de de böyle bir rejimin ortaya çıkmasında tedirgin, ancak iki ülkenin farklı dinamiklerini göz önünde barındırmak gerekiyor. İran’daki siyasi rejim, siyaset içerisinde farklı yaklaşımlara, çok sesli bir yönetişime izin vermiyor. Türkiye’de ise durum farklı, çok partili bir sistem var, seçimler yoluyla insanlar farklı seslerin siyasette olduğunu hissedebiliyor. İran’da tek parça görünmek isteyen bir siyasi rejimle karşı karşıyayız. Bu siyasi rejim içerisinde farklı görüşler ve seslere yer verilmemekle birlikte, toplumun farklı kesimleri ciddi bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Diğer yandan bu iki ülkenin ekonomik dinamikleri de çok farklı, İran’da ekonomik kaynaklar genel olarak devletin veya devlet yanlıları elinde tutulmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de İran olma yolunda bir potansiyel görmüyorum.”

Haberde görüşlerine başvurulan Prof. Dr. Tanju Tosun, Şubat 2020 tarihine kadar Ege Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Ağırlıklı olarak Türkiye siyasal hayatı, karşılaştırmalı siyaset, oy verme davranışı alanlarında çalışmalar gösteren Tosun çeşitli mecralarda dış politika üzerine demeçlerini ve görüşlerini paylaşıyor. Tosun 1998-2020 yılları arasında Ege İ.İ.B.F Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyeliği yaparak dış politika üzerine dersler verdi. 

İranlı yazar Ata Tabriz, İran’da sosyoloji lisans ve kültürel çalışmalar alanında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra 2019 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora derecesini aldı. İran’ın çağdaş tarihi üzerine bölümler ve denemeler, siyasi şiddet, siyasi ideolojiler ve çağdaş Ortadoğu tarihi üzerine araştırma yapıyor. 

HABER : Haber: Meltem Suat – İstanbul

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.