DOLAR 32,4935 -0.17%
EURO 34,9622 0.33%
ALTIN 2.434,950,50
Ankara
25°

PARÇALI AZ BULUTLU

Güzellik endüstrisi ayrımcılık üretiyor

Güzellik endüstrisi ayrımcılık üretiyor

Medya aracılığıyla toplumsal hale gelen estetik standartlara uymayan bireyler, sadece fiziksel görünüşleri nedeniyle alay konusu yapılmıyor, zorbalığa ve ayrımcılığa uğruyor. “Body shaming”, “Fat shaming”, “skinny shaming” kavramlarıyla tarif edilen psikolojik şiddete karşı farkındalık kadar, güzellik kalıplarına uyup kabul görebilmek amacıyla estetik operasyon geçirenlerin sayısı da artıyor. 9. Köy bu meseleyi uzmanlara sordu, iletişim, sosyoloji, obezite psikolojisi çalışan akademisyenler ve yönetmen Leyla Yılmaz yanıtladı.

ABONE OL
13 Şubat 2022 00:00
Güzellik endüstrisi ayrımcılık üretiyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ANKARA- Sinema ve dizilerde, sosyal medyada ve diğer medya mecralarında sunulan güzellik algısı, toplumun obeziteye ötekileştirici tavrıyla birleşince kilolu bireyler ya sosyal hayattan uzaklaşıyor ya da medikal operasyonlara başvuruyor. Uzmanlar, medyada sunulan ideal vücut ölçüleriyle belirlenen estetik algısının gerçek yaşamda ayrımcılığa neden olduğunu, bu sürecin hem medyada hem tüketimde hem de sağlıkta kâr odaklı sistemin sonucu olduğu görüşünde.

Son yıllarda demokratik toplumların gündemine giren “body shaming”, “fat shaming”, “skinny shaming” gibi kavramlar kilolu ya da çok zayıf bireylerin vücut yapıları nedeniyle utandırılması anlamına geliyor. Sosyal medyanın çığ gibi büyümesi de bedenleri nedeniyle aşağılanan ve psikolojik şiddete uğrayanların sayısını arttırıyor. 

9. Köy’ün görüşlerine başvurduğu iletişim, sosyoloji ve obezite psikolojisi çalışan akademisyenler ile tıp insanları, obezite özelinde bu sorunun kapitalizmin kâr ve tüketim odaklı yapısı nedeniyle giderek artan bir sorun olduğu görüşünü paylaştı. 

“Kilosu farklı kişiler hızla işaretlenir ve onlara farklı davranılır”

Obezite çalışmalarıyla tanınan psikiyatrist Prof. Dr. Hayriye Elbi Mete’ye göre obezitede birey kadar toplum da sorumlu. Toplumda bireylerin kilo nedeniyle ayrımcılığa uğradığına dikkat çeken Prof. Dr. Mete, “Ne yazık ki çoğunlukla bireyler kilosu farklı kişileri hızla işaretler ve farklı davranır” dedi. 

Mete hastalarına yönelik ayrımcılık gözlemlerini şu sözlerle özetledi: “Dışlanma korkusundan çok dışlanma ve önyargılarla karşılaşma oluyor.  İşe almada, arkadaş gruplarında benimsenmede, sosyal ortamlarda kabul edilmede insanlar kilolu kişilere daha az istekli oluyor. Bu işaretleyici tutumlar bazen kişilerin özgüvenini zedeleyebilir.  Hastalar da bu önyargıları benimseyip kendilerini suçlayabiliyor.” Prof. Dr. Mete toplum kabulü konusunda çözümün kiloda değil kişide olduğunu vurguladı.

Sorunun kaynağı: Güzellik endüstrisi 

21’inci yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından biri olarak görülen obezite, Türkiye’de ciddi bir sorun. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2019 raporuna göre 18 yaş üstü yetişkin nüfusta yüzde 32 obezite oranıyla Türkiye Avrupa’da ilk sırada yer alıyor.

Sosyolog ve iletişimci Prof. Dr. Doğan Tılıç, obezitedeki artışa karşın günümüzde daha zayıf, uzun boylu, kaslı, fit insanların kabul görmesinin güzelliğin de obezitenin de etrafındaki endüstriyle ilgisi olduğunu belirtti. “Obezite tıbbın, modanın ya da kültürün bir meselesi edildiğinde doğrudan tüketimle ilgili bir şey” diyen Tılıç, şunları vurguladı: “Orada bir çark dönüyor ve inanılmaz paralar var. Bir taraftan her türlü iletişim amacıyla bana ideal tipi söylüyorlar. Daha sonra benim o ideal tipe yaklaşmak için inanılmaz paralar harcamam gerekiyor. Fakat bunun öbür tarafında da beni yine obez yapmak için çalışan bir sistem var. Bizi abur cubura, sağlıksız beslenmeye yönelten ve oradan para kazanan, öbür taraftan da onun sonuçlarından para kazanan bir sistem var. Yine kültür endüstrisinin sonuçlarından sinemasıyla, televizyonuyla dergileriyle bu her iki taraftan da para kazanmanın algılarını yaratıyor.”

Tılıç’a göre, zorunlu olmadan yapılan cerrahi operasyonlar ve bunlar için reklamla ya da sosyal zorlamayla teşvik edilmesi sağlığın da ticarileşmesinin sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Nedir bu güzellik algısı?

Güzellik algısı üretilmesine yönelik soruları da yanıtlayan Prof. Dr. Tılıç, toplumların ve kültürlerin farklı tarihsel dönemlerde ve yerlerde, insan bedenine ilişkin farklı estetik ölçüler koyduklarını anlattı. Tılıç “Kültür endüstrisi sana ‘böyle olmalısın’ diyor. Kitle iletişim araçlarıyla, kültürel ürünleriyle, sinemasıyla, televizyonuyla, romanıyla, dergisiyle sana dayatıyor” dedi. 

