Haber: Alper Okçuoğlu
Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem ülkemizin Doğu Akdeniz havzası ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yayılan geniş bir coğrafyayı adeta haritadan sildi. İlk deprem Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi üs olmak üzere 6 Şubat günü saatler 04:17’yi gösterdiği sırada 7,7 şiddetinde yaşandı. Bu şiddetli deprem sonucunda yüzlerce binanın yıkıldı. Saatler sonra aynı gün bu kez Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde 7,6 şiddetinde yaşanan ikinci depremle facianın boyutu genişledi.
Bölgede yaşayan herkes için bir felaket niteliğindeki depremde, acaba evlerinde sıkışıp kalan, kolay kolay çıkış yolu bulamayan engelliler ne yaptı?
Ben Alper Okçuoğlu, Adana’da yaşayan bir gazeteci olarak, ayrılmaz parçam, tekerlekli sandalyem. Ben ve benim durumumdaki engellilerin deprem sırasında ve sonrasında yaşadıklarını, bizzat başımdan geçenlerle birlikte, engellilerle yaptığım röportajlarla, 9. Köy okurlarının ilgisine sunmak istiyorum.
“Depremzedelerden biri de bendim. Adana’nın Sarıçam ilçesinde yaşarken, deprem bizi sabah saatlerinde uykuda yakaladı. Korkunun etkisiyle olsa gerek, uyandığımda gözyaşları içindeydim, ağlıyordum. Deprem sarsıntısı ara verince kendimizi dışarı atmak istedik, ancak bizi aşağıya indirecek asansör artık yoktu, aşağılarda bir yere düşmüş, orada kalmıştı, çalışmıyordu.
Biz birinci katta oturuyorduk ama bir kat dahi olsa merdivenlerden inebilmek, tekerlekli sandalyedeki bir birey için çok zordu. Tekerlekli sandalyedeki birey bendim. Depremin yarattığı panikle insanlar sağa sola koşturuyor, aşağıya inmeye çalışıyorlardı. O telaş sırasında ben de yardım istedim ama çoğu kişi çağrılarıma kulak vermedi. Bir süre sonra aşağıya inenlerden birkaçı tekrar yukarı çıkarak aşağıya inmeme yardım etti, onların katkısıyla tekerlekli sandalye üzerinde dışarıya çıkabildim.
O gece sabaha kadar aralıksız yağan yağmurla her yer sırılsıklam olmuştu. Sabaha karşı, o soğukta site içinde bekledik, tedariksiz biçimde, yerimizden kıpırdamadan… Araç sahibi çoğu aile ortamdan hemen ayrıldı. Bazı aileleri ise yakınları araçları ile alıp, alelacele bölgeden uzaklaştırdı. İlk anlarda biz durumun vahametini henüz kavrayamamıştık. Bu sırada bize ulaşmaya çalışan tanıdıklarımız, yakınlarımız, arkadaşlarımız oldu. Herkese iyi olduğumuzu, sarsıntıda yaralanmadığımızı söyledik.
Depremin ardından evden aşağıya inerken duvarlarda oluşan çatlakları görmek aslında beni korkutmuştu. Aşağıda beklemekle geçen 4-5 saatlik sürenin sonunda, sabah saatlerinde yağmur dindi ama üstümüz başımız ıslaktı, yanımızda yeterli battaniye ve giysi yoktu, soğuğun etkisiyle hepimiz titremeye başladık. Ailem ikinci bir depremi beklemiyordu bu yüzden -dairemize çıkalım- dedik, insanlardan yine yardım isteyerek evimize çıktık. Eve varışımızın üzerinden çok geçmemişti ki ikinci deprem gerçekleşti. Ben henüz uykuya bile dalmamıştım, annemin yere uzanmış olduğunu fark ettim. İkinci deprem başladığında annemi yerden kaldırarak yara almamasını sağlamış olduk. Çünkü duvardan düşen bazı parçalar, tuğlalar annemi yaralayabilirdi. İkinci depremi ben daha şiddetli hissettim, ilk depremde hasar alan binalar daha dayanıksız hale gelmişti ki, bu kez aynı derecede ikinci bir depremle karşılaştı. O andan itibaren sarsıntının durmasını bekledik ve sonra apar topar aşağıya inmeye çalıştık. Ancak benim aşağıya inişime yardımcı olabilecek birini bu defa bulmak daha zor oldu. Çünkü herkes civardan uzaklaşmıştı.
