Melisa Gönen
“Cam Balık’ın Yolculuğu Umut Pina”, okurları bir yılan balığı olan Cam Balık’ın uzun soluklu yolculuğuna davet ediyor. Okur, bu yolculukta su ekosisteminde yaşayan birçok türü ve ekosistemin işleyişini bilimin yalın diliyle tanıma fırsatı buluyor. Kitap, ekosistem içindeki dayanışma, mücadele, yardımlaşma gibi değerleri farklı türler arasında geçen diyaloglarla okura sunuyor.
Kitabın yazarı ise deniz ekosisteminde sürdürdüğü bilimsel çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Mustafa Sarı… Cam Balık Serisi’nin birinci kitabı olan “Cam Balık’ın Yolculuğu Umut Pina” hakkında merak edilenleri, kitabın yazarı Prof Dr. Mustafa Sarı 9.Köy için yanıtladı.
Çocuk öyküleri, ekosistem krizlerinin ve ekosistem işleyişinin anlatılmasına, çocuğun adil katılım hakkının korunmasına katkıda bulunabilir mi ve öykünüzü bu amaçla mı kaleme aldınız?
“Amacım çocuklara Pinna nobilisin deniz ekosistemi içerisindeki yerini anlatan eğlenceli, umut veren kısa bir öykü yazmaktı. Yaptığım çalışmalarda pinaların 2016-2019 yıllarında bütün Akdeniz’de topluca ölmeye başladığına dikkat çekiyorum. Pina, Marmara Denizinde sabit yaşayan bir hayvan. Akdeniz’deki Pinaların öldüğünü nereden bilsin! Ona birinin bu bilgiyi taşıması lazım. Pinanın deniz ekosistemindeki yerini anlatabilmem için de bir bütün olarak deniz ekosistemini anlatmam gerekiyor. Buradan hareketle okyanustan tatlı sulara yolculuk yapan bir yılan balığı ile bu hikayeyi anlatmak istedim. Bunu yaparken de hedef kitlem çocuklardı. Çünkü biz büyükler, genellikle bir sürü şeyi kabullere bağlamış durumdayız ve üzerinde düşünmüyoruz. Ancak çocuklar düşünüyor. Bir çocuk deniz kıyısına gittiğinde kıyıda bulduğu bir kabuğun yaşamını merak ediyor. Bu ne diye soruyor ve sormaya devam ediyor. Çocukların formatlanmamış zihinlerine deniz ekosistemini dahil etmem gerektiğini düşündüm.
Bir çocuk öyküsü yazdım ama ben bir bilim insanıyım. Bilimin şöyle bir sorumluluğu var; bütün dünya gerçekleri değiştirse, çarpıtsa bile bilimin çarpıtmaması gerekiyor. Bütün yalınlığıyla bilimin gerçekleri aktarması gerekiyor. Ben de o yalınlığı öyküye aktarmaya çalıştım. Eğer bu yalınlıktaki bilgiler çocukların yönetimini, adil katılımını destekleyecekse ve daha iyi bir dünyada yaşamaları için haklarını savunmaya katkı sağlayacaksa bundan müthiş mutluluk duyarım. Umarım olur. Çıkış noktam bilimin yalınlığıyla çocukların formatlanmamış zihinlerini buluşturmaktı.”
Yazdığınız öykü, umut, mutluluk, merak, arkadaşlık gibi değerlerin yanı sıra ölüm, ayrılık, korku gibi değerleri de kucaklıyor. Çocuk öykülerinde alışılmışın dışında bir yol bu, değil mi?
“Son zamanlarda karşılaştığımız bir sorun da öykülerin sanki tek bir elden çıkmış gibi olması. Bunların içinde mutsuzluk yok, eğlenceli bir anlatım esas. Oysa gerçek hayatın içinde umut kadar ayrılık, hüzün ve ölüm de var. Gerçek hayatta çocuklar doğdukları andan itibaren bu duygu ve gerçekliklerle beraber yaşıyor. Pedagojik olarak çocuğun psikolojisini etkilemeyecek şekilde hayatın bu yanlarını da anlatmamız gerekiyor. Sanki çocuklar bir fanusun içinde yaşıyormuş da etraflarında olup biten hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi onları bu gerçekliğe uyandırmak istemezmişçesine yalıtılmış bir anlatım tarzının doğruluğunu sorguluyorum. Bu yüzden olabildiği kadar gerçek hayatı onların dünyasıyla buluştururken gerçek hayatı onların lisanıyla anlatabileceğimizi düşünüyorum.”
