Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi ile tanımlanan “çocukların barış hakkı” çocuklar için en temel haklardan biri olarak kabul ediliyor. Dünyada devam eden çatışma ve savaşların yanı sıra mülteci meselesi, göçe bağlı kent yoksulluğu, sokağa çıkma yasakları, nefret söylemleri gibi pek çok unsur da çocukları olumsuz etkilemekte.
Çocuklar için barışın neyi ifade ettiğini, çocukların barış algısının nasıl şekillendiğini çocuk hakları ve barış alanında sivil toplum faaliyetleri yürüten çocuk hakları aktivisti Hatice Kapusuz ile konuştuk.
Barış çalışmaları ve çocuk hakları alanında çalışmalar yürüten Hatice Kapusuz barışın bir çocuk hakkı olduğunu, çatışmaların başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların en temel haklarını ihlal ettiğini şöyle anlatıyor:
“Barış bir çocuk hakkıdır. Oysa bölgede ve dünyada süregiden savaşlar, Türkiye’de devam eden çatışmalar başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların en temel haklarını ihlal ediyor. Çocuklar oyun oynarken patlayıcılarla karşılaşıyor; yaralanıyor, hayatlarını kaybediyorlar. Çocukların karşılaşmaları çatışmalarla da sınırlı değil. Çatışma bölgelerinin dışındaki çocuklar da çatışmalara eşlik eden söylemler, haberlerin veriliş biçimi, propaganda olarak kullanılan görüntüler… Tüm bunlar başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların en temel haklarını ihlal etmekte.”
Kapusuz, çocukların homojen bir yapıya sahip olmadıklarını, Türkiye gibi coğrafi, kültürel, sınıfsal ve kentsel olarak farklı renkler barındıran bir ülkede çocukların barış hakkı etrafında barış algısını şöyle ifade ediyor:
“Çocuklar aslında homojen bir grup değil. Türkiye gibi hem coğrafi olarak çok büyük hem de kültürel, sınıfsal ve kentsel düzlemde fazlasıyla parçalanmış bir ülkede çocuklar ve çocukların barış algısı da farklılaşıyor. Zira hem çatışmasızlığın sonlanmasına işaret eden negatif barışın yokluğu, hem barış kültürüne işaret eden pozitif barışın yokluğu pek çok yerde karşımıza çıkıyor. Mülteci meselesi, darbe söylemleri, göçe bağlı kent yoksulluğu, katmanlı ayrımcılık türleri, yaygın şiddet dili ve söylemleri, ötekileştirme ve nefret söylemleri gibi pek çok şey barışın yokluğuna işaret ediyor.”
Kapusuz, haberlerde, çocuk ve okul kitaplarında, belediye söylemlerinde ve politikalarda dikkat etmek gerektiğinin altını çiziyor.
Her bir çocuğun barış algısının içinde bulunduğu deneyime göre şekillendiğini de belirten Kapusuz, bu konuda bize ilham veren çalışmalardan birini Rengârenk Umutlar Derneği’nin yaptığını söylüyor. Kapusuz, “Barış kimi için arkadaşına sarılmak, kimi için her gün çikolata yemek. Kimi için ise kazanmak. Sanırım hem biz hem çocuklar için barış sahip olamadığımız, hasretini çektiğimiz en güzel şeye denk geliyor” diyor.
Kapusuz çocuklar için çocukların barış hakkı meselesinde yetişkinlerin çocuklarla eşitlik ilişkisi kurmaları gerektiğini ifade ederken, aynı zamanda barışçıl yol ve yöntemlerin kişisel olarak içselleştirilmesinin önemli olduğunu da şöyle anlatıyor:
“Çocuklarla yetişkinler arasında bir eşitlik kurmamız gerekiyor. Bu hepimizin öğrencisi olduğumuz bir süreç. Dolayısıyla eğer bir barış pedagojisinden bahsediyorsak bu kesinlikle eşitlikçi, özgürlükçü ve eleştirel olmalı. Diğer nokta ise tutarlı ve bütünlüklü olmak. Barışa dair bir pedagojik ilişkilenme öncelikle kendimizde barışçıl yol ve yöntemleri içselleştirmemizi gerektiriyor. Aynı şekilde hayatın tamamına yayılmalı.”
Kapusuz, çocukların en çok gözlemleyerek öğrendiklerini de belirterek, “Dolayısıyla sokak hayvanları ile kurduğumuz ilişkiden, ağaçla, partnerimizle nasıl ilişki kurduğumuz barış yaklaşımının dışında görülmemeli” diyor.
HABER : Haber: Atiye Eren
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. KVKK uyarıları ve detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.