Ailem bir şekilde beni aşağıya indirmeyi başardı. Zaten o anlarda ben aradığım hiçbir kurumdan herhangi yardım alamadım. AFAD, Kızılay, polis, itfaiye… Hiç birinden hiçbir şekilde yardım gönderilmedi. Sadece -yaralıysan ambulans gönderelim- yanıtıyla karşılaştım. Birkaç saatlik bekleyişin ardından bir belediye otobüsüyle bir toplanma alanına ulaştık. Toplanma alanına vardığımızda birçok insan araçlarının içindeydi ancak herhangi bir hazırlık yoktu. Biz toplanma alanına vardıktan yaklaşık bir saat sonra belediye hazırlıklara başladı. Adana Büyükşehir Belediyesi çorba dağıtmaya başladı. Hava çok soğuktu, akşamın çöküyordu ama rağmen henüz çadırlar kurulmamıştı. Oradaki bazı güvenlik görevlilerinin çabasıyla bir ateş yakıldı ve insanlar yavaş yavaş ateş başında toplanmaya başladı.
Ancak benim SMA-Tip 2 hastası olmam ve kalbimdeki sorunun da etkisiyle olsa gerek soğukta titremem arttı. Sıcak bir yer bulmak istiyordum. Balcalı Hastanesine gittiğimi hatırlıyorum. Hastane kafeteryasında birkaç saat vakit geçirdik ve bir şeyler yiyebildik. Tekerlekli sandalye üzerinde on saatten fazla zaman geçirmiştim ve bu durum fiziksel olarak bana acı vermeye başlamıştı. O sıralarda bana ulaşan arkadaşlarım sayesinde Yüreğir Belediyesi’nin kapalı spor salonuna yönlendirildim ve orada en azından sıcak bir ortam bulabildik. Koltuk üzerinde uyuduğumuz bu gece, atlattığımız ilk geceydi. Daha sonra SMA ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının destekleri ile yavaş yavaş kendimi toparlama fırsatı bulabildim. Belki bu fırsat, Adana’daki az hasardan kaynaklandı. Evet, Adana diğer illere nazaran gözle görülür şekilde çok daha az hasar gördü ama yıkılan binalara bakınca Adana’dan nerdeyse sağ insan çıkamama ihtimali bana ürpertici gelmişti. Bir yandan sürekli haberleri takip ediyordum, her haberde sinirim bozuluyor ve ağlamaya başlıyordum yani psikolojik anlamda da yıpranmış durumdaydım. Ailem güçlü durmaya çalışsa da ben öyle hissetmiyordum. Sonra bir şekilde Ankara’ya geldik. Burada yeni güvenli alanımı oluşturdum, şu anda kirada oturuyoruz. En azından bir yıl boyunca burada oturacağız sonrasını ise zaman gösterecek…
Yaşadığım bu süreç beni çok etkiledi, ben de engelli bireylerin depremde neler yaşadığını öğrenmek ve duyurmak istedim, üç engelli depremzede ile görüştüm.”
Ali Haydar Koyun’u gazetecilik mesleği üzerinden tanıyorum. Malatya’nın tanınmış yerel gazetecilerinden birisi. Deprem nedeniyle herhangi bir sağlık sorunu yaşamaması beni mutlu etti. Kendisi bedensel engelli ve yüzde seksen engel oranına sahip. Depremde yaşadıklarını anlatırken, ilk anda panik yaşadığını, binayı hemen terk etme çabasının buna yol açtığını söylüyor:
“Depreme yatakta yakalandık, Büyük bir korku ve şok yaşadık bu panik ve şokla yataktan dahi kalkamadık, bina şiddetli sallanıyordu, ancak sallantı sona erdikten sonra ailemizin üyeleri daireyi kontrol ettiler. Bina kolonlarında hasar olup olmadığını incelemelerini istedim. Deprem sarsıntısı sona erdikten sonra, evde hasar olmadığı tespiti de yapılınca dışarı çıkmak istemedim. Bu düşüncemde Malatya’da yağan yoğun kar etkiliydi. Çünkü 20-30 cm kalınlığında karla kaplı yollarda tekerlekli ve akülü sandalye kullanıcıları çok zorlanır, bu koşullarda çıkmak mantıklı olmazdı.”
Ali Haydar Koyun, ikinci depremden sonra dışarı çıkmanın artık şart olduğunu fark ettiklerini ve çıkmaya çalıştıklarını anlatırken, “Aslında deprem öncesinde alabileceğimiz tedbirleri bilmiyorduk, bilsek bile bunları kolay kolay uygulayabileceğimizi düşünmüyorum. Çünkü deprem sırasında o anki panik ve korku ortamında bildiğimiz her şeyi unuttuğumuzu fark ettik. Belki deprem sonrası alınabilecek tedbirleri bilmek gerekli olabilirdi.” Dedi.