Kitabınızda deniz canlıları arasında geçen diyaloglarda ekosistemin işleyişine dair birçok bilgiyi de ediniyoruz. Öykünüzde okuyucuyla buluşturduğunuz betimlemeler bilim ve araştırma hayatınızda yaptığınız saha çalışmalarındaki deneyimlerinize, gözlemlerinize mi dayanıyor?
“Evet dayanıyor. Çok materyalist bir perspektifle doğaya bakarsanız hayat bir mücadeledir. Deniz ekosisteminde de kara ekosisteminde de ekosistemin içerisinde kavga ve rekabet gibi gördüğümüz sistem aslında ekosistemin yardımlaşması ve dayanışmasıdır. Örneğin kalkan balığı bir yıl içerinde yaklaşık 15 milyon yumurta bırakır ancak 100-150 tanesi ergin kalkan olabilir. Bu olaya, geriye kalan yumurtaları başka balıkların yediğini düşünerek mi bakmalıyız? 15 milyon yumurtanın hepsi kalkan balığı olsaydı denizde kalkanın dışında başka bir balık olabilir miydi, diğer balıkların yaşam hakkı olabilir miydi? Kalkan 15 milyon yumurta yapacak, onun yumurtaları denizdeki enerji döngüsünün bir parçası olacak. Yumurtaların bir kısmı henüz döllenmeden başka canlıların enerjisi olacak. Yumurtaların bir kısmı genetik olarak zayıf olduğu için sistemden elenecek. Yavruların zayıf olanları da sistemden elenecek ama elenirken bir başka canlının hayatına basamak olacak. Sonuçta kalkan balığının 15 milyon yumurtası enerji döngüsünün parçası olmaya devam edecek. Bu nedenle, deniz ekosistemindeki ilişkilerin bir mücadele ilişkisi değil bir yardımlaşma ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Öykümde okuyucuya bunu vermek istedim.”
İnsan, kitabın bir bölümünde doğanın tam karşısında konumlandırılırken bir başka bölümde doğa ile beraber krizlerle mücadele ederken konumlandırılmış. Siz hangi tarafın ağır bastığına inanıyorsunuz?
“İnsanın doğanın karşısında değil doğanın bir parçası olarak doğayla beraber, doğayla uyumlu yürümesi gerektiğini düşünüyor ve bunu savunuyorum. Ancak realitede insan doğaya hakim olma çabası içerisinde. Bunun da ötesinde insan tanrılığa soyundu. Yani denizler, dağlar insanın malı gibi bir tutum hakim. Söylediklerimizle davranışlarımız birbirine uymuyor. İnsan tanrı gibi davranarak dağları değiştiriyor, tepeleri düzlüyor, nehirlerin yatağını değiştiriyor, denizleri dolduruyor. 2020 yılında yaşadığımız pandemi esnasında gözümüzle görmediğimiz küçücük bir virüse yenildik. Bütün dünya bir virüs yüzünden evlere kapanmak durumunda kaldı. Yani aslında insanın doğaya hakim olup onu istediği gibi yönetme anlayışı bir yanılsamadan ibaret. Bu yüzden bu çelişkiyi anlatmamız gerekiyor. İnsan tek başına iyi de değil kötü de. Hem iyiler hem de kötüler var. İyi insanlar doğanın anlamını biliyor ve doğayla birlikte yürüyor. Kötü insanlar da doğanın anlamını bilmiyor ve kendilerini doğanın karşısına konumlandırıyor. Hayatımızda olan bu çelişkiyi kitaba taşımak istedim. Bundan sonraki serilerde de bu çelişkiyi anlatmaya devam edebilirim.”
