Türkiye, 6 Şubat sabahı ülke tarihinin en büyük depremlerinden birine uyandı. Merkez üssü Maraş olan iki depremin büyüklüğü 7,7 ve 7,6 idi. Maraş ile birlikte Hatay, Antep, Osmaniye, Malatya, Adana, Diyarbakır, Urfa, Adıyaman ve Kilis’te binlerce binayı yerle bir eden afette, saatler ilerledikçe hasarın bilançosu büyüyor. İki depremin en yıkıcı sonuçlarından biri de Hatay’da yaşandı. Neredeyse tüm binaların yıkıldığı Antakya’da çoğu vatandaş sokakta kalırken, arama ekiplerinin eksikliği ve bölgeye geç intikal etmeleri nedeniyle enkaz altında kalan binlerce kişi hayatını kaybetti.
9.Köy olarak Antakya’da ilk enkaza depremin ikinci günü saat 02.40 sıralarında Ulaştık. Yetkililerin “Her yere ulaştık” dedikleri saatler… Henüz yoldayken, Kızılay Başkanı Kerem Kınık, katıldığı bir televizyon programında “Şu an ulaşılamayan bina yok” açıklamasını yapmıştı ancak ulaştığımız enkazın çevresinde afetzedeler dışında birilerini görmek mümkün değildi. Ve depremin 4’üncü gününü geride kalırken Antakya’da hala ulaşılmayan binalar var. Bölgede her geçen gün bilanço ağırlaşsa da umutlar tükenmiş değil, enkazların altından hala yardım çığlıkları geliyor. Özellikle Atatürk Caddesi üzerindeki pek çok enkazın çevresinde insanlar yardım bekliyor.
“Çığlıklarını duyuyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor”
Bölgede ilk iki gün afet alanlarından alışık olduğumuz ‘Kızılay” çadırları, battaniyeleri ortada yoktu. Elektrikler olmadığı için zifiri karanlığa hapsolmuştu Antakya. Sokakları aydınlatansa afetzedelerin enkaz başlarında kendi imkanlarıyla yaktıkları ateşler. Ateş başlarında ısınan afetzedeler enkaz altında kalan yakınlarının kurtarılmasını bekliyorlardı. Afetzedelerin ilk sözleri şunlar oldu: “günlerdir kimse gelip halimizi hatırımızı bile sormadı. Yakınlarımız enkaz altında. Çığlıklarını duyuyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor. Kendi imkanlarımızla kurtulduk, yakınlarımızı tırnaklarımızla kaza kaza çıkarmaya çalışıyoruz. Ancak ulaştığımız tek şey cesetleri oluyor. Bak kaldırımda hep yakınlarımızın cesetleri kokmaya başladı.”
“Bir an önce kurtulmazsalar nefessizlikten ölecekler”
Sabaha karşı güneş Antakya üzerinde doğarken gördüğümüz manzaraya inanmak çok güçtü. Nerdeyse ayakta kalmış tek bir bina görülmüyordu. Yıkılmış binaların enkazları arasında yürüdükçe bilançonun ne kadar ağır olduğu daha net anlaşılıyordu. Şehir adeta enkaz yığınına dönmüş durumda. Duyulan tek ses ise yıkıntıların tepesinde “sesimi duyar var mı” diye yakınlarını enkazdan kurtarmaya çalışan afetzedelerin sesi. Ailesi hala göçük altında olan bir depremzede bu çaresizliğini şöyle anlatıyordu: “Ne olur artık birileri yardıma gelsin. Annem, babam, kardeşlerim, abim hepsi göçük altında. Seslerini duyuyorum, bir an önce kurtulmazsalar nefessizlikten ölecekler. Ne olur bizi yalnız bırakmayın.”
“Yardıma geldiniz değil mi?”
Enkazların arasından yürüdüğümüz sırada başka bir afetzede önümüzü kesip ağlamaklı bir ses tonuyla “Abi siz yardıma geldiniz değil mi?” diye sordu. Gazeteci olduğumuzu söyleyince “Çocuğum enkaz altında, ben iki gündür enkazı kaldırmaya çalışıyorum ama artık sadece beton kaldı, ona da gücüm yetmiyor” diyerek ‘tek başına’ çocuğunu kurtarmak için verdiği mücadeleyi çaresizlikle anlattı.