Ali Haydar, “engelli bireyin deprem anındaki durumunu şu sözlerle dile getirdi:
“Bizlerin hareket alanı zaten kısıtlı olacağından, engelli olarak kendimizi koruyacağımız bir pozisyonda veya durumda olacağımızı düşünmüyorum. Olduğumuz yerden hareket etmemek dışında bir seçeneğimiz yok çünkü. Depremden sonra, yataktan kalkmamız, hazırlanmamız tekerlekli sandalyeye oturmamız ve evden çıkmamız 15-20 dakika gibi bir süre alıyor ve bu süre fiziksel zorluklarımızdan kaynaklanıyor. Deprem sonrasında alabileceğimiz tedbirler açısından belki ilaçlarımızı, medikal malzemelerimizi veya gıda gibi ürünleri saklamak belki onlara yönelik bir hazırlık ve tedbir içerisinde olmak uygun bir yöntem olabilir.”
Ali Haydar, içinde yaşadıkları binanın depreme dayanıklılık durumunu bilmediklerini de ifade etti:
“Üç yıl öncesinde Elazığ-Sivrice depreminde Malatya da sarsıntıdan etkilenen şehirler arasında yer aldı. Ancak yetkili kurumlardan olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bizim bulunduğumuz bölgede herhangi bir inceleme yapılmadı. Yapıldıysa da bu çok yüzeysel bir inceleme oldu. Aslında yapılması gereken taramanın daha kapsamlı olması gerektiğini şimdi çok iyi biliyoruz. Binadan örnek alınması, laboratuvara götürülmesi gerekiyordu. Oysa bizim binalardaki taramalar binaların dışarıdan görüntüsünü incelemekten öteye geçmedi.” diyerek yetkilililerden özen ve dikkat istedi.
Deprem sonrasında yeni yapılan incelemede, yaşadıkları bina “az hasarlı” olarak kayda geçen, çalıştıkları ofis ise “ağır hasarlı” olarak belirlenen Ali Haydar şunları da ekledi:
“Geçmişteki depremlerde de şu andaki depremde de yapılan incelemelerin yüzeysel kalması bizi endişelendirdi. Zaten ancak sarsıntı bittikten sonra dışarı çıkabildim. Onun da tek başına üstesinden gelemezdim, zaten o anki panikten kaynaklı olarak yapabildiğim işleri bile yapamadım. Ailemin yardımı ve desteği ile akülü sandalyeme oturabildim ve yine ailemin desteği ile binayı terk edebildim, dışarı çıktıktan sonra kötü hava koşulları nedeniyle çok ciddi sorun yaşadık. Malatya’da yıllardır bürokrasiyi bilen, neredeyse tüm yetkilileri tanıyan biri olsam da kapalı alan bulma konusunda ciddi sorun yaşadım. İlk bir iki gün parkta açık alanda kaldık. Daha sonrasında ise verilen bir çadırda kalabalık bir grup insanla kalmak durumundaydık.”
Akülü tekerlekli sandalye üzerinde üç gün boyunca hareketsiz kaldığını, soğukta açık alanda ağrılarının arttığını, bir türlü uzanacak yer bulamadığını anlatan Ali Haydar, yetkililere “bundan sonrası” için önerilerde bulundu:
“Kamuoyuna yansıyan bilgiler aslında doğru. İlk iki üç günlük sürede organize olma adına ciddi sorun yaşandı. İki gün boyunca sokakta açık alanda oturmak zorunda kaldık. Düşünebiliyor musunuz böyle bir durumda soğuk ve diğer etkenlerle yaşananları? Bunun yanı sıra engelli bireyler ile ilgili olarak benim önerim şudur. Kamu kurumları belki tamamen engellilere yardım edemeyebilir ama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında, şehirlerdeki il müdürlüklerinde engelli bireylere ait bütün veriler var. Bu bilgileri kullanarak müdahale açısından engellileri önceleyebilirler, bu, gecikme gibi bir durumun yaşanmamasını sağlardı ve çok gerekliydi. Engelli bireylere hiç olmazsa asgari düzeyde yardımcı olmaları gerekir, yardımcı olamasalar bile arayarak durumlarını sorabilirlerdi.”
İbrahim Korkmaz, yaşadığı trafik kazası sonucunda yüzde doksandan fazla engelli kalan, omurilik felçlisi bir birey. Depremde yaşadıklarını şu çarpıcı sözlerle aktarıyor.