Dayatmanın dışında kalabilen, hâlâ kendi estetik ölçütlerini ve sağlığını önceleyen insanlar olduğunu da anımsatan Prof. Dr. Doğan Tılıç, medyanın rolüne de değindi. Tılıç şunları söyledi: “Medyanın işi bu zaten. Medyanın asıl olarak işlevi belli bir anlayışın topluma dayatılması. Nasıl yönetileceğine dair rıza üretilmesi. Bir tüketim toplumu yaratmanın en önemli aracı medya. Hem beni kola içmeye, cips, hamburger yemeye özendiriyor hem de onların sonucunu ortadan kaldıracak operasyonlara, tedavilere, diyetlere özendiriyor.”

Yönetmen Yılmaz: Çünkü bu bir gösteri sanatı

“Bilmemek” ve “Bir Avuç Deniz” uzun metrajlı filmleriyle ulusal ve uluslararası festivallerde pek çok ödül kazanan yönetmen ve senarist Leyla Yılmaz, karakterlerin toplumun büyük bölümünü yansıtmayan fit vücutlu ve bir yıldız gibi güzel olmasının nedenini “Çünkü bu bir gösteri sanatı” sözleriyle özetledi. Yönetmen Yılmaz şunları söyledi: “O karakterin bir şeyi idealize etmesi ve o idealize ettiği güzelliği bir kitlenin takip etmesini bekliyor yapımcılar. Ve insanların, o güzel insanın hikayesini dinlediği ya da seyrettiği zaman o kişiyle empati kurması gibi bir beklentisi var film yapımcılarının. Bu biraz içinde bulunduğumuz zaman ve sistemle ilgili bir şey. Maalesef güzellik bir endüstri.”

Yılmaz’a göre bu durum izleyenleri gerçeklikten de kopararak başarı sağlıyor, izlenmesini, beğenisini arttırıyor. Bunun, üreticileri açısından izleyiciyi hafife almakla da ilgili olduğunu belirten Yılmaz, “Hikayeleri gerçek karakterle işlemekten çok idealize edilen karakterlerle hayata geçirmek istiyorlar” dedi. Yılmaz bunun da altında bir “yıldız kültünün” yattığı görüşünü dile getirdi ve şöyle konuştu: “Güzel kadınların, güzel hayatların hikayelerini izlemeye değer olduğunu düşünüyor yapımcılar. İzleyiciler de otomatikman böyle hazırlanmış. Filmleri, programları alıyorlar. Çünkü izlemesi keyifli, güzel bir kadının acısını izlemek belki o acıyı hafifletiyor ve izlenebilir kılıyor. Yani gerçekten, gerçeklikten koparan bir şey aslında.”Yönetmen ve senarist Leyla Yılmaz, kültür endüstrisinin bir güzellik kalıbı dayattığını vurguladı

“Televizyondaki karakterler de birer meta”

Yönetmen Leyla Yılmaz, geniş kitlelere ulaşan popüler dizilerin sadece hikaye anlatmakla kalmadığını, belirli bir yaşam formunu da ekrandan topluma yansıttığını söyledi. Tüm toplumun böyle hazır kalıplar içine böylece girdiğini belirten diyen Yılmaz, “İnsanın kendisi olmasından uzaklaştıran anlatılabilecek en acı hikayeleri bile belli güzellik kalıpları içinde yaşandığı çizgiye geldik” dedi. Yılmaz şunları ekledi: “Bu tam olarak kapitalist sistemin bize dayattığı bir şey. Bir metası. Televizyondaki o karakter de bir meta. Bizler izleyici olarak içinde bulunduğumuz yerde kadınsa o kadına öykünüp, o kadın karakter gibi, dizi boyunca giydiği kıyafetlere bakıp, onun tarzını, saç modelini, göz makyajını benimseyip, onun gittiği yerlere gidip ya da bir erkek karakterse onun kullandığı arabaya binip, onun yaşam tarzına öykünme var. Bu tam anlamıyla satışa yönelik bir durum.”

“Obezite operasyonlarının kabul edilme arzusu ile ilişkisi var”

Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Tuğba Uyar Suiçmez’e göre kilolu bireylerin toplum tarafından dışlanma ve tepki görme olasılığı artıyor. Bunun nedeni, toplumda obezitenin bir hastalık olduğu ve tedavi gerektirdiği bilgisindeki artış. Dr. Suiçmez, bu alandaki estetik operasyonların da dışlanmaya karşı tercih edildiği yönündeki görüşü de paylaştı ve “Obezite operasyonlarının tabii ki kabul edilme arzusu ile ilişkisi bulunmaktadır ancak sağlık koşulları da oldukça etkilidir” dedi. Suiçmez şunları söyledi: “Buna ek olarak son yıllarda insanların kendilerinin en iyi versiyonlarını arama halini de göz önünde bulundurmak gerekir. Bu noktadan bakınca kişisel gelişim aktiviteleri, çeşitli spor aktiviteleri ve katılınan çeşit çeşit diğer eğitimler, bence estetik operasyonlar paralelinde düşünülebilir.” 

Dr. Suiçmez, kilolu bireylerin toplumda yaşadığı ayrımcılığa karşı yine toplumsal önlemler alınması gerektiği görüşünü de dile getirdi ve sosyal alanlar örneğini verdi. Toplu taşıma aracı koltukları ya da kent mobilyaları gibi obez kişilerin kullanımına uygun olmayan tasarımların, oturma alanlarının ayrımcılığa karşı yeniden tasarlanması gerektiğini dile getirdi.

 

HABER : Haber: Deniz Dalgıç

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.