Son yıllarda özellikle yaygınlaşan sanayileşmeyle doğaya zarar verilirken, Türkiye’nin bazı bölgelerinde yaşama alanları bozulan, daralan, hayatta kalma mücadelesi veren vahşi hayvanların şehre indiğine şahit oluyoruz. Geçtiğimiz aylarda Kars, Konya, Giresun, Bolu, Tunceli, Bayburt ve Hakkâri’de; kurt, tilki ve ayıların, şehir merkezi ve yakın yerleşim birimlerine kadar indiği görüldü. Şehre inip evlerinin yakınına kadar gelen bazı vahşi hayvanları, vatandaşların elleriyle beslemesi dikkat çekti. Tüm bunlar, insanların yaban hayvanları ve doğaya karşı artık daha bilinçli olduğunun olumlu örnekleri olarak gösteriliyor.
Doğa ve yaban hayvanlarına karşı değişen insan davranışlarına ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Öğretim Üyesi ve Hayvan Hastanesi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan, insanların yavaşta olsa yaban hayvanlarının doğa dengesi için vazgeçilemez olduğunun farkına vardığını vurgulayarak şu açıklamada bulundu:
“Yerkürede hayat başladığı günden günümüze kadar tabiatta canlılar arasında etkileşim devam ediyor. İnsanlar, yaşamlarını sürdürmeleri için çevrelerindeki diğer canlılara ihtiyaç duyarlar. Bu döngüde üstün olan insan ırkı, diğer canlıları ve doğayı kendi çıkarları için ehlileştirmeye ve kullanmaya başladı. Bu durum bir zamana kadar orantılı gelişse de insan tarım ve hayvancılıktan aldığı güç ile sanayileşti, sanayi ve makinelerden aldığı güç ile orantısız bir şekilde doğaya saldırdı. Diğer canlıların yaşam alanlarını bozarak ya da kendilerini yok ederek kendi yaşamını devam ettirdi. Ama artık insan doğayı tahrip ederek ve canlıları yok ederek kendi yaşamını devem ettiremeyeceğini öğrendi. Çünkü bu mantıkla güçlü olan zayıfları yok edecek ve sonunda kendi de yok olacaktı. Nihayetinde de gücü eline geçiren insan kendi cinsinden olan insanları da yok etmeye başladı.”
“Doğal dengenin bozulması, insanın sonunu getirir”
Genç kuşakların, doğaya karşı daha duyarlı olduğuna dikkat çeken, bu olumlu gelişmenin temelinde çevreci faaliyetler, eğitim çalışmaları ve konuya ilişkin yayınların etkili olduğunun altını çizen Prof. Dr. Aslan, sözlerine şöyle devam etti:
“Son yıllarda ülkemizde doğal hayat, yabani hayvanlar ve ekolojik dengeye bakış açısından çok ilerleme oldu. Doğal dengenin bozulmasının insanın sonunu getireceği kabul görmeye başladı. Eskiden istediği gibi çevreden, doğal hayattan faydalanan biri, şimdi kontrollü şekilde faydalanıyor. Eskiden kurt gördüğünde hemen öldüren insan, şimdi onu doğal yaşamına döndürmeye çalışıyor. Yılın her günü avlanan balıkçı, üreme sezonunda avlanmıyor. Avlananı şikâyet ederek geleceğini kurtarıyor. Artık yaban hayatın gerekliliği algısı, yerleşmek üzere. Medeni toplum, bütün canlıların bir birinin şerrinden emin olduğu toplumdur. Bütün canlıların birlikte güven içinde yaşadığı toplum, medeni toplumdur. Gelişmişliğin ve medeniyetin belirtisi, bütün canlıların doğal dengedeki yerinde güven içinde yaşamasıdır. Bir türün nesli tükenince sadece o tür yok olmuyor. O canlı, başka bir canlı içinde hayati önemde olabilir. Kurtları yok ederseniz domuzlarla uğraşmak zorunda kalırsınız. Tilkileri yok ederseniz farelerle uğraşmak zorunda kalırsınız. Kedileri yok ederseniz çevre kargalara kalır.”
Yasakların ve yaptırımların etkisi büyük
Şubat ayında Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi’nde şehir merkezine inen bir kurt, bir hafta süren çalışmalar sonunda vatandaş ve belediye ekipleri tarafından canlı olarak yakalanmıştı. İğne ile bayıltan kurt, daha sonra ekipler tarafından sokak hayvanları ve rehabilitasyon merkezine götürülüp tedavisi yapıldı.