“Sabah ses geliyordu, kesildi”
Artık depremin üzerinden 28 saat geçmişti. Antakya’nın merkezindeki binaların çoğunda arama çalışması yapılamıyor, yakınları enkaz altında kalanlar yardım istediklerinde ise “Ekipler gelecek” denilerek beklemeleri isteniyordu. Oğlu enkaz altında olan baba, “Sabah sesleri geliyordu ama şimdi kesildi” diyerek umudunun azaldığını söylüyordu.
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber çadırda kalan vatandaşlar, enkaz altındaki yakınlarının yanlarına koşmaya başladı yeniden. Yaşlı bir kadın, eskiden dört katlı olan bir binanın önünden ayrılırken feryadı sokaklarda yankılandı: “Allah’ını seven oğlumu kurtarsın. Ciğerim yanıyor.”
“Kaybettiğimiz canlarımız artık geri gelmeyecek”
İlk iki gün neredeyse bölgeye hiçbir yardım ulaşmazken depremin üçüncü gününden bu yana yoğun bir şekilde Türkiye’nin her bölgesinden temel gıda ihtiyaçları ulaşıyor. AFAD ve birçok belediye ekibi tarafından yeterli olmasa da uygun olan alanlarda çadırlar kuruldu. Depremzedeler ve yakınları bu çadır alanlarında kalmaya başladı. Depremde eşini ve annesini kaybeden bir başka depremzede geç gelen yardımlara isyan ederek“bu saatten sonra yardım gelse ne olur gelmezse ne olur. Kaybettiğimiz canlarımız artık geri gelmeyecek. Gelen yardımda enkazın altında kalanları kurtarmaya yetmiyor zaten” diye anlatıyor durumu.
Arama kurtarma çalışmaları yetersiz
Hatay’da arama kurtarma çalışmalarının yetersiz olduğu göze çarpıyor. AFAD koordinasyonuyla gerçekleşen arama kurtarma çalışmaları yalnızca Antakya merkezde yoğunlaşmış durumda. Merkezde çöken binaların birçoğuna depremin üzerinden geçen 4. Günde de müdahale edilebilmiş değildi. Bölgeye gelen AFAD ekipleri çalışmalarını tamamıyla enkaz altında canlı olduğu tespit edilenlere yoğunlaştırıyor. Görevliler zaman zaman tamamıyla yıkılmış sokak aralarında gezerek binalarda hayat izi arıyor. Yıkıntıların arasından içeriye “sesimi duyar var mı” diye seslenen görevliler, yanıt gelmeyince bölgeden ayrılıyor. Konya’dan Antakya’ya arama kurtarma çalışmalarına gönüllü olarak gelen İbrahim AFAD ekiplerinin gerekli özeni göstermediğinden yakınıyor:
“Ne gelen var ne giden”
Yıkık enkazların başında bekleyen vatandaşlar ise tepkili. Vatandaşlar artık enkaz altından yakınlarının canlı çıkma umudunu yitirirken, tek istekleri cenazelerini bir an önce teslim olduğunu söylüyor. 34 yaşındaki oğlu Salih Belen’in enkaz altından kurtarılmasını bekleyen annesi, “En ağır deprem Antakya’da oldu. Her yer yerle yeksan. Oğlumuz içeride yatıyor. Üstünde kolonlar var. Gelin diyoruz. AFAD’a gidiyoruz. Kayıt yaptırmışız. Ne gelen var, ne giden var. Biz sese geliyoruz, ölüyü bırakın. Biz ölümüzü istiyoruz. AFAD da yok bir şey de yok. Sistemli çalışma yok. Yetkililer lütfen Hatay’a gelin, biz çok perişanız” dedi.
“Yeğenim İstanbul’dan ekip ayarladı”
Antakya’nın dış mahallelerinde de büyük bir yıkım var. Ancak buraya da arama kurtarma çalışmaları ulaşabilmiş değil. Küçük Dalyan Mahallesi’nde yıkılan bir apartmandan çocuk sesi geldiği ihbarı üzerine mahalleye gelen görevliler, kepçe olmadığı için binaya giremeyeceklerini söyleyerek geri döndü. AFAD’ın bu gibi yetersiz müdahaleleri nedeniyle afetzedeler kendi imkanlarıyla müdahalede bulunuyor. Cebrail Mahallesi’ndeki müdahalelerden birisi de böyle. Bir depremzede enkaz altında kalan çocuğu için dışardan ekip ayarladığını söylüyor: “Yeğenim İstanbul’dan bir ekip ayarladı, onlar gelip enkazdan yakınımızı çıkartacak.”