Cam Balık çocukların doğayı doğru bir şekilde anlaması ve doğayla bağımızı gözlemlemesi için önemli bir karakter. Öykünüz ve hedef kitleniz arasındaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Çocukluk hepimiz için anavatan. Bu yüzden çocukların aileden öğrendiği ilişki çok önemli. Çocukların doğayı gözlemlemeyi, anlamayı öğrenmesi gerekiyor. Doğa güzel bir manzara seyretmek değil. İnsanlar doğanın ne olduğunu gerçek boyutuyla çocukluktan itibaren öğrenmeliler. Doğa bir bütün ve insan o bütünün bir parçası. Doğada önemli önemsiz diye bir kavram yok. Doğada büyük küçük diye bir ayrım yok. İşte bunu, deniz ekosistemi içerisinde Cam Balık’ın öyküsünde buluyorsunuz.”
Deniz ekosisteminin gizemi korkuyu ve merak duygusunu beraberinde getiriyor. Ancak bu merak duygusunu ekosistemi tanımak ve korumak için kullanabiliriz çünkü tanımadan hiçbir canlıyı koruyamayız. Siz ne düşünüyorsunuz?
“İfadenizi bir aşama daha ilerletebiliriz. Tanımadan sevemeyiz, sevmeden koruyamayız demek istiyorum. Bir aşama daha ilerletirsek diyebiliriz ki, tanımadan ne işe yaradığını bilemeyiz. Ne işe yaradığını bilmeden sevemeyiz, sevmeden koruyamayız. O halde deniz ekosisteminin her bir parçasını tanımamız lazım. Bunu yaparsak deniz ekosistemi hayatımızın bir parçası haline gelir, korkumuz azalır. İnsan bilmediği şeyden korkar, bilmediği şeye düşmandır. Deniz ekosistemini tanırsak denize düşmanımız gibi davranmayız, atıklarımızı denize boca etmeyiz. Deniz atıklarımızı boca edebileceğimiz alıcı bir ortam değil bir yaşam alanı. Biz çok çıkarcı varlıklarız. Hepimiz kendi çıkarlarımıza odaklanmış durumdayız. Soframıza yüz gramlık bir balığın gelmesini istiyoruz ancak bunun için deniz ekosisteminde nelerin olup bittiğiyle hiç ilgilenmiyoruz. Tabağımıza Marmara Denizi’nden yaklaşık 200 gramlık bir lüferin gelebilmesi için yaklaşık 3 bin türün uyum içerisinde çalışmaya devam etmesi gerekiyor. Tabağımıza gelen balığın dışındaki dünyayı tanımamız lazım. ‘Cam Balık’ın Yolculuğu Umut Pina’, deniz ekosistemini anlatırken bu ilişkiyi esas alıyor.”
Cam Balık uzun bir yolculuğa başladı ve yolculuğu sürecek. Peki okurları bir sonraki öykülerde neler bekliyor?
“Masanın başına oturduğumda amacım kısacık bir öykü yazmaktı. Ancak Cam Balık çok müthiş bir karakter oldu. Şimdi okurlar Cam Balık’ın yaşadığı yerleri merak ediyor. Cam Balık’ın yolculuğunun nasıl devam edeceğini, anayurdu neresi merak ediyorsunuz değil mi? Cam Balık, ikinci kitapta insanlarla ilgili sorduğu soruların, üzerinde düşünmek için not aldığı şeylerin, henüz yanıtlamadığı soruların üzerinde düşünmeye devam edecek ve bu esnada da denizde yine birçok canlıyla karşılaşacak. Dostluklar, karşılaşmalar, arkadaşlıklar devam edebilir. Cam Balık şu anda Marmara Denizi’nde ve anayurduna doğru yolculuğa devam ediyor. Cam Balık, insanın denizle olan ilişkisini anlamaya çalışmaya devam edecek. Cam Balık insanlarla karşılaşacak mı, insanların denizle olan ilişkisi nasıl karşımıza çıkacak, Cam Balık erişkin bir yılan balığı olabilecek mi ve yolculuğunu nasıl sürdürecek bunları henüz bilmiyoruz. Heyecanla bekleyeceğiz.“
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.