Sahada çalışan gazetecilere yönelik son dönemde kolluk kuvvetleri tarafından şiddet ve engelleme girişimlerinin arttığı gözlemlenirken, haber takibi yapan gazeteciler Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet etmekten gözaltına alınabiliyor.
Sahada çalışan gazeteciler ile yaşadıkları sorunları konuştuk.
Gazeteci Eylem Nazlıer, sahada çalışan gazetecilere yönelik baskı ve polis şiddetinin giderek arttığını söyleyerek, şunları belirtiyor:
“Baskılar iktidarın gazetecilere geri adım attıramadığının da aslında bir göstergesi. Bir gazeteci gerçekleri açığa çıkartmaya çabalıyorsa, bu iktidar için bir tehdit anlamına geliyor. Arkadaşlarımız gözaltına alınıyor, yaptıkları haberler dava konusu oluyor. Giderek sahada çalışmak zorlaşıyor. Alanda çekim yaparken polisin şiddetine tanık oluyoruz. Görüntü çekmemiz engelleniyor. İtilerek alandan uzaklaştırılıyoruz. Kalkanlarla önümüze barikat kuruluyor.”
Nazlıer, hak ihlallerinin görülmesi veya duyulmasının istenmediğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Eğer ‘şanslı’ günümüzdeysek yani görüntüleri çektiysek çalıştığımız kurumlara ulaştırmamız da bir mesele. Çünkü bazen çektiğimiz görüntüler polis tarafından silinmek isteniyor. Polislerle gazeteciler arasındaki “‘Çekemezsin yasak’, ‘Çekerim bu benim işim'” diyaloğu bir rutin artık. Gezi kararını protesto için kitle Taksim’e çıkmıştı. O kitleyi takip ederken ben de gözaltına alınmak istendim. Basın olduğumu söylememe rağmen beni de gözaltı çemberinin içine aldılar. Gazeteci arkadaşlar gelince bıraktılar. Aslında artık bu bizim rutinimiz. Ne kadar kabul etmesem de hemen hemen her eylemde bunları yaşıyoruz.”
Ne olursa olsun gazetecilik yapmaya, halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya devam edeceğini söyleyen Nazlıer, “Ne yaşarsak yaşayalım ister gözaltına alsınlar, ister tutuklasınlar gerçekleri halka ulaştırmaya çalışacağız. Bu baskılar bizi asla engelleyemez” diyor.
Gazeteci Emre Orman da gazetecilik mesleğinin bir kamu hizmeti olduğunu belirterek, iktidarın ve polislerin halkın haber alma hakkını engellediğini söylüyor. Orman, gazetecilerin yaşadığı şiddeti şu sözlerle anlatıyor:
“Biz kamu görevi bilinciyle devletin kolluk güçlerinin sokakta işlediği suçları görünür kılıyoruz. Polis her eylemde ilk olarak gazetecilere saldırıyor. Önce etrafımızı sarıyor. Bizleri şiddet kullanarak dışarı atıp metrelerce önümüze kalkan çekiyorlar. Hem görüntü almamızı hem de alana yaklaşmamızı engelliyorlar. Polis abluka içinde kalan eylemcilere karşı suç işliyorlar. Polis ablukası içerisinde bağırma sesleri, slogan sesleri, tekme, yumruk sesleri duyuyoruz. Direniş sesleri duyuyoruz. Bu sesler zaten içeride ne olduğunu görmesek de yaşanan işkenceyi anlamamızı sağlıyor.”
Orman, kararnameler ya da genelgeler ile üzerlerinde ek bir baskı kurmaya çalışıldığını belirterek, şunları söylüyor:
“Gözaltına alınıyoruz, yetmiyor evlerimize operasyon düzeliyorlar. Emniyette işkence görüyoruz. O da yetmiyor tutukluyorlar. Gazetecilerin istediği yerde istediği eylemde görüntü çekme hakkı vardır. Bu yasalarla da sabit olan bir haktır. Kendi çıkardığı yasaları bile uygulamayan bir rejimden bahsediyoruz. Haber yapma hakkımıza ve halkın haber alma hakkına saldırıyorlar. Polis, basın kartını göster dediğinde yüzlerce ülkede geçerli olan uluslararası basın kartımı gösterdiğimde tanınmıyor. Kurum kartı gösteriyoruz onu da tanımıyor. Devletin verdiği kart olacak diyor.”
Türkiye’de toplantı ve gösteri hakkının polis tarafından engellendiğini söyleyen gazeteci Umut Taştan ise sahada yaşadıklarını şöyle aktarıyor:
“Birçok eylem ve gösteride polis şiddetinin hedefi oluyoruz. Taksim’de 26 Nisan günü Gezi Davası’ndaki hukuksuz kararı protesto etmek isteyen yurttaşlar bir araya gelmiş ve basın açıklaması gerçekleştirmişti. Kendi iradeleri ile eylemlerini sonlandıran grup polis ablukasına alınmış, bizler de bu anları kayda almıştık. Sözde ‘güvenlik çemberi’ denilen bir alan oluşturuluyor ve basın bu kısımdan olabildiğince uzaklaştırılmak isteniyor. Hatta bu hattın dışına bir hat daha çekilerek neredeyse görüntü almamız imkansız hale getiriliyor. O gün ben de o ablukanın içinde kalan gazetecilerden biriydim.”
Taştan orada yapılanlara ve ters kelepçeli gözaltılara yakından şahit olduğunu ve kısa bir süre sonrada alandan çıkarılmak istendiğini söyleyerek, “Alandan çıkmayacağımı, işimi yaptığımı belirtmem üzerine de altı polis tarafından yere yatırılarak 50 eylemciyle birlikte ters kelepçeyle gözaltına alındım” diyor.
Gazeteci Taştan, basına yönelik artan baskı, şiddet ve sansüre karşı meslek örgütlerinin, gazetecilerin dayanışma göstermesi gerektiğini belirterek, tüm baskılara karşı halkın haber alma hakkını savunacağını ve mücadele edeceğini vurguluyor. Taştan, “Basının bu denli saldırıya, gözaltına ve hatta tutuklamalara maruz kalmasındaki sebep basın örgütlerinin, sendikaların ve muhalefetin ve biz gazetecilerin birbirimizi yeteri kadar sahiplenmemesinden kaynaklanıyor. İsmi yeteri kadar bilinmeyen yani popüler bir isim değilseniz saldırıya uğradığınızda hakkınızda bir sosyal medya paylaşımı dahi yapılmıyor. Bir nevi onların gözünde siz gazeteci değilsiniz” diyor.
Taştan, herhangi bir muhalefet partisine yakın ya da uzak olmanın da sahiplenilme konusunda bir etken olduğuna dikkat çekerek, “Bugün dayanışma gösterirken dahi bir ayırt edici özellikle baktığımız durumda, iktidarın da bizlere yönelik saldırısı önlenemez gözüküyor. İktidarın basın emekçilerinden en büyük rahatsızlıkları arasında, oluşturmak istedikleri korku iklimine kapılmamamız yer alıyor. Biz gazetecilik ve halka gerçekleri ulaştırmak için mücadele etmeye devam edeceğiz. Asla korkmuyoruz. Her koşulda haber yazmaya devam edeceğiz. Gerçekleri halka ulaştırmaya devam edeceğiz” diyor.
HABER : Haber: Yadigar Aygün
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.