Haber: Ezgi Bulut
6 Şubat 2023 sabahı saat 04.17’de merkez üssü Kahramanmaraş ilinin Pazarcık ilçesi olarak açıklanan 7.7 büyüklüğündeki deprem ile aynı gün öğlen saatlerinde yaşanan Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğündeki deprem Türkiye tarihinin gördüğü faturası en ağır yıkım olarak kayıtlara geçti. Depremin vurduğu illere ulaşan gazeteciler yıkımı anlatırken; gün geçtikçe ağırlaşan sonuç karşısında yeri geldi uykusuzlukla yeri geldi öfkeyle, soğukla sınandı. Deprem bölgelerinden yapılan bazı yayınlar şimdiden arşivlerde kendine yer buldu.
9. Köy’e konuşan Faruk Bildirici, Kahramanmaraş merkezli depremde gazetecilerin meslek etiği ile şov arasına sıkıştığına dikkat çekti. Hatay’da gazetecilik yapan Osman Çaklı ise gazetecilerin bölgede bir depremzedeye dönüştüğünü ifade etti.
Gazetecilerin tiraj ve reyting kaygısı gütmeden depremzedelere yaklaşması gerektiğini belirten Faruk Bildirici, “Depremzedelerle empati kurup travmalarını artırmayacak şekilde yaklaşılmalı. Dolayısıyla gazeteci; fotoğraf çekerken de onların konuşmalarını yansıtırken de aynı hassasiyeti ve özeni göstermek zorunda. Bu insanlara bir futbol maçındaki veya bir konserdeki insanlar gibi davranamazsınız.” dedi.
Normal yaşamda olduğu gibi afet durumunda da herhangi bir kişinin fotoğrafını çekerken ve yayınlarken gazetecinin izin alması gerektiğine dikkat çeken Bildirici, deprem bölgesinde birçok gazeteci tarafından bunun unutulduğuna dikkat çekti.
Gazetecilerin kamu yararı ve toplumu bilgilendirme görevinin yanında insanları koruma görevinin de olduğunu hatırlatan Bildirici, gazeteciliğin bir şov olmadığının altını çizerek “Bizim işimiz haberleri aktarırken travmanın etkisinin azaltılmasına katkıda bulunmak olmalı. Olay zaten yeterince büyük, daha da duygusallaştırmaya ve şova gerek yok. Felaket bölgesinde şov zaten kesinlikle uzak durulması gereken bir yöntem. Gazeteci olayın öznesi haline gelmemelidir.” dedi.
Deprem bölgesindeki sığınmacıların bazı haberlerde töhmet altında bırakıldığını ve ötekileştirildiğini belirten Bildirici, Suriyeli sığınmacıların enkaz altında bağırmaktan, yemek sırasına girmekten ve temel ihtiyaçları için yardım istemekten çekinir hale geldiğine dikkat çekerek bu durumların önüne geçilmesi için haberlerde insan odaklı olunması gerektiğine dair uyarıda bulundu.
Gazetecilerin görevinin sadece sorunları ve yetersizlikleri bulup onun üstüne gitmekle sınırlı olmadığını ifade eden Bildirici, özellikle afet durumlarında çözüme yönelik katkıda bulunmanın da önemli olduğunu ifade ederek Maraş depremlerinde basına yansıyanları şu şekilde değerlendirdi:
“Genel olarak baktığımda; iktidar medyası, kurtarma operasyonlarını ve müteahhitlerin binalarda yaptıkları eksiklikleri ön plana çıkartarak depremin nedenlerini ve deprem sonrasında ortaya çıkan organizasyondaki sıkıntıları, yardımlardaki eksikleri/yanlışları görmezden geldi. Yine aynı iktidar medyası cumhurbaşkanının birtakım demeçlerini halka yansıtarak iktidarın tüm sorumluluğunun üstü örtüldü. Bunun dışında eleştirel medyada gerçekten çok şeffaf bir çalışma vardı. Hem deprem sonrası ortaya çıkan felaketi hem de insana yönelik birtakım çalışmaları izlediler. Siyasi sorumluluklar, yerel sorumluluklar, binaları yapanların sorumlulukları üzerinde durdular. O anlamda etkili olduklarını düşünüyorum.”
Daha önce de afet bölgelerinde gazetecilik yaptığını belirten Osman Çaklı, Pazarcık ve Elbistan merkezli olan ve 10 ilde yıkıcı etki yaratan depremin bugüne kadar gördüğü en travmatik saha deneyimi olduğunu belirterek, “Çok uzun süre afet bölgesinde kalınca profesyonel refleksleriniz zayıflamaya başlıyor. Perspektifiniz daralıyor. Bu herkeste oldu mu bilemiyorum. Antakya, Defne, Nurhak, Nurdağı ve Maraş’ta 13 gün geçirdim. Yaşananları izlemekle tanık olmanın arasında makasın çok açık olduğunu ve doğrudan sarsıcı etkisi olduğunu söylemek lazım” dedi.
Deprem bölgesinde gün geçtikçe gazetecilerin de depremzedeye dönüştüklerini ifade eden Çaklı, “Sağlık, güvenlik, barınma gibi sorunları gazeteci olarak yaşamanın, cenazelerle çok sık karşılaşmanın yarattığı duygu sizi de depremzedeye dönüştürüyor” ifadelerini kullandı.
Afet bölgesinde hem gazeteci hem de insan olarak bulunmanın ve ikisini dengede tutmanın sanılandan daha zor olduğuna dikkat çekerek “Kısa süreli dinlenme amacıyla Adana’ya gittiğimde ‘normal’ hayat görünce sudan çıkmış balık gibi hissetmiştim. İnsanların restoranlarda yemek yemesini, kahve içmesini garipsemiştim. Bunun çok insani olduğunu düşünmekle birlikte psikolojik olarak kaygı bozukluğu doğurduğunu söyleyebilirim. Her şeyden önce insan olduğumu yineleyerek geç ve yetersiz müdahaleyi yazarken ne kadar kamusal sorumluluk hissediyor olsam da aynı zamanda öfkeleniyorum. Çünkü daha fazla insanın kurtarılabileceğine tanık olurken göz göre göre insanların ölmesi iz bırakıyor.” dedi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.