DOLAR 32,3307 0.24%
EURO 35,1013 -0.09%
ALTIN 2.298,490,94
Ankara
20°

KAPALI

Hidrobiyolog Artüz: Marmara senelerdir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıldı
  • 9.Köy
  • Çevre
  • Hidrobiyolog Artüz: Marmara senelerdir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıldı

Hidrobiyolog Artüz: Marmara senelerdir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıldı

Başta Marmara olmak üzere Karadeniz ve Ege’yi etkisi altına alan müsilaj tehdit oluşturmaya devam ediyor. Hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi’nin senelerdir bir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıldığını belirterek, “Müsilaj oluşumu bir şekilde ortadan kaldırsanız da kirlilik devam ettikçe bu ve buna benzer oluşumlarla artan bir oranda karşılaşmamız kaçınılmaz” dedi.

ABONE OL
14 Temmuz 2021 00:00
Hidrobiyolog Artüz: Marmara senelerdir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıldı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Başta Marmara olmak üzere Karadeniz ve Ege’yi etkisi altına alan müsilaj tehdit oluşturmaya devam ediyor. Hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi’nin senelerdir bir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıldığını belirterek, “Müsilaj oluşumu bir şekilde ortadan kaldırsanız da kirlilik devam ettikçe bu ve buna benzer oluşumlarla artan bir oranda karşılaşmamız kaçınılmaz” dedi.

İlk olarak Marmara Denizi’nde ortaya çıkan, Ege ve Karadeniz’i de etkisi altına alan ve deniz salyası olarak da bilinen müsilaj felaketi sürüyor. Deniz ekosistemi açısından ciddi riskler barındıran müsilaj, ekonomik ve toplumsal riskler de barındırıyor. 

 

Müsilajın temizlenmesi için hem bakanlık hem de denize kıyısı olan belediyeler tarafından çalışmalar yapılırken, çevre uzmanları ise çalışmaların yeterli olmayacağı, meselenin kökünden çözülmesi gerektiği görüşünde. Hidrobiyolog Levent Artüz, müsilajın tüm boyutlarını 24 Saat’e anlattı.

İlk olarak müsilajın nedenine ilişkin konuşan Hidrobiyolog Levent Artüz, en büyük sebebinin Marmara Denizi’deki kirlilik olduğunu söyledi. Müsilajın 2007 yılında da görüldüğünü hatırlatan Artüz, “2007’de de olan, ondan önceki Marmara Denizi’nin kıpkırmızı kesilmesi, yemyeşil olması, denizanası istilâları, balık ölümleri, bazı türlerin ortadan kalkması, bazı yeni türlerin gözükmeye başlaması ve geçmişte yaşanan buna benzer olgular da hep aynı sürecin basamaklarıydı. 1989 senesinde fiilen başlayan ‘atıkların arıtılmaksızın Marmara Denizi’ne basılarak, bu akıntının bu arıtılmamış atıkları Karadeniz’e taşıyacağı’ hayali uygulamanın başladığı senenin Ekim ayında Marmara Denizi’nin ölümüyle sonuçlanmıştı zaten. Bu yaşadıklarımız da planlı ve programlı bir şekilde yok ettiğimiz denizin yansımalarıdır” ifadelerini kullandı.

 

KİRLENMENİN 3 ANA EVRENİ…

 

Kirlenmenin 3 ana evreninin olduğunu söyleyen Artüz, üç evreyi şu şekilde açıkladı: “İlk evrede alıcı ortama kirletici eklediğinizde, bu yeni şartlara dayanabilen türler kalırlar, dayanamayanlar ya o ortamı terk ederler ya da ölürler. Bu evre 1989 senesinin ekim ayında aşıldı. İkinci evrede ortamda tür çeşitliliği azaldığı için, rekabet şartları da değiştiğinden, mevcut türlerin fert adetlerinde artışlar olur. Bu evre de içinde olduğumuz dönemi de kapsayan 1989 Ekim ayı sonrası süreci. Üçüncü ve son evrede ise ortam hiç önemsenmeyecek miktarda kirletici eklenmesi ile canlı ortamdan cansız ortama dönüşür. Bunu da ekim-kasım aylarında başlayan dünyanın en kirli akarsularından biri olarak kabul edilen Ergene Nehri’nin kirletici unsurlarının toplanarak, 50 km yol kat ettirilerek, Tekirdağ önünden Marmara Denizi’ne basılması ile çok yakın bir zamanda sağlayacağız gibi gözüküyor.”

 

“MÜSİLAJIN BU SEFERKİ TETİKLEYİCİ OLGUSU ERGENE DERİ DENİZ DEŞARJI”

 

Müsilajın 14 yıl aradan sonra tekrardan Marmara Denizi’nde kendisini gösterme sebebine de değinen Artüz, buna ilişkin çalışmaların devam ettiğini belirterek, bu sefer karşılaşılan olgunun tetikleyici nedeninin Ergene Derin Deniz Deşarjı gibi gözüktüğünü kaydetti. Artüz, “Aynı zamanda, bu olgunun boyutlarını belirleyen de Ergene Derin Deniz Deşarjı. Ancak bu aşamada olgunun çok da önemi yok, üzerinde durulması gereken bu olguyu yaratan şartlardır. Müsilaj oluşumu bir şekilde ortadan kaldırsanız da kirlilik devam ettikçe bu ve buna benzer oluşumlarla artan bir oranda karşılaşmamız kaçınılmaz. Senelerdir Marmara Denizi’ni bir arıtma tesisinin çökertme havuzu olarak kullanıyoruz. Bu sonuca vardık. Şimdi tamamen aynı zihniyet ile uygulamaya soktuğumuz Ergene Derin Deniz Deşarjı yine aynı şekilde kısa bir sürede Karadeniz’i de kaybetmemize, Kuzey Ege Denizi başta olmak üzere Ege Denizi’ni de tehlikeye sokmamıza sebep olacak” ifadelerini kullandı.

