Doğu ve Güneydoğu’da 1990’larda uygulanan köy boşaltmalarında “zorunlu göçe tabi tutulan” binlerce insanın yaşamı köklü biçimde değişti. Yüzlerce köyden binlerce insan o yıllarda bulundukları toprakları bırakmak zorunda kalırken, Türkiye’nin 90’larda yaşadığı bu göç gerçeği, yıllar sonra bile toplumsal sorun niteliğini koruyor. Göçe maruz kalan insanları en çok etkileyen faktör, gittikleri yerde karşılaştıkları ekonomik sıkıntılar ve kültür şoku oldu.
İçişleri Bakanlığı’nın açıklamalarına göre Doğu ve Güneydoğu bölgesinde 1995 yılında toplam 982 köy, 1674 mezra boşaltıldı. Göçe en yoğun biçimde maruz kalan illerden biri olan Şırnak’a bağlı köylerde ise bu durum daha önce de yaşanmıştı, özellikle 1992 yılından sonra köy boşaltmaları arttı. Bölgede çatışmalarının yoğun olduğu dönemde başlayıp, yıllarca süren köy boşaltmalarında, yüzlerce köyden binlerce insan, Şırnak Merkez’e, metropollere hatta yurtdışına zorunlu göçe zorlandı.
Fotoğraf: bianet.org
Adaptasyon sorunu
Sosyolog Berrin Altürk Açar, akademik çalışmalarının yanı sıra, bu duruma tanıklık eden bir Şırnaklı olarak, tez konusu da yaptığı köy boşaltmalarının sosyolojik ve psikolojik boyutlarını değerlendirdi.
“Bu tez öncesinde içinde yaşadığımız toplumu ve tabi oldukları zorunlu göçü bizzat gözlemliyorduk. Yerinden edilen insanların ciddi sorunlarına tanıklık ettik. Küçük bir köyden Şırnak merkeze göç ettirilen insanlarda bazı toplumsal çözülmeler olduğunu gördük. Kültür şoku gibi pek şok yaşandı. Altından kolay kolay kalkılamayan uyum sürecinde, önceden var olmayan pek çok sorun yaşandı. Örneğin, Şırnak çok gelişmiş bir il olmasa da merkezinde ya da mahalle aralarında kurulan ahırlar önceden yoktu, bu oluşumlara zaten şehir merkezlerinde yer olmazdı ama, insanlar ne yapsın? Hayatlarını devam ettirebilmek için köydeki yaşamı merkeze taşımaktan başka çare bulmadılar. Bu aileler genellikle dış köylerden gelenlerdi. O kadar ki, Şırnak’a sadece beş kilometre uzaktan gelenlerle bile kültürler farklıydı, yaşamlar, alışkanlıklar bile değişikti. Yerlerinden edilen bu insanlar uzun süre yeni yaşamlarına uyum saklayamadılar.”
Açar, göçün doğurduğu sonuçları şöyle anlattı:
“Yerinden edilen insanlar her yerde var. Ama bu bölgedekiler köylerinden “zorla” çıkarıldılar . Terör sebebiyle boşaltılan bu köyler aslında yeni yerleştikleri yerlerden uzak olmamasına rağmen, adaptasyonları kolay olmadı, pek çok zorluk yaşadılar. Mesafeler kısa da olsa, o kültür şoku yaşandı. Göçe maruz kalanlar, kendi köylerinde alışkın oldukları ‘konforu’ yeni yerleştikleri alana taşıdılar. Kent merkezinde bu yüzden ahırlar, tavuklar, sokaklarda gezen inekler görür olduk. Şimdi bunlar azalsa bile hala var. Çünkü yerinden yurdundan zorla göç ettirilen insanların ancak bu şekilde karnı doyuyordu, köylerinde tarım ve hayvancılıkla uğraşırken, şehirde bunu yapmaz oldular, bir işe girmek zorunluğu ile karşılaştılar.”
Şırnak’ta iş yoktu
Açar, Şırnak’taki yeni durumu iş olanakları açısından şöyle ifade etti:
“Şırnak örneğini ele aldığımızda, zaten merkezde ne bir fabrika var ne bir işsizliği giderecek bir girişim… Oysa bu aileler buraya zorla göç ettirildi, kendilerine imkansızlıklar içinde bir yaşama alanı oluşturmaya çalıştılar. Buraya adapte olamayınca hem psikolojik bunalımlarını hem de yaşadıkları kültür şokunu içinde yaşadıkları topluma da taşıyıp, bütün zorlukları beraber yaşamak zorunda kaldılar. Uyum sorunu yaşayan toplumlarda suç oranı artar, suç oranının artmasıyla da insanlar arasında güvensizlik doğar.”