Yakalanan kurdun tedavisini yapan Yüksekova Belediyesi Veterineri Hekim Kaçan, bu yıl duyarlı vatandaşlar tarafından kurumlarına getirilen onlarca tilki, bir vaşak, bir porsuk ve çok sayıda farklı kuş türünü tedavi ederek doğaya bıraktıklarını anlatıp şunları söyledi:
“İnsanlar, hayvanların doğal yaşam alanlarını daraltı. Her yer yerleşim alanı oldu. Bilinçsiz avlanma var. Özellikle etçil yaban hayvanlarının besin zincirini bozdu. Böylece kış koşullarından dolayı yiyecek bulamayan vahşi hayvanlar, kışın insan atıkları ile beslenmek için şehirlere iniyorlar. Bizde çok sayıda ihbar alıyoruz. İhbarlar, genellikle hayvanların sağ olarak yakalanıp doğaya geri bırakılması yönünde oluyor. Tabi azda olsa bu hayvanların öldürülmesini isteyeneler de var ama büyük çoğunluk, doğaya bırakılmasını istiyor. İlçede bireysel olarak doğaya yem bırakan çok sayıda vatandaş olduğunu gözlemliyorum. Bize de bu yönlü çok sayıda talep geliyor. Bu iş aslında doğa koruma ekiplerinin işi. Biz talepleri onlara iletiyoruz ve onlarda yabani hayvanlar için doğaya yem bırakıyor.”
İlçede doğal hayata ve hayvanlara dönük bu duyarlılığın görece genç kesimlerde daha yüksek olduğuna işaret eden Veteriner Kaçan, ileri yaş guruplarının ise yaptırım ve cezalardan çekindikleri için yaban ve av hayvanlarını öldürmediklerini bildirdi. Kaçan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Gençlerdeki bu duyarlılığın nedeni, doğaya olan özlem ve bilinçlenmedir. Sadece yabani hayvanları değil sokak hayvanlarını da koruyor ve besliyorlar. İlçede son yaşanan vakada canlı yakaladığımız kurdun tedavisini takip eden çok sayıda vatandaş oldu. Bu ilgi beni gerçekten mutlu etti. Ancak yaralı olan kurt, aşırı kan kaybından öldü ve biz bunu sırf bu kesimde mutsuzluk yaratmasın diye açıklamadık. Ayrıca maalesef hasta hayvanların hepsini kurtarmak mümkün olmuyor.”
“İşin püf noktası, bu dünyanın sadece bize ait olmadığını kavramak”
Yüksekova’nın Karlı Köyü’nde yaşayan hayvan sever Alaattin Canan (55) ise, yıllarca doğa ve diğer canlılara karşı ilgisiz olduğunu ancak bahçesine gelen aç bir tilkiyi beslemesiyle birlikte doğaya karşı duyarlılığının arttığını söyledi. Sosyal medya hesabından evinin bahçesinde elleriyle beslediği tilki, kuş ve kaplumbağa görüntülerini de paylaşan, doğa ve hayvan sevgisinin birçok insani sorunun çözümüne katkı sunacağına inanan Canan, kendisindeki değişimi şöyle anlattı:
“Corona salgını başladıktan sonra köydeki evime yerleştim ve bahçemle ilgilenmeye başladım. Bir akşam pencereden bakarken bir tilkinin yiyecek bir şeyler aradığını gördüm. Hemen evden bir şeyler götürerek belli mesafede onun göreceği bir yere bıraktım. Daha sonra tilki beni uzaktan takip etmeye başladı ve yakınlaştık. Hatta her gece gelmeye başladı. Bu bende bir uyanış gerçekleştirdi diyebilirim. Doğayı ve diğer canlıları anlamaya başladım. Bahçemde elma, vişne, kiraz gibi meyveler var. Eskiden meyvelere dadanan kargaları kovmak için her şeyi yapıyordum. Şimdi bahçemdeki vişne ve kirazları toplamıyor, onlara bırakıyorum. Onlar da diğer meyvelere asla dokunmuyorlar. Eskiden meyveleri ilaçlıyordum, meyvelerin çiçeklerine gelen arılar ölüyor diye ondan da vazgeçtim. Benimle, daha doğrusu tilki ile beraber tüm köylü de hayvan sever olmaya başladı. Bana göre işin püf noktası, bu dünyanın sadece bize ait olmadığını kavramaktır. Ben bunu anladım sanırım artık herkes bunu yavaş yavaş anlıyor.”
HABER : MUHAMMETEMİN SARİ / VAN – ARAŞTIRMA YAZISI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.