 

“1989’DAN BERİ MARMARA DENİZİ’NİN SAĞLIKLI EKOSİSTEMİ YOK”

 

Artüz, müsilajın deniz ekosistemine verdiği zarara ilişkin ise “1989 senesinden beri Marmara Denizi genelinde sağlıklı bir ekosistemden bahsetmenin olanağı yok” yanıtını verdi. İnsan ve toplum yaşamına zararlarına da değinen Artüz, “Daha ne olsun? İlk defa bir denizi tümü ile mahvedip ortadan kaldırdık! İşin ekolojik yönü ayrı, ekonomik yönü ayrı. 1989 öncesi bulunan 124 adet ticari öneme sahip balık türü artık yok. Marmara Denizi öldü, öldürüldü. Aynı uygulamaları yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz. Radikal önlemler almazsak, hem de bu kritik 1-2 ay içinde, aynı durumu diğer denizlerimizde de göreceğiz. Daha ne diyeyim?” diye belirtti.

 

“MÜSİLAJ YAPIYI TEMİZLEMENİN HİÇBİR OLANAĞI YOK”

Artüz, yerel belediyelerin ve bakanlığın müsilaj temizleme çalışmalarını da değerlendirdi. Deniz yüzeyinde olan kısmın toplam müsilaj agregatının çok ama çok ufak bir bölümü olduğunu belirten Artüz, denizdeki tüm su kütlesinin müsilajdan etkilendiğini vurguladı.  Artüz, “Denizlerimizi hiçbir zaman üç boyutlu görmediğimiz için su yüzünde olan durum bizi ilgilendiriyor, dikkatimizi çekiyor. Müsilaj yapıyı temizlemenin hiçbir olanağı yok, boşa zaman ve emek kaybı. Sahile gidip kumları süpürmeye kalkmak gibi. Kaldı ki, hadi temizledik diyelim ana sorunu ortadan kaldırmış olmuyoruz ki. Marmara Denizi su kütlesi tümü ile etkilenmiş durumda. Bir hesaplayın bakalım, Marmara Denizi’nin yüzölçümü belli, en derin yeri 1273 m olan bu denizin ortalama derinliği de kabaca ben vereyim 300 m, bir hesaplayın bakalım kaç kilometreküp. Müsilaj olgusu ise su kütlelerinin neredeyse %65’ine tekabül ediyor. Hangi olanakla ne kadar zamanda, ne şekilde temizlenir siz hesap edin.

 

“MÜSİLAJ BİR SONUÇ”

 

Bir diğer unsur da verilen oksijen değil hava, havalandırılıyor. Yine aynı hesabı yapın bakalım, 1273 m derinliğe ulaşan bu su kütlelerinde nasıl oksijen çözündürülür? Gazların sıvı ortamda çözünmesi ile ilgili fizik kuralları belli, Marmara Denizi tuzluluk ve sıcaklık değerleri ortalamaları da belli, çözünürlüğün nasıl olacağı da! Aynı şekilde havanın bileşiminde azotun ve oksijenin oranları da belli! Bu olgu, uzun sürecek ama bir gün yok olacak. Organik yapıya sahip olduğu için bakteriyolojik olarak parçalanması gerek. Birincisi Marmara Denizi’nde an itibarı ile bu bakteriolojik faaliyetin gereksinim duyduğu miktarda suda çözünmüş oksijen yok. Yani kısır bir döngü. Geç de olsa parçalandığında bakterilerden oluşmuş olan biyo-kütle ne olacak, parçalanma ürünleri ne olacak. Bu da başka bir kısır döngü ve yeni felaketlere ortam hazırlayacak. Yani gördüğümüz müsilaj agregat yapı bir sonuç, farkına varmamız gereken ise süreç!” dedi.

 

“MARMARA İÇİN ÖNLEM ALMA ZAMANI ÇOK GERİDE KALDI”

 

Artüz son olarak şunları söyledi: “Marmara Denizi için önlem alma zamanı açıkçası çok gerilerde kaldı. Bugün itibarı ile konu Marmara Denizi‘nin atık ve kanalizasyon sorunu veya Derin Deniz Deşarjları veya böyle bilim dışı bir girişime körü körüne karşı çıkılıp, çıkılmamış olması değildir. Gerçek konu, geçmişte gerçekleştirilmiş ve finansmanını biz halkın karşıladığı bu uygulamaların soruna gerçekçi bir çözüm getirip, getirememiş olduğu konusunda düğümlenmektedir. Mutlak yapılması gereken; ivedilikle durumun tarihçesinin ve bizi bu noktaya getiren sürecin masaya yatırılıp tüm açıklığı ile irdelenmesi ve söz konusu hataları yapan tüm kişiler, kurum, kuruluş ve durumların açıklıkla, şeffaf bir şekilde ortaya konulmasıdır. Ancak bu şekilde halihazırda uygulanan bu palyatif ‘Marmara Denizi’nin alt akıntısının taşıyıcı bant olarak kullanılarak atıkların Karadeniz’e taşınması’ cin fikrinin bütün açıklığı ile ‘ipliği pazara çıkartılmış’ olur. Bu da bu akıl dışı yol tıkanacağına göre, idarenin yeni yollar araması ve siyasi taahhütlerin farklı olması gereğini ortaya koyacaktır. Yüzleşme, hesap verme ve bugün geldiğimiz nokta, yeni ortaya çıkacak çözüm önerilerine ve taahhüt edenlere sınırlayıcı etmen olacaktır.”

 

HABER : BİLAL SEÇKİN / ANKARA

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.