DOLAR 27,1678 0.16%
EURO 28,9567 0.15%
ALTIN 1.681,600,44
Ankara
25°

PARÇALI BULUTLU

Gazeteciler de anne olur…

Gazeteciler de anne olur…

Gazetecilerin “temel hakları” denildiğinde ilk akla gelen “ifade özgürlüğü” değil midir? Oysa gazeteciler sadece “yazan” değil “yaşayan” varlıklardır, başkalarının haklarını savunurken temel haklardan yoksun kalmaları kabul edilemez. 

ABONE OL
11 Eylül 2023 16:08
Gazeteciler de anne olur…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Haber: Özge Kar Odabaş – İstanbul / Kapak Fotoğrafı: Depophotos

Türkiye’de kadınların çalışma hayatında karşılaştığı zorluklar için  “zaten biliyoruz” diyenler olacaktır ancak kadın gazeteciler söz konusu ise bu zorluklar daha da katlanır, çünkü gazetecilikte “saat mefhumu” yoktur. 

Böyle bir girişin ardından “birinci tekil şahıs” olarak kendime dönerek, bir kadın gazeteci ve anne olarak kendi yaşadığım sorunları ele almak istiyorum. “Her ailede en az üç çocuk olsun” sözleriyle  doğum teşvik edilirken, doğuran kadınlara 16 haftalık doğum izni acaba yeter mi?

Uzmanlara göre; Bebekle annenin bağının güçlenmesi açısından yetmez. Bu süreci yaşamış biri olarak psikolojik açıdan da bu sürenin yetersiz olduğunu söylemeliyim. 

Öte yandan,  Dünya Sağlık Örgütü (WHO World Health Organization), “bebeğin ilk 6 ay, su dahil hiçbir ek verilmeden sadece anne sütü ile beslenmesini ve en az 2 yaşına kadar anne sütü ile beslenmenin devam ettirilmesini en sağlıklı beslenme biçimi” olarak öneriyor ve aslında  mama reklamları bile yasaklanıyor değil mi? Bu durumda annenin sütünü sağıp bebeğini ‘ilgilenecek biri varsa!’ ona emanet ederek işe gitmek durumunda bırakılmasının  bir “psikolojik şiddet” olduğu kanısındayım. Çünkü hiçbir bebeğin, annesinden mahrum bırakılması “adil” kabul edilemez. 

Özetle, bir bebeğin kreşe başlayana kadar annesine ihtiyacı var; bu nedenle bebeğine, 2 yaşına kadar süt verebilmesi için ‘sosyal devletin’ kadının ekonomik güvencesini sağlaması gerekir ki, bu durum stres kaynağı olmasın; aksine mutlu yeni nesiller yetişebilsin. 

Ayrıca bu konuda bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum; bebeğin sağlıklı gelişimi için en az altı ay anne sütü alması gerekiyorsa, anneye  de en az altı ay ücretli doğum izni verilmesi gerekir. Bir bebeğin anne sütünden, annesiyle kurduğu bağdan mahrum bırakılması, “insan hakkı ihlali”  sayılabilir. 

Anne sütü neden iki yıl önemli?

UNICEF’in yaptığı çalışmalarda, anne sütü, bebeği bulaşıcı hastalıklardan korumada önemli rol oynuyor. Yürütülen tüm çalışmalar, yaşamın ilk iki yılında bebeği emzirmenin, enfeksiyonlara karşı koruduğunu kanıtlıyor.

Oysa doğumu teşvik eden sosyal politikalara göre çalışan kadınların “süt izni” ile beraber,  “dinlenme molasını kullanması” önemli bir hak iken, bunu  ‘keyfi bir mola’ gibi kabul eden işveren ve yöneticiler çoğunlukta  ve bu gibi tutumlara karşı  yaptırım uygulanması gerekirken buna sessiz kalınıyor. 

Pek çok işveren,  anne olmuş çalışana süt izni ya da  mola kullandırmamak için yıldırma (mobbing) uyguluyor

Oysa yasalara değinecek olursak; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesi, “Eşit Davranma İlkesi” başlığıyla düzenlenmiştir. Bu maddenin ilk fıkrasına göre “İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.”

Ayrımcılık tazminatı

Bu ayrımcılığa karşı uygulanacak yaptırım, “ayrımcılık tazminatı”dır. Ayrımcılık tazminatı, işçiye dört aya kadar ücreti tutarında verilebilecek olan tazminattır. Tam miktarı hâkim takdir eder. İşçi ayrımcılık tazminatından başka, yoksun kaldığı diğer haklarını da talep edebilir. Bunlara sosyal yardımlar, ikramiye gibi ek ödemeler örnek gösterilebilir. 