“Allah böyle bir afet yaşatmasın. Deprem esnasında odamın dört köşesine baktım ve -bina nerden yıkılacak?- diye düşündüm. Her insan gibi büyük bir korku ve panik içindeydim. Omurilik engelli olarak bizim korkumuz tabii ki çok daha büyük, evden çıkamamak var işin içinde. Evden çıkmam ilk depremden sonra bir saati buldu, bedensel engelliyim çünkü, kıyafetimi giymem, tekerlekli sandalyeye oturmam hiç kolay olmadı. Biz de herkes kadar deprem anında yapılacakları belki biliyorduk ama engelli bir insan olarak bunların çoğunu yapamadık. Zaten evimizin bulunduğu binanın hasar durumunu da bilmiyorduk, bu konuda herhangi bir inceleme ya da tespit yapılmamıştı, evimiz şu anda ağır hasarlı ve yıkılacak durumda…
Zaten deprem esnasında çıkış kapısında bir daralma oldu. Bu sıkışmadan dolayı tekerlekli sandalye ile dışarıya çıkmakta çok zorlandım. Ancak üç gün boyunca dışarıda, soğukta akülü tekerlekli sandalyemin üzerinde kaldım ve hiçbir kurum veya kuruluş tarafından bu sıkıntının giderilmesi için bir yardım göremedim. Dostlar işyerlerini bize açtılar da kapalı bir ortama geçme imkanımız oldu. Yoksa dışarıda kar ve soğuk altında kalmak zorunda kalacaktık.”
Depremde en büyük sıkıntıyı yaşayanlardan biri ise, bir anne, Cennet Kuru. Adana’da yaşayan SMA-Tip 3 hastası bir anne olan Cennet Hanım büyük oğlunun da SMA-Tip 2 hastası olduğunu ve yaşamını oksijen makinesine bağlı sürdürdüğünü anlattı:
“Depremde yaşadıklarımız asla unutulmaz, çünkü hiç kolay değildi. SMA hastası olduğum için çök-kapan-tutun gibi basit şeyleri dahi yapamadım, fiziksel olarak bunu yapabilmem çok zordu. Deprem esnasında diğer oğlum köydeydi, SMA hastası oğlumla evde sadece ikimiz vardık. Ancak bütün önlemleri bilmeme rağmen hiçbir şey yapamadım adeta elim ayağım tutuldu. Aklımda sürekli -oğlumla bana ne olacak?- sorusu vardı. Binanın içinden oğlumu çıkartabilirdim ama o an ancak korku ve panik ortamında bir şey yapamadım. Koşan insanları gördüm ancak koşabilecek gücü ve dermanı kendimde bulamadım, zaten SMA hastası olduğum için hızlı hareket edemiyordum. Makineye bağlı olduğu için oğlumu bırakamazdım bu yüzden sarsıntının sona ermesini bekledik. Evin adeta yerinden oynadığını hissediyorum. Korkunç bir histi, umarım bir daha bunu yaşamayız.”
Cennet Kuru, kendisinin Acil Afet Yönetimi bölümü mezunu olmasına karşılık, panik ve engeli nedeniyle hareket edemeyişini şöyle anlattı:
“Bütün tedbirleri bilmeme rağmen afet anında hiçbir şey yapamadım. Çünkü yaşadığımız korku çok etkiledi, -deprem çantası nerede? Nereye çökebiliriz?- Soruları aklımdaydı ama SMA hastası olduğum için çöktüğüm zaman yerimden kalkamıyorum, işte geri kalkamamaktan çok korktum. Depremden sonra, sonrasında artçılar olurken evde su, gıda, el feneri gibi ürünleri hazırda bekletmeye başladım. Ancak bunun dışında farklı önlem alamadım… Aslında ben evi alırken şuna dikkat etmiştim. -Evin girişi engelli insanlara uygun mu? Asansörsüz erişim sağlanıp sağlayabilir miyiz?- Evin dayanıklılık durumuyla alakalı herhangi bir araştırmam olmamıştı. Benim yaşadığım ev beş katlı binanın giriş katı. Yöneticiler şunu söyledi -bu apartman aslında onbeş katlı olacaktı ancak belediye ruhsat vermedi. Ben de, -böyle bir plan varsa bu bina sağlamdır- diyerek aldım, -alt katta rutubet var mı?- diye de kontrol etmiştim. -Bir evde rutubet yoksa o ev depreme dayanıklıdır- diye bir şey duymuştum çünkü. Evde rutubet olmadığını görünce evin dayanıklı olduğunu düşünerek satın aldım… Benim kendi otomobilim vardı ama çocuğumu makineye bağlı olduğu için taşırken çok zorladık. Onun dışında ekstra bir zorluk yaşamadık. Makineye bağlı olan oğlumun oksijen cihazına ihtiyacı oluşu ciddi bir konuydu ve bu konuda da SMA vakfı bize destek oldu. Oğlum için gerekli olan parçaları ve jeneratörü temin ettiler hepsine çok teşekkür ederim.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Güzel yürekli arkadaşım kalemine yüreğine sağlık Rabbim böyle çaresiz acilari birdaha yaşatmasın … ????????Başarılarının devamını diliyorum ????????????
Alper Okçuoğlu başarilarin devamı dilerim