İnsani yardım yetersiz
Arama kurtarma çalışmalarının yanı sıra insani yardım akışında da ciddi sorunlar yaşanıyor. AFAD ve Kızılay, kent merkezinde yalnızca yaklaşık 250 – 300 çadır kurmuş durumda. Burada düzenli sıcak yemek hizmeti verilemiyor. Diğer yandan Antakya merkezde sağlık hizmetleri de sağlanamıyor. Depremden yaralı kurtulanların bir kısmının çadırlarda beklediği görülüyor. Bunlardan biri de 23 yaşındaki Mert. Kaburgası kırılan ve yüzünde depremin izlerini taşıyan Mert, kentte sağlık hizmeti verilemediği için çadırda bekliyor. Yine Suriyeli bir çocuğun da ayağının kırık olmasına karşın alçı malzemesi olmadığı gerekçesiyle bacağı alçıya alınamadı. Ağrısının olduğunu söyleyen Mert, “bana burada bekleyerek acı çekmektense Adana’ya tedavi olmaya git diyorlar” dedi.
Cenazeler yıkanmadan, kefenlememeden gömülüyor
Sokaklar üzeri örtülü şekilde duran ceset yığınlarıyla dolu. Kim olduğu, yakınlarının nerede olduğu bilinmiyor. Morg ya da cesetleri muhafaza edecek bir yer olmadığı için enkaz altından çıkarılan cansız bedenler sokaklara, kaldırım kenarlarına terkediliyor. Cenaze araçları ise hem yoğun trafikten hem de ölü sayısının fazla olması nedeniyle yetersiz kalıyor. Bu nedenle kokan cenazeler yıkanmadan, kefenlememeden gömülüyor. Dolayısıyla bu ölümlerin çoğu henüz kayda alınmadı. Ölü ya da yaralıların sayısı hakkında sağlıklı bir bilgi akışı için neredeyse imkânsız. Görüştüğümüz bir AFAD yetkilisi gönüllü ekiplerin çalışmaları hakkında AFAD’ın bir bilgisi olmadığı için net bir tespitte bulunamadıklarını söylüyor.
Suriye’de savaştan kaçtık burada deprem öldürdü
Diğer örnek ise Suriyeli bir aile. Enkazdan hayatını kaybeden akrabalarını çıkarıp, yol kenarına battaniyeye saran Suriye göçmeni kardeşler, yoldan geçerken de gözüken babalarının cansız bedeniyle helalleşiyor. Ailesinden kaç kişiyi kaybettiğini sorduğumda göz yaşları içinde, “ailemden kimse kalmadı. Yarısını Suriye’de savaşta diğer yarısını burada depremde kaybettim. Suriye’de savaştan kaçtık burada deprem öldürdü bizi” diye cevap veriyor.
Sokaklar artık yok
Depremin şiddetini anlamak için girdiğimiz ara sokaklarda, harita üzerinde gözüken çoğu sokağın artık olmadığını söyleyebiliriz. Enkaz, bu sokakları kapatmış durumda. Bir enkazdan sağ kurtarılan vatandaşın tahliyesini izlerken hemen yanımızdaki kadın, sessizce, “Canım oğlum neredesin?” diye fısıldıyor, dua ediyordu.
Dayanışma ortamı güç veriyor
Antakya’nın yaralarını sarması oldukça güç. Bu derece büyük bir afetin gerektirdiği dayanışma ortamı, Antakyalılar tarafından kurulmuş durumda. Bunu, Türkiye’de özellikle son zamanlarda artan göçmen karşıtı söylemlerin aksine, resmi verilere göre 400 bine yakın Suriyeli’nin yaşadığı Hatay’daki afette görmek mümkün. Yine de Hatay’da yaşanan bunca acıya rağmen umut hala baskın
HABER : Haber: Vedat Örüç
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.