Ayrımcılık tazminatı dışında eğer işçi işe devam etmek istiyorsa bunun için işe iade davası açabilir. İşe devam etmek istemiyorsa ayrımcılık tazminatı ile beraber kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı da talep edebilir. Bu tazminatların da kendi içerisinde ayrı şartları vardır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararına göre de işyerinde yıldırmanın (mobbing) tanımı şöyle:

Psikolojik taciz (mobbing); işyerinde diğer çalışanlar veya işverenler tarafından tekrarlanan saldırılar şeklinde uygulanan bir çeşit psikolojik terördür. Kavram, çalışanlara üstleri, astları veya eşit düzeydeki çalışanlar tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama gibi davranışları ifade eden anlamlar içermektedir (Yargıtay HGK, 2017/3017 E., 2018/99 K.).” 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “kendini göstermeyi engellemek, sözünü kesmek, yüksek sesle azarlamak, sürekli eleştiri, çalışan iş ortamında yokmuş gibi davranmak, iletişimin kesilmesi, fikirlerine itibar edilmemesi, asılsız söylenti, hoş olmayan imalar, nitelikli iş verilmemesi, anlamsız işler verilip sürekli yer değiştirilmesi, ağır işler verilmesi ve fiziksel şiddet”i  yıldırma örnekleri olarak kabul etmiştir. (Yargıtay HGK., 2012/9-1925 E., 2013/1407 K.)

Ayrıca, yıldırma (mobbing) gibi diğer dava türlerine göre ispatı nispeten daha zor olan bir konuda, kesin ve mutlak bir ispat şartı aranmamalıdır. İşçinin, kendisine işyerinde yıldırma (mobbing) uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguları ileri sürmesi yeterlidir. İşyerinde yıldırmanın   (mobbing) varlığını gösteren olguların mahkemeye sunulması halinde, işyerinde bunun gerçekleşmediğini ispat külfetinin işverene düştüğü kabul edilmelidir. (Yargıtay 22. HD., 2015/11958 E., 2016/15623 K.)

Yıldırma (mobbing) sonrası işe devam edip tazminat

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kararındaki hükme göre; somut uyuşmazlıkta, davacının davalı işyerinde yönetimin değişmesinden sonra görevlendirilen yeni üretim şefiyle bazı problemler yaşadığı, iş şartlarında aleyhe değişiklikler olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden sabittir ancak doğrudan davacıyı hedef alan, sürekli ve sistematik baskıdan, bir diğer anlatımla yıldırma (mobbing) olarak nitelendirilebilecek durumdan bahsetmek ise mümkün değildir. (Yargıtay HGK., 2012/9-1925 E., 2013/1407 K.)

Bu hüküm, her olumsuzluğun yıldırma (mobbing) olarak değerlendirilemeyeceğinin altını çiziyor. Bu tanımlardan yola çıkarak işçi, işyerinde kendisine yıldırma (mobbing) uygulandığı kanaatine varıyorsa bu durumda yıldırma (mobbing) sebebiyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebileceği gibi, işine devam edip maddi ve manevi tazminat talebi gibi diğer yasal haklarını kullanma konusunda seçimlik hakka da sahiptir .

Koç Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre; kadınlar yüzde 66’sı, erkeklerin ise yüzde 41’i cinsiyet ayrımcılığından dolayı işyerinde yıldırmaya (mobbing) maruz bırakılıyor. Bunun yanında biz gazeteciler, anne olunca bir kat fazla olarak bu nedenle ayrımcılıkla baş başayız. Biliyorum ki birçok kadın benimle aynı durumda; artık yıldırmaya (mobbing) son verilmesi için ilgililere bir adım attırmak dileğiyle.

Ancak yasalarda yer alan bu hükümlerin gerçek yaşamda anneleri koruması sadece işverenin insafına ya da mahkeme kararlarına bırakılmamalı, “sendikalar kadın gazetecilerin haklarını savunmada ne kadar etkili?” Sorusuna da yanıt aranmalı.  

Kaynaklar:

  • https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/42590/9241562218.pdf;jsessionid=2039640EA10026B40327320519A6B0AC?sequence=1
  • Victora CG, Smith PG, Vaughan JP, Nobre LC, Lombardi C, Teixeira AM, Fuchs SM, Moreira LB, Gigante LP, Barros FC. Yazarın yazdığına göre yazımı? Brezilya’da bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan bebek ölümlerine karşı emzirme yoluyla korunmanın kanıtı. Lancet 1987;2(8554):319-22.
  • UNICEF. Beslenme. Emzirme. https://www.unicef.org/nutrition/index_24824.html . (Son erişim tarihi: 23.06.2019)
  • https://adc.bmj.com/content/104/Suppl_3/A13.2

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.