Özlem Tekin / Kapak Fotoğrafı: DepoPhotos
Kadın hakları mücadelesi tarihin her döneminde cesur, mücadeleci ve etkili kadınların önderliğinde şekillendi. Simone de Beauvoir’dan Emmeline Pankhurst’a, Rosa Mayreder’den Valerie Solanas’a, Ursula K. Le Guin’den Mary Wollstonecraft’a, Jane Austen’dan Rebecca West’e ve Clara Zetkin’e kadar pek çok öncü kadın, feminist hareketin ve kadın hakları savunuculuğunun temel taşlarını oluşturdu. Bu kadınlar, yalnızca kendi dönemlerinde değil bugünün kadın hakları mücadelesinde de ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Feminist hareketinin öncü isimlerinden bazılarını feminist aktivist-yazar Zozan Özgökçe ile konuştuk. Bu önemli isimleri, “Mücadeleleri bize ışık oldu” sözleri ile anan Özgökçe, öncü kadınların mirasını değerlendirdi.
Zozan Özgökçe, söze kadın hakları savunucusu ve filozof, yazar Mary Wollstonecraft (1759-1797) ile başladı ve Wollstonecraft’ın, kadınların, eğitimsiz oldukları için değersiz görülmesine karşı 1792 yılında “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı “ilk kadın hakları bildirgesini”yazdığını hatırlattı.
Erken dönem feministlerinden biri olan İngiliz Mary Wollstonecraft, kadınların eğitim hakkını savunduğu çalışmaları ve dönemi için aykırı görülen özel hayatı ile de dikkat çeken isimlerdendir. Anarşizmin kuramcılarından William Goldwin ile birlikteliğinden dünyaya gelen kızını doğurduktan 10 gün sonra hayatını kaybetmiştir. Kızı ise Frankeştayn’ın ünlü yazarı, Marry Shelly takma adını kullanan Mary Wollstonecraft Godwin’dir.
Zozan Özgökçe, radikal feminist Valerie Solanas (1936-1988)’ın yoksulluk ve sokaklarda yaşama gibi zorluklara rağmen ataerkil düzene karşı yazdığı eserlerle feminist hareketin en önemli isimlerinden biri olduğunu ifade etti. Amerikalı Solanas, Erkekleri Doğrama Cemiyeti Manifestosu’nda kadınlardan oluşan bir toplum tahayyül etmiştir.
Özgökçe, feminist hareketin öncüllerini anarken kadınların seçme ve seçilme hakları savunucusu, radikal feminizmin kuramcılarından İngiliz Emmeline Pankhurst (1858-1928)’tan, Fransız yazar, feminist filozof Simone de Beauvoir(1908-1986)’a ve Amerikalı bilimkurgu yazarı Ursula K. Le Guin (1929-2018)’e kadar birçok ismi sıraladı.
Konuşmasında süfrajetlere ayrı bir başlık açan Özgökçe, Birleşik Krallık ’ta kadınların oy hakkı için mücadele eden sosyalist süfrajet Emily Wilding Davison (1872-1913)’dan bahsetti. Süfrajetlerin, kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan radikal kadın hakları savunucuları olarak tarihe geçtiğini belirten Özgökçe, “Bu kadınların mücadelesi, kadın hakları konusunda büyük kazanımlar sağladı” dedi.
Özgökçe, son 20 yılda tüm dünyada kadınların kazanımlarının ellerinden alınmaya çalışıldığını da ifade etti. Türkiye’de hâlâ kadınların soyadı hakkının dahi tartışma konusu yapıldığını hatırlatan Özgökçe, “Feminizm, kadınlarla ilgili bütün konulara bir cevaptır, bir ideolojidir, bir yaşam tarzıdır” dedi ve feminizmin sadece kadınlar için değil tüm canlılar ve doğa için de mücadele ettiğini vurguladı.
Neoliberal politikaların ve ataerkil yapıların, feminizmi marjinalleştirmeye çalıştığını belirten Özgökçe, LGBTİ+ bireylerin haklarını savundukları için toplumda karalandıklarını ve temel insan hakları eğitimlerinin okullardan kaldırıldığını söyledi.
Feministlerin tarihten günümüze toplumsal cinsiyet konusunda hep faydalı değişimler yaptıklarından bahseden Özgökçe şöyle konuştu; “Çok uzağa gitmeye bile gerek yok. Van’da kadın derneğimiz varken kadınların faydasına olacak çok fazla değişiklik yaptık ve bunun için çok mücadele verdik. Zamanında aile mahkemeleri yoktu, boşanma süreçleri çok uzuyordu. Aile mahkemelerinin kurulması için imza kampanyası yapmıştık ve aile mahkemesi Van’da kuruldu. Ancak günümüzde, kadına yönelik şiddetle ilgili komisyonların işlevsiz hale geldiğini ve kadınların şikâyetlerinin ciddiye alınmadığını görüyoruz.“
Feminizmin geleceğine ilişkin öngörüsüne dair soruya karşılık Amerikalı feminist filozof Judith Butler (1958- —-)’ın Queer (Kuir) kuramını hatırlatan Zozan Özgökçe, “Cinsiyetin bireylerden bağımsız olarak sürekli, yeniden üretilen bir inşa olduğunu iddia eden ve toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında çığır açan filozof yazar Judith Butler’in kuir kuramında olduğu gibi feminizm son yıllarda kuir feminizm gibi yönlere doğru evriliyor” diye konuştu.
Özgökçe, Judith Butler’ın “Cinsiyet Belası” ve “Bela Bedenler” gibi çalışmalarında toplumsal cinsiyetin performatif bir biçimde ve sürekli yeniden üretilen toplumsal bir inşa olduğuna dair iddiaları ile bu alanda çığır açtığını belirtti.
Özgökçe, tek tanrılı dinlerin kadın ve erkek rollerinin belirginleşmesi ve keskinleşmesi üzerinde etkili olduğunu ve bunun sonucunda da homofobik bakış açılarının geliştiğini ifade etti. Dünyada, artık bazı kadın ve erkeklerin cinsiyet rollerini reddettiği bir aşamaya gelindiğini belirten Özgökçe, “Bazı kadın örgütleri kendilerini cinsiyetsiz olarak tanımlıyor ve cinsiyet rollerini tamamen reddeden akım, tüm dünyada ve Türkiye’de de yayılıyor” dedi. Bu kişilerin sayısının azınlık olarak görülmesinin doğru olmadığını ve üzerlerindeki baskılar nedeniyle kimliklerini açıkça ifade edemediklerini belirten Özgökçe, “Bu konuyla ilgili yaptığım tüm okumalar bana gösterdi ki, öğretilen cinsiyet artık bir muamma” diye konuştu.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.