İki seçenek vardı
“Şırnak’ın köylerinden göçe maruz kalan insanların yeni yerleşimlerde bir de istihdam sorunu ile karşılaşması yaşanan en büyük sorunlardan biri oldu.” Diyen Açar şöyle devam etti:
“Şırnak Merkez’e göç edenleri sadece iki seçenek bekliyordu, biri kömür ocaklarında çalışmak, diğeri koruculuk üstlenip silahlanarak o köyde kalmak, başka iş yoktu. Bu da insanları iki arada bir derede bıraktı. Göçe maruz kalan gençlerin bazıları, kömür ocaklarındaki kuyulara girmek zorunda kaldı. Örneğin bir genç 200 metrelik bir kuyuya inecekti mecburen, oysa köyünden göç ettirilmiş bu genç, kendi imkanlarıyla okumaya çalışmış, öğretmen olmuştu. Ailesi ekonomik anlamda bir destek sağlayamamış, iş de bulamamış bu İngilizce öğretmeni genç, harçlığını çıkarmak için mecburen o kuyuya indi. Dolayısıyla ailenin ekonomik anlamda geliri yoksa, gençler kömür ocağı, hamallık gibi, iş güvenliğinin olmadığı, riskli işlerde çalışmak zorunda kaldılar. Bu insanlardan hayata tutunmaları beklendi. Bazı aileler hala böyle bu durumda.”
Bestler-Dereler bölgesinde boşaltılmış köy – Fotoğraf: Şirin Bayık
Açar, yaptığı araştırmalarda Şırnak’ta köy boşaltmalarının 1988 civarlarında da göründüğünü belirterek aslında bu ivmenin 1992 Nevruz olaylarıyla hız kazandığını söyledi. Açar, “Köyü boşaltılan insanlardan buna karşı direnenler oldu. Özellikle yaşı ileri olanlar, metropollere, hatta en yakın Şırnak merkeze göç etmeyi bile kabul etmediler, çünkü son yıllarını kendi köylerinde geçirmek istiyorlardı. İşte o zaman şiddete bile maruz kaldıkları bilgisini, bu insanlarla yaptığım birebir röportajlardan edindim” dedi.
Sürgün hayatı yaşadılar
O yıllarda köy boşaltmasına maruz kalanlardan, Şırnak Merkez dışında metropollere gidenlerin de farklı sıkıntılarla karşılaşıldığını belirten Açar, bunu Şırnak’ta var olan istihdam sorununa bağlıyor:
“Şırnak’ta istihdam kısıtlı olduğu için, Şırnak merkeze bağlı köylerden ve Uludere’den Mersin’e, İdil ilçesinden yurtdışına ve İstanbul’a göçler oldu. Göçle karşı karşıya kalan bu insanlar sadece karınlarını doyurabilmek, hayatlarını idame ettirebilmek için bile imkan bulamıyordu, dolayısıyla büyük kaygılar yaşadılar. Maruz kaldıkları ve ötekileştirildikleri bu yeni ortamdan ve yaşadıkları acılardan uzaklaşma isteği duydular. Bu travmaların geçmesi çok zor olur. Özelliklerde metropollere gidenler uzun zaman sonra adapte olabiliyor. Ama ileri yaşta göç etmek zorunda kalan anneler, babalar göç ettikleri yere bir türlü adapte olamayıp, sürekli memleket hasreti çektikleri için ciddi travma yaşadılar. Köylerine dönmek isteyip de gidememeleri, onlar için kendi ülkelerinde sürgün yaşamak gibi bir şey olmuştu.”
Açar, “bireyin psikolojisi, sonuçta toplumun psikolojisini oluşturuyor. Toplumun psikolojisi de aslında o toplumun suçunu, cezasını, suç oranlarını veya bununla beraber bir sürü toplumsal sıkıntılarını beraberinde getiriyor” diyerek şunları söyledi:
“Göç eden insanların başka şehirlerde yaşadıkları bölgeler bellidir. Örneğin Ankara’da Çin çin Mahallesi, İzmir’de Kadifekale, İstanbul’da Gazi Mahallesi gibi… Gittikleri yerde yine kendileri gibi dezavantajlı grupların yaşadığı yerleri tercih ediyorlar. Buralarda sonuçta hemşeri kültüründen oluşan bir algı doğuyor. Hemşerilik artık, aynı ilden aynı köyden gidenler değil de, -Kürt mü? tamam o zaman- şekline dönüştü. Dolayısıyla bu gelenlere hemşeri gibi bakanlar, birbirlerine tutunma alanı oluşturdular. İnsan yapısı nerede olursa olsun yaşama tutunacak bir umut arıyor. Metropollerdeki alanlar da böyle oluşuyor. Tekstilde, ağır sanayide, taş ocaklarında yaşam standartları düşük ve iş güvenliği olmayan işlerde hep göç ettirilmiş insanlar çalışıyor. Yani orada da rahat değiller. Maalesef bu zorluğu hayatlarının sonuna kadar yaşıyorlar.”
Bestler-Dereler bölgesinde boşaltılmış köy – Fotoğraf: Şirin Bayık
Açar, yıllar sonra başlatılan köye dönüş politikalarınının toplum psikolojisini nasıl etkilediğini de değerlendirdi.
“Devletin köye dönüş politikaları oldu. Yaş almış bireyler geri dönmek istese de, gençler artık o ortama geri dönmek istemediler. Çünkü köyler artık onların istediği gibi bir yaşam ortamı sağlayamıyordu, zor da olsa şehir hayatına alışmışlar, kendi ayaklarının üzerinde durabilmeyi öğrenmişlerdi. Bu yüzden geri dönmek istemiyorlar. Yetişkinlerden geri dönenler olsa da, neredeyse bütün hayatını istemediği biçimde yaşamış olmuş insanlar için artık hiçbir şey geri gelmiyor.”
HABER : Haber: Şirin Bayık – Şırnak / Kapak Fotoğrafı: bianet.org
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.